Bizim çöp tenekesi hızla dolmaya devam etmekte. Dünyanın “aydın ve entellektüel” birikiminin ne denli problemli ve yapay olduğu, bu sayede giderek daha da açığa çıkmakta.

Gün geçmiyor ki, dünyanın en önemli üniversitelerinde, sadece düşünce farklılığından dolayı meşhur profesörler işlerinden olabilmekte. Bunu sağlayanlar da, aynı okuldaki karşı fikirde olan öteki profesörler olduğu için, akademik özgürlük ya da düşünce özgürlüğünün çöp tenekesini dolduruyor olması kaçınılmaz hale gelmekte.

Bu kadar hızlı şekilde gelişen olayların içinde, asıl gözden kaçırılmaması gereken ise Hint asıllı İngiliz yazar Salman Rüştü ile ilgili olanı. Batı basınının bizlere bir özgürlük savaşçısı olarak sattığı yazar Salman Rüştü, yine sahneye çıkarıldı. Hem de İsrail ve Filistin konusundaki tartışmaların en ateşli hale geldiği günlerde.

Almanya, dünya barışına yaptığı katkıyı nasıl yaptığını bir türlü anlayamadığımız yazar Salman Rüştü’ye, Almanya’nın en önemli ödülü olan Alman Barış ödülünü verme kararı aldı. Bu ödülü daha önce alanların listesine bir göz atınca, ödül kriterlerinin ne denli “barış” ile ilgili olduğunu kolaylıkla anlayabilirsiniz: Orhan Pamuk, Margeret Atwood, Susan Sontag, Amos Oz ve Vaclav Havel.

Hani dünyadaki barışın arttırılması için çalışanlara Barış Ödülü verilmesine, bir ölçüde alışık olduğumuzu belirtelim. Her ne kadar barıştan ve savaştan ne anladığınıza göre, bu ödülün anlamı değişecek olsa bile, en azından “Barış temalı” roman veya şiir yazmış olanlara Barış Ödülü verilebilir dersiniz. Ama mesela bizim Orhan Pamuk’un Barış ile alakalı ne çalışması olmuş acaba diye merak etmekten kendimizi alamıyoruz doğrusu. Hayatının en meşhur kumarını, “Türkler bir milyon Ermeni öldürdüler, şimdi de Kürtleri yok etmekteler” diyerek oynayan, yani savaş teması ile kendisine ödül bahşedilen bir yazar olarak dünyada tanınmıştı kendisi.

Galiba dünyadaki bu ödül dağıtma merkezleri, artık ellerine yukarılardan bir yerlerden tutuşturulan bir “kriterler listesi” ile çalışmaktalar. Bu kriterlerin başında ise, kendi toplumunu aşağılayan, toplumsal uyuşmazlığı ve sürtüşmeleri körükleyen konuların yansıtıcısı olmak geliyor gibi. Bunu en iyi ve en açık şekilde, Orhan Pamuk’un Nobel ödülünde görmüştük. Alman Barış ödülünü de kendisine verdiklerini, Salman Rüştü ödül haberi sayesinde öğrenmiş olduk. Türk dilinin en güzel deyimlerinden biri olan “sen, ben, bizim oğlan”dan oluşan bir dünya ödül piyasası var herhalde ki, bir o taraftan, bir bu taraftan ödüle boğmaktalar bu kriterlerdeki “şanslı” ödül adaylarını. Buna bir de “körlerle sağırlar birbirini ağırlar” deyimini de eklesek mi acaba?

Gelelim Salman Rüştü’nün bu konudaki çifte problemine. Alman Devleti, Rüştü’ye bu ödülü o meşhur Frankfurt Kitap Fuarının kapanışındaki büyük bir törenle vermiş. Ödül için gerekçede ise şunlar belirtilmiş: “Salman Rüştü’nün yaşamı onaylaması ve dünyamızı hikaye anlatma sevgisiyle zenginleştirmesi için sahip olduğu yılmaz ruhu."

O da bu törende dünya barışı hakkında “çok önemli” şeyler söylemek cesaretini göstermiş. Mesela demiş ki, “Dikkate değer bir insan listesi var [Alman Barış Ödülü]. Bu yüzden ismimin bu listeye eklenmesinden çok memnunum.”

Yazar Salman Rüştü daha da ileri giderek “ifade özgürlüğü” konusunda, ne kastettiğini çok da belli etmeyen, herkesi memnun edecek cümlelerle şunları belirtmiş: “edebi eserimi ve sürekli tehlike karşısında kararlılığımı takdir eden prestijli bir Alman ödülü aldığım için ifade özgürlüğünün koşulsuz savunulması çağrısında bulunuyorum.” Alman haber ajansı DPA'ya göre de, Hindistan asıllı İngiliz yazar, şu anki dönemi, otoriter ve popülist sesler de dahil olmak üzere tüm tarafların ifade özgürlüğünün saldırı altında olduğu bir zaman olarak nitelendirmiş.

Rüştü, mevcut durumu, ifade özgürlüğünün her taraftan “gerici, otoriter, popülist, demagojik, yarı eğitimli, narsist ve dikkatsiz sesler tarafından" saldırıya uğradığı bir durum olarak kınayarak, ”Kötülerin her yerde sık sık hüküm sürdüğü ahlaksızlık, utanmazlık, ihanet ve kurnazlık dünyasında yaşıyoruz" demiş ve ifade özgürlüğünün güçlü bir şekilde savunulması çağrısında bulunmuş. Sansürle karşılık vermek yerine, "kötü sözle daha iyi konuşarak savaşmalı, yanlış hikayelere daha iyi olanlarla karşı koymalı, nefrete sevgiyle karşılık vermeli ve yalanların olduğu bir zamanda bile gerçeğin galip gelebileceği umudundan vazgeçmemeliyiz" de demiş.

Buraya kadar sürpriz olacak bir şey yok. Salman Rüştü’nin tavrı, o aynı ödülü alan bizim Orhan Pamuk’un tavrı ile aynı. Ödül verenleri de, kenarda seyredenleri de tatmin edecek ortalama “ödül kabul töreni” sözleri bunlar.

Ama aynı Frankfurt Kitap Fuarında, Almanya’nın en iyi kitap ödülünü 2023’te “Küçük Detay” adındaki kitabı ile kazanan Filistinli yazar Adania Shibli’nin, Salman Rüştü’nin bu konuşmayı yapıp Barış ödülünü kabul ettiği salonda yapacağı konuşma yasaklanıyorsa, bir an durup düşünmek gerekiyor.

Çağımızın en önemli edebiyat adamı diye tanıtılan ve Şeytan Ayetleri adlı romanı ile dünyanın tüm köşelerindeki Müslümanlar tarafından şiddetle eleştirilen Salman Rüştü’den, iki kelime de Adania Shibli’nin ödül töreninin, Alman hükümeti ve Frankfurt Kitap Fuarı tarafından iptal edilmesine tepki göstermesini beklemek, fazla mı iyimserlik olurdu? Kendisine verilen ödülü kabul ederken, sürekli “ifade özgürlüğünün” lafını eden bir yazar, aynı kürsüdeki ifade özgürlüğü yasaklanan Filistinli yazar için, bir cümle bari destek sözü neden etmedi? Salman Rüştü’nün yazdıkları kitap da, Adania Shibli’nin yazdıkları kağıt parçası mı acaba? Ya da Salman Rüştü’nün kafasından çıkanlar “ifade” de, Shibli’nin kaleminden çıkanlar çöp tenekesi mi? Bu karşılaştırmayı uzatabilirsiniz ve her defasında Rüştü’nün riyakarlığı ve sahte özgürlükçülüğü karşınıza çıkacaktır. Konu çok basittir aslında: İfade ve düşünce özgürlüğü herkes ve her fikir için aynı olmalıdır. Kafaterya usulü, beğendiğine özgürlük, beğenmediğine yasak vermek, ancak Batı medeniyetinin tek dışı kalmış canavar haline net bir örnek olabilir.

Kısacası, Salman Rüştü’den Orhan Pamuk’a, Batı dünyası kullanılabilecek “taraftar aydın” avındadır ve tüm devlet ve dernek bütçeleri ile aramızda dolaşmaktadır. Türkiye’miz de, bu konuda oldukça talihsiz bir halde, kendini Batı’ya beğendirmeye çalışan sözde “aydın” ve sözde “sanatçı” kalabalığı ile doludur. Majestelerinin aydını Salman Rüştü’ye verilen, ve Filistinli Adania Shibli’den esirgenen o Alman ödüllerinin kıssadan hissesi de budur. Ne diyelim, Allah herkese hakettiği ödülü bahşeylesin inşallah!

QOSHE - Majestelerinin sanatçısının çöp tenekesi hali - Latif Bolat
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Majestelerinin sanatçısının çöp tenekesi hali

25 41
05.11.2023

Bizim çöp tenekesi hızla dolmaya devam etmekte. Dünyanın “aydın ve entellektüel” birikiminin ne denli problemli ve yapay olduğu, bu sayede giderek daha da açığa çıkmakta.

Gün geçmiyor ki, dünyanın en önemli üniversitelerinde, sadece düşünce farklılığından dolayı meşhur profesörler işlerinden olabilmekte. Bunu sağlayanlar da, aynı okuldaki karşı fikirde olan öteki profesörler olduğu için, akademik özgürlük ya da düşünce özgürlüğünün çöp tenekesini dolduruyor olması kaçınılmaz hale gelmekte.

Bu kadar hızlı şekilde gelişen olayların içinde, asıl gözden kaçırılmaması gereken ise Hint asıllı İngiliz yazar Salman Rüştü ile ilgili olanı. Batı basınının bizlere bir özgürlük savaşçısı olarak sattığı yazar Salman Rüştü, yine sahneye çıkarıldı. Hem de İsrail ve Filistin konusundaki tartışmaların en ateşli hale geldiği günlerde.

Almanya, dünya barışına yaptığı katkıyı nasıl yaptığını bir türlü anlayamadığımız yazar Salman Rüştü’ye, Almanya’nın en önemli ödülü olan Alman Barış ödülünü verme kararı aldı. Bu ödülü daha önce alanların listesine bir göz atınca, ödül kriterlerinin ne denli “barış” ile ilgili olduğunu kolaylıkla anlayabilirsiniz: Orhan Pamuk, Margeret Atwood, Susan Sontag, Amos Oz ve Vaclav Havel.

Hani dünyadaki barışın arttırılması için çalışanlara Barış Ödülü verilmesine, bir ölçüde alışık olduğumuzu belirtelim. Her ne kadar barıştan ve savaştan ne anladığınıza göre, bu ödülün anlamı değişecek olsa bile, en azından “Barış temalı” roman veya şiir yazmış olanlara Barış Ödülü verilebilir dersiniz. Ama mesela bizim Orhan Pamuk’un Barış ile alakalı ne çalışması olmuş acaba diye merak etmekten kendimizi alamıyoruz doğrusu. Hayatının en meşhur kumarını, “Türkler bir milyon Ermeni öldürdüler, şimdi de Kürtleri yok etmekteler” diyerek oynayan, yani savaş teması ile kendisine ödül bahşedilen bir yazar olarak dünyada tanınmıştı kendisi.

Galiba dünyadaki bu ödül dağıtma merkezleri, artık ellerine yukarılardan bir yerlerden tutuşturulan bir “kriterler listesi” ile çalışmaktalar. Bu kriterlerin başında ise, kendi toplumunu aşağılayan, toplumsal uyuşmazlığı ve sürtüşmeleri körükleyen konuların yansıtıcısı olmak geliyor gibi. Bunu en iyi........

© Aydınlık


Get it on Google Play