Türkçeyi türkülerden öğrendim
Kaşgarlı Mahmut dedemizin 1074 yılında tamamladığı Divanü Lügat-it Türk’te, Türkü sözcüğü yok, türkü karşılığında yır ve ır sözcükleri var. Gerard Clauson’un ünlü Türkçenin 13. Yüzyıl Öncesi Kökenbilimi Sözlüğü’nde de bugünkü anlamıyla türkü sözcüğünü bulamadım. (Bakınız: An Etymological dictionary of pre-thirteenth century Turkish, Oxford, University Press, 1972)
Türkü sözcüğünün 13. yüzyıldan sonra çıktığı anlaşılıyor.
Türkü sözcüğü Türk sözcüğünden geliyor. Sözcüğün aslı Türkî, Türk sözcüğünün sonuna eklenen Arapça ve Farsçadan alınan -î niteleme ekiyle oluşmuş. Türkü sözcüğünün kökendeki anlamı, Türk’e ait, Türk’le ilgili, Türk’e özgü.
Çalışan halkı, özellikle köylüyü Türk diye adlandıran feodal sınıflar ve kent halkı, köylünün söylediği deyişlere Türkî adını vermiş, sözcük zamanla Türkü diye evrilmiş.
Burada Şarkî-Türkî ayrımını da görüyoruz. Kentlilerin ve özellikle zengin sınıfın kültüründeki havalara Şarkı, halkın söylediklerine ise Türkî>Türkü denmiş.
Türkü sözcüğünün Farslardan çıktığı da ileri sürülüyor. Farslar, Türklerin söyledikleri havalara Türkî demişler.
Türkünün Türkten gelmesi, Türklere özgü bir olay. Fransızların, Almanların, İngilizlerin veya başka halkların şarkıları, kendi kavimlerinin isimleriyle anılmıyor. Türkünün Türk halkına ait olması, ismiyle de tescillenmiş, milletimizin alnına ve tapusuna yazılmış. Türkü bir bakıma Türk halkıyla özdeşleşmiş. Aşık Veysel’in deyişiyle “Türküz türkü çağırırız.”
Ailemizin muhabbeti ve eğlencesi Türkülerdir.
1946 yılında Ankara’ya ilk geldiğimizde Samanpazarı’ndan Kale’ye doğru Arslanhane Camisi’ne giderken, Çıkrıkçılar Yokuşuna çıkan Hanımlar Sokağının başında oturduk. Teyzemlerde o sokaktaydı. Teyzemlerde ya da Maltepe Sabah sokaktaki evimizde toplanırdık. Gündüz Tüfekçi ağabeyim eline divan sazını alır, ailece türküler söyler, oyunlar oynar, halaylar çekerdik. Gündüz Ağabeyim, Anadolu ve Rumeli’nin her bucağından türküleri o yörede uçan turnaların kanat sesleriyle çalar ve söylerdi. Tellerin üzerinde Yozgat tezenesiyle gezinmesi bir başka âlemdi.
Anadolu Erenlerinden Agah Tüfekçi enişteden dinlediğimiz Van türküleri hâlâ belleğimdedir. Ama yalnız Van türküleri değil, “Kurban olam kalem tutan ellere” diye başlar, Pir Sultan Abdal’dan Aşık Veysel’e kadar gelirdi.
Babam Sadık Perinçek, Kemaliye, Erzincan, Giresun, Malatya, Divriği, Kangal, Sivas, Doğu Karadeniz havalarını yerel edasıyla okur ve çok güzel oynardı.
Annemgilden Harput, Darende, Hekimhan, Malatya, Pertek, Sivas türküleri öğrendim.
Türkü muhabbetlerini Ankara Emek mahallesinde gençlik arkadaşlarımla da sürdürdük. Gündüz Tüfekçi ağabeyimin sazının eşliğinde toplanır, saatlerce Türkü söylerdik. Geceleri hanımeli kokan sokaklarda türkü çağırarak yürürdük.
Bu dünyada Drama Köprüsü’nü o köprünün başındakiler gibi söyleyen, Muzaffer Buyrukçu’dur. Necati Cumalı ve Cemal Süreya’nın Sadık Perinçek ile birlikte katıldığı........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Rachel Marsden