Aslında bu diyarın adresi tüm dünya olmalı. Çünkü şahsen sadece dörtte birini ancak görebildiğimiz bu fani alemin hemen her yeri, her türden “miş gibi yapanlar” ile dolu. Ama biz geneli bırakıp, kendi memleketimize geleceğiz. Ne de olsa bu konuda rekor kıracak bir yüzdeye sahip bir ülkedeyiz. Ve toplumu en derinlemesine bildiğimiz ülke, bizim kendi memleketimiz ne de olsa. Kaldı ki, “..miş gibi yapmak” konusu sanki bir milli karakter haline geldi şu günlerde. En yukarıdan en aşağıya kadar, toplumumuzun her katmanında büyük bir pandemi halinde bu “…miş gibi yapmak” işleri. O derecede ki, örneklere nereden başlayacağımızı bile bilemiyoruz. Ama yine de, konuya balıklama atlayıp “..miş gibi yapanlar” denizinde bir yüzmeye başlayalım diyoruz. Bu arada, yeryüzündeki her sözlükte “…miş gibi” yapmanın karşılıklarından birinin “şarlatanlık” olduğunu da belirtelim.

İlk limanımız, “…miş gibi yapmanın” en yaygın olduğu aydın ve entellektüel kesimimiz olsun. Çünkü bunların sayıları oldukça az olmasına rağmen, memleket ve geleceğimiz konusunda orantısız bir şekilde güçleri vardır. Bunlar hemen her siyasi gelişmede, daha doğrusu toplumdaki her gelişmede (buna deprem gibi doğal olanlar da dahil) mutlaka bir “..miş yaparlar”. Birdenbire halkın bir numaralı savunucusu rollerinde, ortalığa atılırlar. Hedefleri genellikle iktidardır. Eğer itiraz ettikleri şeyleri kendi taraftarı oldukları siyasiler yapmaktaysalar, bunlar “…miş gibi yapmak” yerine uykuda rolleri yaparlar ve durumdan kurtulurlar.

Aynı ekip aydınlar, aydınlanmanın ilk şartı olan “sorgulama” maddesini hiç dikkate almadan, elinde silah gördükleri her postere, her şahısa ve “direniş” yazan her pankarta secde kılıp, imza toplarlar. Bu silah kimindir, kimin elindedir, kim kurşununu sağlamaktadır, ölen kimdir, kalan kimdir, bunların aydıncılık oyunu formüllerinde hiç yer almaz. O nedenle de “…miş gibi yapmanın” bedelini PKK destekçisi olmakla, NATO şakşakçısı haline gelmekle öderler, ama bunun bile farkında değilmiş gibi davranırlar. Ne de olsa “aydındırlar” ya!

Bu denizde, bir de din ve inanç konusundaki “…miş gibi yapanlar” kategorisi mevcuttur. Türkçede kullanılan ama Türkçe olmayan “takiyye” kelimesi zaten tam da bunun için uydurulmuştur. Bunun içinde, Katolik kilisesinin yaptığı gibi cennetin anahtarını satmaya çalışanlar da bulunur, siyasetten medet umanlar da. Bunu yapmanın masrafı ve bedeli de öyle çok yüksek değildir zaten. Arada bir camide görünmenin, kendine özgü bir Türkçe kullanmanın (mesela günaydın yerine hayırlı sabahlar demek gibi…) ve görüntüyü kurtaracak bir görsel hallere girmenin yeterli olduğu bir durumdur bu. Bunları yapmanın kazancı oldukça bol olabilir ve hayatınızı kurtarabilirsiniz öyleymiş gibi yaparak. Kullar belki kanar bu ..mişliğe, ama Allah’ı kandırmak o kadar kolay değildir herhalde. Mevlana’nın dediği “Ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün” sözünü en çok kullanan bu kesim olduğu halde, en az uygulayanlar da bunlardır gerçek hayatta.

Şimdiki limanımız ise kendisine “sol” etiketi yapıştırıp her konuda fikir yürüten “…mişçiler” olsun. Bu çevreler kırk sene önce bunu “parkalar” giyerek yaparlarken, bugün daha modernleşmiş durumdalar elbette. Şimdilerde solculuğu, LGBT destekçiliği ile, etnik milliyetçilik ve ateizm ile özdeşleştirip, her taşın altından çıkan bir akım halindedirler. Gelenek, görenek, töre, iki bin senelik tarihsel varlık bu çevrelerde hiçbir anlam taşımaz. Hatta bunlardan bahsederseniz size doğrudan “millici faşist” de diyebilirler. Çünkü kendileri, solculuğun master derecesine ulaşmış ve her şeyi bilen “Marksistlermiş” gibi yapmaktadırlar. Bu davaya ömürlerini vermişler için, artık bunlar sıkmaya başlamışlardır ve işin tadını da iyice kaçırmışlardır.

Bir başka “..miş gibi yapma” durağımız ise sanat çevremiz. Mesleklerinin esasında rol yapma unsuru da olduğu için, bu kesimimiz bu konuda oldukça başarılı bir manzara sergilemektedirler. Ülkemizdeki konservatuar sayısındaki patlamaya paralel bir patlama gösteren şarkıcı-türkücü ve daha geniş anlamı ile sanatçı çevremiz, büyük bir ustalıkla sanatçılarmış gibi yapmaktadırlar. Bu kategorideki kadınlarımızın büyük çoğunlukla çok genç ve fiziki olarak göze görünür olmaları, bu “…miş gibi yapmanın” ana unsuru halindedir. Şarkıçılıkta veya türkücülükte ana unsur ses olmalıyken, esas olan fiziki güzelliğe indirgenmiştir. Hal böyle olunca da, iki şarkıyı makamında okuyamayan genç kardeşimiz, estetik doktorlarının yardımları ile çok başarılı şekilde sahnelerimizi ve ekranlarımızı en azından bir süreliğine işgal edebilme yeteneğine sahip olabilmektedir. Bunların karşısındaki genç erkek sanatçı arkadaşlarımız da, benzer pazarlama ve estetik tezgahlarının birer ürünü olarak bir görünüp bir kaybolma durumundadırlar.

Memlekette büyük çoğunluk “…miş gibi” yapınca, bunların içine akademisyenlerin de katılmış olmaması mümkün olabilir mi? Aslında akademik aldatmanın en zor olduğunu düşüneceğimiz bir alanda, yani üniversitelerde bu tür “pretender” yani “…miş gibi yapan” yüzlerce profesörün veya akademisyenin olması sürpriz gelebilir. Ama işte memleketin 200 üniversitesini dolduran binlerce akademisyenin hali de, ekran ve sahneleri dolduran şarkıcı ve türkücülerin halinden daha iyi değildir. Devletin istatistik kurumlarının yayınladığı rakamlardan bile kolaylıkla göreceğimiz gibi, araştırma yapması ve bilim üretmesi gereken bu kocaman kitle, sadece sessizlik ve sadasızlık üretmektedir günümüzde. Bırakınız İngilizce kaynak taraması yapabilmeyi, Türkçe kaynakları bile doğru dürüst takip etmeyen büyük bir akademik kitle mevcuttur fakültelerimizde. Siyasi tercihlerin gölgesine sığınıp, yıllarını kalem bile oynatmadan geçiren binlerce hoca, Türkiye’nin bilimi açısından da bir felakettir.

Türkiye’mizde “…miş gibi yapanlar” listesi oldukça uzundur. Bunun içine çiftçimizi, öğrencimizi, esnafımızı, imamımızı, öğretmenimizi, sporcumuzu, sanayicimizi, velhasılı hemen her toplum kesimini katabileceğimizi düşünürsek, memleketin mevcut halinin sebebini de ortaya açıkça koymuş oluruz düşüncesindeyiz. Bunun en bariz örneğini, toprak ana bize 6 Şubat 2023 gecesi olan, Malatya ve Hatay depremlerinde göstermedi mi? Kendisini “…inşaatçıymış gibi” gösteren binlerce sahtekar müteahhit, yine kendisini “…belediye inşaat kontrolörüymüş gibi” gösteren binlerce inşaat mühendisi memur, bunlara göz yuman ve kendisini “…devletmiş gibi” gösteren onlarca belediye başkanı sayesinde, 60 bin insanımız toprak altına gömülmedi mi?

Eminiz yeryüzündeki 200 devlet arasında mutlaka bir sürü “…miş gibi yapan” memleket vardır. Ama Türkiye’miz, bunlar arasında hiç de fena sayılmayan bir derecede, üst sıralarda yer almaktadır bizce. Ne diyelim, geçmiş olsun ve Allah sabırlar ihsan eylesin bu ülkenin insanına.

QOSHE - ‘…miş gibi yapanlar’ diyarına hoşgeldiniz! - Latif Bolat
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

‘…miş gibi yapanlar’ diyarına hoşgeldiniz!

18 1
24.12.2023

Aslında bu diyarın adresi tüm dünya olmalı. Çünkü şahsen sadece dörtte birini ancak görebildiğimiz bu fani alemin hemen her yeri, her türden “miş gibi yapanlar” ile dolu. Ama biz geneli bırakıp, kendi memleketimize geleceğiz. Ne de olsa bu konuda rekor kıracak bir yüzdeye sahip bir ülkedeyiz. Ve toplumu en derinlemesine bildiğimiz ülke, bizim kendi memleketimiz ne de olsa. Kaldı ki, “..miş gibi yapmak” konusu sanki bir milli karakter haline geldi şu günlerde. En yukarıdan en aşağıya kadar, toplumumuzun her katmanında büyük bir pandemi halinde bu “…miş gibi yapmak” işleri. O derecede ki, örneklere nereden başlayacağımızı bile bilemiyoruz. Ama yine de, konuya balıklama atlayıp “..miş gibi yapanlar” denizinde bir yüzmeye başlayalım diyoruz. Bu arada, yeryüzündeki her sözlükte “…miş gibi” yapmanın karşılıklarından birinin “şarlatanlık” olduğunu da belirtelim.

İlk limanımız, “…miş gibi yapmanın” en yaygın olduğu aydın ve entellektüel kesimimiz olsun. Çünkü bunların sayıları oldukça az olmasına rağmen, memleket ve geleceğimiz konusunda orantısız bir şekilde güçleri vardır. Bunlar hemen her siyasi gelişmede, daha doğrusu toplumdaki her gelişmede (buna deprem gibi doğal olanlar da dahil) mutlaka bir “..miş yaparlar”. Birdenbire halkın bir numaralı savunucusu rollerinde, ortalığa atılırlar. Hedefleri genellikle iktidardır. Eğer itiraz ettikleri şeyleri kendi taraftarı oldukları siyasiler yapmaktaysalar, bunlar “…miş gibi yapmak” yerine uykuda rolleri yaparlar ve durumdan kurtulurlar.

Aynı ekip aydınlar, aydınlanmanın ilk şartı olan “sorgulama” maddesini hiç dikkate almadan, elinde silah gördükleri her postere, her şahısa ve “direniş” yazan her pankarta secde kılıp, imza toplarlar. Bu silah kimindir, kimin elindedir, kim kurşununu sağlamaktadır, ölen kimdir, kalan kimdir, bunların aydıncılık oyunu formüllerinde hiç yer almaz. O nedenle de “…miş gibi yapmanın” bedelini PKK destekçisi olmakla, NATO şakşakçısı haline gelmekle öderler, ama bunun bile farkında değilmiş gibi davranırlar. Ne de olsa “aydındırlar” ya!

Bu denizde, bir de din ve inanç konusundaki “…miş gibi yapanlar” kategorisi mevcuttur. Türkçede kullanılan ama Türkçe olmayan “takiyye” kelimesi zaten tam da bunun için uydurulmuştur. Bunun içinde, Katolik........

© Aydınlık


Get it on Google Play