Yerel seçime üç gün kaldı.

1 Nisan sabahı, Türkiye'de artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Yurdum insanı pek fazla farkında olmasa da bu tarih, ülke için önemli bir kırılma noktasına işaret ediyor.

Hemen her açıdan kritik bir dönemeçteyiz.

Bundan sonra bizi neler bekliyor, dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışalım.

Hariciyecilerin pek sevdiği “ihtimaliyat planlamalarına” girmeyelim ama muhtemel tabloyu bütün çıplaklığı ile ortaya koyalım.

Seçim, Recep Tayyip Erdoğan'ın beklenti eşiğini tatmin ederse yani, AKP başta İstanbul olmak üzere CHP'nin 2019 yılında kazandığı belediyeleri alırsa, yandı gülüm keten helva.

Önünde 2028'e kadar, tepe tepe kullanabileceği tam dört yılı olacak!

Eğer ki sağlığı el verirse, bu süre içinde zihninin karanlık köşelerinde itinayla sakladığı ne varsa, yapmaya çalışacağından kimsenin kuşkusu olmasın.

Buna, ilk olarak Türkiye'de daha koyu tonda bir İslami rejim tesis etmekle başlayacaktır!

31 Mart'ta, erken seçimi zorlayacak bir sonuç çıkarsa ne alâ.

O zaman belki biraz frene basma ihtiyacı hissedebilir.

Ama siyasi tablo nasıl tezahür ederse etsin, Türkiye'nin çok ağır bir ekonomik krizle yüzleşmesi kaçınılmaz görünüyor.

Yurdum insanı, bu krizin faturasını öyle ya da böyle ödemek zorunda kalacak.

Seçimle birlikte büyük bir kur şoku bekleniyor.

Eğer kurda kontrol edilemez bir artış olursa, enflasyon alıp başını gidecek.

Mehmet Şimşek'in iç talebi kısmak için alacağı önlemler başta emekliler olmak üzere sabit gelirlileri vuracak.

Gizlisi saklısı yok, bunu zaten kendisi söylüyor.

“Aç kalırım, ölürüm de Reis'i yedirmem” diyerek feryat eden iflah olmaz AKP'lilerin duası kabul olacak sanki.

Parasızlıktan, yemeği günde bir öğüne indirip, sadece alnı secdeye değiyor diye Recep Tayyip Erdoğan'a oy verenler var bu ülkede.

Emekliler, zammı unutacak ya da gelecek kuş kadar zamla yetinmek zorunda kalacak.

Belki emekli maaşları taksitle bile ödenebilir .

Yani, bugünü mumla arar olacağız.

Çarşıda, pazarda çöplerin arasından birkaç çürük domatesle, bir, iki salatalık arayanlara daha sık rastlayacağız.

Bunun farkında olmayan yok gibi ama anketler, AKP oylarında kayda değer bir düşüş göstermiyor.

Öyle ya da böyle yüzde 35-40 hep cebinde!

Bu artık siyaset psikolojisinin konusu değil, sosyal psikiyatrinin konusudur diyelim ve devam edelim.

Dış siyasette, dehşet bir sıkışmışlık var.

O kadar sövüp saydıktan sonra, Sisi'nin ayağına kadar gitmesi, ağzına geleni söylediği Mitçotakis'in elini “dostum” diyerek sıkması, başbakanına bir küfür etmediği kaldığı İsrail ile ticarete dur dememesi, dış siyasette içeriye satılacak çok fazla bir şey bırakmadı.

Vatan, millet, Sakarya edebiyatı artık pek alıcı bulmuyor.

Elinde kala kala uzay turisti Alper Gezeravcı kaldı!

O da açlıktan midesi guruldayan yurdum insanında fazla heyecan yaratmadı.

Ama seçim sonrasında, dış siyasette sıkıntılı günler kendisini bekliyor.

Bir Washington'a bir Moskova'ya yaslana yaslana yürüttüğü diplomaside kredisini tamamen tüketti.

ABD'den destek almadan iktidarını sürdüremeyeceğini bildiği için bundan sonra vereceği tavizlerin sınırı olmayacaktır.

Ne yapabilir; ABD'nin istediği şekliyle Kürt açılımı için düğmeye basabilir; mesela Abdullah Öcalan İmralı'dan çıkarır ve cezası daha özgür olacağı ev hapsine dönüştürülebilir.

Ya da, “Altın vuruş” yaparak Abdullah Öcalan'ı serbest bile bırakabilir.

Ayrıca, buna paralel olarak Suriye'nin kuzeyindeki terör yapılanmasına meşruiyet sağlayabilir!

Yeter ki, ABD'nin desteği daim olsun.

Bunları yaparken Rusya'nın Türkiye'nin önüne koyacağı faturayı da hesaba katmak gerekiyor.

Sadece, doğalgaz vanasını elinde tutuyor olması bile Türkiye için büyük sıkıntı.

Liste uzun. Ama, ABD'nin dümen suyunda seyrederken, Putin'den ciddi bir salvo atışı gelirse şaşırmamalı.

Dış siyasetteki bütün savrulmaların faturası öyle ya da böyle yine yurdum insanına çıkacak.

Seçim sonrası ilk siyasette çarşının karışması muhtemel!

Seçimdeki muhtemel bir yenilgi başta CHP olmak üzere muhalefetin uzun yıllar kendisini toparlayamamasına neden olacak gibi görünüyor.

İYİ Parti'nin durumu şimdiden içler acısı.

Seçimden sonra ya partinin kapısına kilit vururlar ya da MHP'nin yanına, Saray ittifakına yanaşıp devam ederler.

Bu da, Recep Tayyip Erdoğan'ın tabiri caiz ise köpeksiz köyde çomaksız gezmesi demek!

Yani 2028'e kadar önünde kayda değer bir siyasi engel kalmayacak.

Canı çok yanan yurdum insanı sokaklara dökülür mü, o biraz kuşkulu!

Muhtemel kriz başlıkları bunlarla sınırlı değil.

Mesela, sığınmacılar konusunda yaşanan sıkıntıların, katlanarak artması söz konusu.

AKP'nin seçimden güçlenerek çıkması sığınmacıların fütursuzca hareket etmesinin önünü açacaktır.

Sonra...

Devam edelim.

Ülkenin taşının, toprağının, denizinin, deresinin yağmalanmasına kimse “dur” diyemeyecek.

Yabancıların konut piyasasını kontrol edilemez biçimde yükseltmesiyle, yurdum insanı için nohut oda, bakla sofa ev bile hayallerin ötesinde olacak...

Bugün bile büyük şehirlerde ortalama bir ev, ortalama geliri olan insanlar için çok uzakta.

Ana kritik eşik İstanbul...

Hele ki İstanbul'u alırsa, buranın rantından beslenecek olan tarikatlar ve cemaatlerin şımarıklığı alıp başını gidecek.

Ülkenin iliği kemiği yerinden oynayacak, eğer elimizde dört yıl içinde bu şekliyle bir ülke kalırsa...

Dolayısıyla, 31 Mart'ta sandığa giderken, bizim mahallenin yollarını kim yapacak, çöpü kim toplayacak, kim emeklilere daha fazla kolaylık sağlayacak, parkların bahçelerin sayısını kim arttıracak diye düşünüp mührü basmak yerine AKP'nin istediğini elde etmesi durumunda başımıza gelecek musibetleri düşünerek oy vermek çok daha evla olacaktır diyerek yazımıza noktayı koymuş olalım.

QOSHE - Yarın... - Bahadır Selim Dilek
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yarın...

11 1
28.03.2024

Yerel seçime üç gün kaldı.

1 Nisan sabahı, Türkiye'de artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Yurdum insanı pek fazla farkında olmasa da bu tarih, ülke için önemli bir kırılma noktasına işaret ediyor.

Hemen her açıdan kritik bir dönemeçteyiz.

Bundan sonra bizi neler bekliyor, dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışalım.

Hariciyecilerin pek sevdiği “ihtimaliyat planlamalarına” girmeyelim ama muhtemel tabloyu bütün çıplaklığı ile ortaya koyalım.

Seçim, Recep Tayyip Erdoğan'ın beklenti eşiğini tatmin ederse yani, AKP başta İstanbul olmak üzere CHP'nin 2019 yılında kazandığı belediyeleri alırsa, yandı gülüm keten helva.

Önünde 2028'e kadar, tepe tepe kullanabileceği tam dört yılı olacak!

Eğer ki sağlığı el verirse, bu süre içinde zihninin karanlık köşelerinde itinayla sakladığı ne varsa, yapmaya çalışacağından kimsenin kuşkusu olmasın.

Buna, ilk olarak Türkiye'de daha koyu tonda bir İslami rejim tesis etmekle başlayacaktır!

31 Mart'ta, erken seçimi zorlayacak bir sonuç çıkarsa ne alâ.

O zaman belki biraz frene basma ihtiyacı hissedebilir.

Ama siyasi tablo nasıl tezahür ederse etsin, Türkiye'nin çok ağır bir ekonomik krizle yüzleşmesi kaçınılmaz görünüyor.

Yurdum insanı, bu krizin faturasını öyle ya da böyle ödemek zorunda kalacak.

Seçimle birlikte büyük bir kur şoku bekleniyor.

Eğer kurda kontrol edilemez bir artış olursa, enflasyon alıp başını gidecek.

Mehmet Şimşek'in iç talebi kısmak için alacağı önlemler başta emekliler olmak üzere sabit gelirlileri vuracak.

Gizlisi saklısı yok, bunu zaten kendisi söylüyor.

“Aç kalırım, ölürüm de Reis'i yedirmem” diyerek feryat eden iflah olmaz AKP'lilerin duası kabul olacak sanki.

Parasızlıktan, yemeği günde bir öğüne indirip, sadece alnı secdeye değiyor diye Recep Tayyip Erdoğan'a oy verenler var bu ülkede.

Emekliler, zammı unutacak ya da gelecek kuş kadar zamla yetinmek zorunda kalacak.

Belki emekli........

© 12punto


Get it on Google Play