Dünkü yazımızda, asgari ücret, faiz ve döviz kuruna yapılan baskılarla gelir dağılımının nasıl bozulduğunu ve enflasyonun nasıl azdığını anlattık. Bugün de, Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası yönetimine, Türkiye’de enflasyona neden olan talep artışının asgari ücret ve emekli maaşlarından kaynaklanmadığını, bozulan gelir dağılımı nedeniyle tüketimini sınırsız biçimde artıran nüfusun yüzde 5-10’luk kesiminin talebinden kaynaklandığını göstermeye çalışacağız.

İktisat ve Toplum Dergisinin Aralık 2023 sayısında, Prof. Dr. Erinç Yeldan, Prof. Dr. Ahmet Haşim Köse ve Prof. Dr. Korkut Boratav, “Türkiye’de Derinleşen Yapısal Kriz ve Kar İtilimli Enflasyonun Dinamikleri” başlıklı ortak bir makale yayınladı. Öncelikle Şimşek’in ve Merkez Bankası yönetiminin bu makaleyi sindire sindire okumasını öneririm. Dergi, internetten kredi kartıyla 25 liralık ödemeyle okunabiliyor. O nedenle telif haklarına saygı nedeniyle, makaleden çok kısa bir özet aktaracağım. Bakalım AKP iktidarı, boğazını daha da sıkmaya çalıştığı çalışanları ne hale getirmiş?

“Türkiye, AKP döneminde iki ayrı bölüşüm şokuna tanık oldu. GSYH’de ücret payı 2002-2013 arası 3,8 puan (%29,3 › %25,5) geriledi. İkinci bölüşüm şoku 2015-2022 arasında yaşandı. 2016 yılının ilk çeyreğini başlangıç kabul edersek, ücretlerin toplam gelir içindeki payı %32,1’den, 2022 yılının son çeyreğinde %24,2’ye geriletildi.

Kuşkusuz bu çöküş öyküsünün tersi sermaye paylarında “coşkulu” bir artıştır. Aynı süreçte genel anlamda sermaye gelirlerini temsil eden vergilerden arındırılmış net işletme artığının (ücret dışı gelir ya da toplam kâr kitlesinin) toplam ekonomideki payı %56,6’dan %66,5’e yükselmiştir. Ücretlerin milli gelirdeki payı erirken ücretli istihdam 3,2 milyon artmıştır. Bu, birim ücretlerin daha da gerilediğinin göstergesidir.

Ücretlerdeki erimenin mutlak yoksullaştırıcı etkisinin bir göstergesi 2022’de işçi başına (ortalama) reel ücretlerin (GSYH deflatörü veya TÜFE’ye göre) 2016’daki düzeylerine kıyasla %15 veya %25 gerilemesi olmuştur. (MK Not: ENAG enflasyonu ile ölçersek ücretlerdeki reel erime yüzde 40’ın üstündedir. )

Türkiye’de birim emek gücünün değerinin gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerle karşılaştırılmasını Merkez Bankasının sunduğu “birim işgücü bazlı reel efektif döviz kurları endeksi” üzerinden gözlemleyebiliyoruz. Bu değer 2016 sonrasında çökmüştür. Söz konusu endeksin gelişmiş ülke grubu için değeri 69,2’den 28,9’a; gelişmekte olan ülke grubu için değeri ise 114,2’den 50,2’ye gerilemiştir. Yani ülkenin emek gücünün yabancı paralarla ölçülen değeri gerek gelişmiş ve gerekse gelişmekte olan ülke gruplarına kıyasla radikal denilebilecek ölçüde düşürülmüştür. (MK Not: Endeksin başlangıç yılı 2003 yılı endeks değeri 100. 2022 yılı sonunda işçinin 100 lira olan alım gücü reel olarak 41 liraya düşüyor. )”

Üç değerli iktisatçı, makalenin izleyen bölümlerinde Türkiye’de yaşanan yüksek enflasyonun yapısal nedenlerini irdeliyor ve Türkiye’de yaşanan enflasyonun ücretlerle bir ilişkisi olmadığını, yaşadığımız sürecin küresel kapitalizmdeki örneklerine benzer kârları koruyan, yani kâr itilimli bir süreç olduğunu gösteriyor. Makalede, Covid dönemi ve sonrasında IMF ve AB Merkez Bankası iktisatçılarının yaptığı çalışmalara atıf yapılıyor. Bu çalışmalar da ABD ve AB’de artan enflasyon dinamiklerinin ücret artışları değil, kâr itimli olduğunu gösteriyor.

İktidar temsilcileri, “Enflasyonla mücadelede işçinin ve emeklinin talebini kısalım, dar gelirlinin boğazını iyice sıkalım” diyor ya… Görelim bakalım, hangi grubun ne kadar talebi var. Enflasyonla mücadele için hangi kesimin talebini kısmak gerekiyor? (Aşağıdaki üç grafik X platformunda Menekşe Yılmaz’dan alıntı. )

Özellikle 2021 Eylül ayından itibaren uygulanan politikalar sonucu gelir dağılımı iyice bozuldu. Nüfusun yüzde 80’ini yoksulluk sınırının altında kaldı. Birinci grafik nüfusun yüzde 20’lik dilimlere göre, ne kadar yoksulluk sınırının altında kaldığını gösteriyor.

İkinci grafik nüfusun yüzde 20’lik gruplarının yaptığı tüketim harcamaları miktarını gösteriyor. Nüfusun en zengin yüzde 20’si, 3 trilyon 200 milyar TL harcarken, en yoksul yüzde 60’ın toplam tüketim harcaması ancak aynı seviyeyi yakalıyor. Şöyle bir soru gelebilir; toplam harcamalar içerisinde yoksulların veya en alt yüzde 40'ın payı az olmasına rağmen, bir önceki döneme göre önemli ölçüde artmış olabilir. Bu nedenle enflasyon patlamış olabilir. Hayır, üçüncü grafik tabloyu çok net ortaya koyuyor. En tepedeki iki grubun payı artıyor, en yoksul yüzde 60’lık kesimin payı düşüyor.

Asgari ücret, emekli maaşı ve talep artışı ile enflasyon arasında ilişki kuran Mehmet Şimşek, Merkez Bankası yönetimi ve finans iktisatçılarına soralım. Reel olarak geliri düşen, tüketim içinde payları azalan kesimin talebi mi enflasyonu artırıyor?

Son bir itiraz daha gelebilir. “Ee canım baksanıza bayramda, Bodrum’da, Çeşme’de her yer dolu. AVM’ler tıklım tıklım.” Evet dolu. Bizim taraftaki iktisatçılar da, enflasyonla mücadele için, bu talebi yapan kesime yönelik tedbirler almanız gerektiğini söylüyoruz zaten.

Nüfusun yüzde 20’si dediğimiz toplam 17 milyon kişi. En üst gelir grubu, toplam gelirin yüzde 50’sini alıyor. 17 milyona kadar da genişletmeyelim. Nüfusun en zengin yüzde 5’i, 4 milyon 250 bin kişi, gelirin yüzde 25’ini alıyor.

Türkiye’de otellerdeki toplam belgeli yatak sayısı 1 milyon 900 bin, satılan araç sayısı 1 milyon 300 bin, satılan konut sayısı 1 milyon 300 bin. İstanbul’da turizm işletme belgeli restoran sayısı 571, bu restoranlardaki sandalye sayısı 155 bin 312… Türkiye’deki toplam AVM sayısı da 446…Elbette gelirin yüzde 25’inin alan bu 4 milyon 250 bin kişi, otelleri, lokantaları, AVM’leri, her yeri doldurur, 2 milyon 300 bin otomobil ve 1 milyon 200 bin konut alır.

Üstüne daha söyleyeceklerimiz var. Türkiye, bir kara para cenneti. Boşuna Gri Listede değiliz. Yeni gelen İçişleri Bakanı ile birlikte, her gün ülkenin dört bir yanında, uluslararası ve yerelde faaliyet gösteren uyuşturucu baronları ve çetelerle ilgili haberler okuyoruz. Nüfusun en zengin kesiminin yanı sıra, kayıt dışı, yasa dışı kara para kazançlarının tüketim talepleri de var. Sayıları 10 milyonu aşan sığınmacılara yapılan yardımlar ve bu kesimin talebini de ekleyin. Türkiye’ye 2023’te 19 milyon turist gelmiş. Ağırlıklı olarak 4 aya yoğunlaştıklarını düşünürsek aylık olarak 4 milyon kişilik ekstra bir gıda talebi demek.

Şimdi bütün bu veriler ortada iken, Türkiye’de balon yapan konut fiyatları, otomobil fiyatları, fırlayan bonfile fiyatları, kuzu pirzola fiyatları ile asgari ücret ve emekli maaş artışları arasında nasıl bir ilişki kuracağız?

Değerli hocamız Prof. Dr. Bilsay Kuruç, kimi yetkili ağızlardan ve iktisatçılardan, “Enflasyonun nedeni ücret artışlarıdır” ifadesini duyunca, 8 Nisan 2024’te Cumhuriyet’teki köşesinde bütün nezaketi ile soruyor:

“İktisat pek şaka da kaldırmaz. Diyelim ki bir genç meslektaşıma, ‘Arazi, konut gibi taşınmazlardaki büyük fiyat artışlarını asgari ücret artışları ile açıklayabilir miyiz? Bir ekonometrik çalışma yapabilir misin’ diye sorsam, önce yüzüme tuhaf tuhaf bakacağını, sonra da nezaket dışına çıkmadan “Böyle şaka yapmayın, lütfen” diyeceğini düşünmek zor değildir.”

Merkez Bankasının bünyesinde çok sayıda iktisatçı var. Ben değerli Bilsay Kuruç hocamın önerisini biraz daha detaylandırayım.

“Bu ekonometrik çalışmaya, arazi ve konut gibi taşınmazların yanı sıra; otomobil, sucuk, bonfile, kuzu eti, turistik bölgelerdeki lahmacun (450TL), sahanda iki göz yumurta (360 TL), yoğurt, peynir, tağşiş edilmemiş zeytinyağı, eve tamirata gelen ustaların servis bedelleri, özel hastanelerdeki muayene bedelleri, sabun ve deterjan fiyatları, beyaz eşya ve mobilya fiyatlarındaki artışlar ile asgari ücret ve emekli maaşı artışları arasındaki ilişkiyi de dahil eder misiniz lütfen?

Hayır, şaka yapmıyorum…



QOSHE - “Bayramda her yer dolu” diyerek işçinin ve emeklinin boğazını sıkamazsınız - Meriç Köyatası
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

“Bayramda her yer dolu” diyerek işçinin ve emeklinin boğazını sıkamazsınız

12 8
15.04.2024

Dünkü yazımızda, asgari ücret, faiz ve döviz kuruna yapılan baskılarla gelir dağılımının nasıl bozulduğunu ve enflasyonun nasıl azdığını anlattık. Bugün de, Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası yönetimine, Türkiye’de enflasyona neden olan talep artışının asgari ücret ve emekli maaşlarından kaynaklanmadığını, bozulan gelir dağılımı nedeniyle tüketimini sınırsız biçimde artıran nüfusun yüzde 5-10’luk kesiminin talebinden kaynaklandığını göstermeye çalışacağız.

İktisat ve Toplum Dergisinin Aralık 2023 sayısında, Prof. Dr. Erinç Yeldan, Prof. Dr. Ahmet Haşim Köse ve Prof. Dr. Korkut Boratav, “Türkiye’de Derinleşen Yapısal Kriz ve Kar İtilimli Enflasyonun Dinamikleri” başlıklı ortak bir makale yayınladı. Öncelikle Şimşek’in ve Merkez Bankası yönetiminin bu makaleyi sindire sindire okumasını öneririm. Dergi, internetten kredi kartıyla 25 liralık ödemeyle okunabiliyor. O nedenle telif haklarına saygı nedeniyle, makaleden çok kısa bir özet aktaracağım. Bakalım AKP iktidarı, boğazını daha da sıkmaya çalıştığı çalışanları ne hale getirmiş?

“Türkiye, AKP döneminde iki ayrı bölüşüm şokuna tanık oldu. GSYH’de ücret payı 2002-2013 arası 3,8 puan (),3 › %,5) geriledi. İkinci bölüşüm şoku 2015-2022 arasında yaşandı. 2016 yılının ilk çeyreğini başlangıç kabul edersek, ücretlerin toplam gelir içindeki payı 2,1’den, 2022 yılının son çeyreğinde $,2’ye geriletildi.

Kuşkusuz bu çöküş öyküsünün tersi sermaye paylarında “coşkulu” bir artıştır. Aynı süreçte genel anlamda sermaye gelirlerini temsil eden vergilerden arındırılmış net işletme artığının (ücret dışı gelir ya da toplam kâr kitlesinin) toplam ekonomideki payı V,6’dan f,5’e yükselmiştir. Ücretlerin milli gelirdeki payı erirken ücretli istihdam 3,2 milyon artmıştır. Bu, birim ücretlerin daha da gerilediğinin göstergesidir.

Ücretlerdeki erimenin mutlak yoksullaştırıcı etkisinin bir göstergesi 2022’de işçi başına (ortalama) reel ücretlerin (GSYH deflatörü veya TÜFE’ye göre) 2016’daki düzeylerine kıyasla  veya % gerilemesi olmuştur. (MK Not: ENAG enflasyonu ile ölçersek ücretlerdeki reel erime yüzde 40’ın üstündedir. )

Türkiye’de birim emek gücünün değerinin gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerle karşılaştırılmasını Merkez Bankasının sunduğu “birim işgücü bazlı reel efektif döviz kurları endeksi” üzerinden gözlemleyebiliyoruz. Bu değer 2016 sonrasında çökmüştür. Söz konusu endeksin gelişmiş ülke grubu için değeri 69,2’den 28,9’a; gelişmekte olan ülke grubu için değeri ise 114,2’den 50,2’ye gerilemiştir. Yani ülkenin emek gücünün yabancı paralarla ölçülen değeri gerek gelişmiş ve........

© 12punto


Get it on Google Play