En fazla “CHP Genel Başkanı” olarak siyasi ömrünü tamamlar.

Böyle giderse, yarın öbür gün olağan ya da olağanüstü kurultayda delegenin şamarını yer, koltuğunu Ekrem İmamoğlu'na bırakır, muhtemel bir erken seçim sonrasında pılısını pırtısını toplayıp Manisa'daki eczanesine döner.

Dönmese bile İzmir'e yerleşip emekli milletvekili maaşıyla gül gibi geçinir gider; Türk siyasi tarihinde CHP'nin gelmiş geçmiş en beceriksiz ikinci genel başkanı olarak yerini alır.

Sadede gelelim.

Geçen haftanın gündemine Özgür Özel'in Tayyip ile yaptığı görüşme damgasını vurdu.

Bu görüşme üzerine neredeyse yazılmayan hemen hiçbir şey yok.

Ama meselenin psikopolitik yönüne pek kafa yoran olmadı.

Nedendir bilinmez, kendisi hala ülkenin kurucu partisinin başında olduğunun farkında değil.

Farkında olmadığı gibi CHP Genel Başkanı olmanın özgüvenini de ara ki bulasın .

Lafı eveleyip gevelemeden yazalım.

Özgür Özel'de lider kumaşı yok.

Lider dediğin, siyaset acemisi olsa bile eski cumhurbaşkanlarından ortalık yerde akıl almaz, alsa da bunu kamuoyu önünde açıklamaz.

Lider dediğin, ülkeyi siyasal, sosyal, ekonomik yıkımın eşiğine getirmiş birinin ayağına kadar gittikten sonra, aferin almak için eski genel başkanının yanına koşmaz. Kendi yaptığını haklı çıkarmanın derdine düşmez.

Lider dediğin, ne konuşacağından çok ne konuşmayacağını bilir.

Lider dediğin, vereceği fotoğrafta, kimin yanında durup kimin yanında durmayacağına dikkat eder.

Lider dediğin, düğün evinin tefçisi, ölü evinin yasçısı olmaz

Lider dediğin, meselelere ilkesel yaklaşır. Başında olduğu partinin felsefesini, tarihini, programını su gibi bilir.

Lider dediğin, konuşurken hançereleri yırtılana kadar bağırmaz. Ama kürsüye çıktığı zaman kitleleri heyecanlandırır, coşturur, gerekirse bir sözüyle insanları sokaklara döker.

Lider dediğin, karizma sahibi olur. Tatminsiz ergenler gibi içi boş bir egoyla ortalıkta dolaşmaz

Lider dediğin, bir adım atmadan önce kılı kırk yarar, usta bir satranç oyuncusu gibi -birkaç değil- üç beş hamle sonrasını düşünür!

Lider dediğin, gündemde olmak, sağdan soldan aferin almak, ona buna hoş görünmek için başında olduğu partinin külliyatını yok sayarak günübirlik siyasi manevralar yapmaz.

Maalesef Özgür Özel, yerel seçimden sonraki tutum ve davranışlarıyla Türkiye'ye gerçekten umut vaadedebilecek bir lider olma şansını kaybetmiştir.

Bunun altını kalın kalemle çizelim.

Ayrıca;

Eğer ki, 1 Mayıs'ta Tayyip'in emri ile kapatılan Taksim Meydanı'ndan ters yüz geri dönüp ertesi gün hiçbir şey yokmuş gibi haşmetmeaplarının huzuruna çıkmakta beis görmüyorsa, CHP'nin Genel Başkanlığı'nı da hak etmiyor demektir.

Ama Saraçhane meydanında polisle yüz yüze geldikten sonra çıkıp “Ey Tayyip, senin demokrasi anlayışın bu mu? Ben bu faşizan zihniyetle hiçbir şey görüşmem. Yakınki randevuyu iptal ediyorum” deme cesareti gösterebilseydi, işte o zaman “CHP lideri” olma yolunda adım atmış olurdu.

Görüşmedeki “boş koltuk” zaten skandaldan da öte...

Hadi, 1 Mayıs sonrasında randevuyu iptal etme cesaretini gösteremedi, diyelim; AKP Genel Merkezi'nde o boş koltuğu gördüğü anda salondan çıksa ve “Ben, bu ülkede seçimden birinci çıkan partinin genel başkanıyım. Sayın Erdoğan önce muhataplarına saygı duymayı öğrenmeli” açıklaması yapsa, yine “liderlik vasfının” olduğunu söyleyebilirdik.

Ama yapmadı, yapamadı.

Israrla ve inatla Tayyip'in dümen suyuna girmeyi tercih etti.

Kurduğu oyunu bozmasını zaten beklemiyorduk ama en azından siyasal İslamcıların 22 yıllık iktidarının bütün günahlarını temize çekecek bir tutum benimseyeceğini, bu ortaçağ zihniyetini “siyaseti normalleştiriyoruz” gerekçesiyle meşrulaştıracağını, aynı zamanda Tayyip'in seçim mağlubiyetini unutturma operasyonuna hizmet edeceğini düşünmemiştik.

Peki neden böyle davranıyor?

Zihninin arka planında kimsenin bilmediği gizli bir ajandası var mı?

Bir şey söylemek zor.

Acemiliği, iş bilmezliği ve siyasi cehaleti bir yana mesele öyle ya da böyle kendisinin kişiliği ve ruh yapısıyla da ilişkili.

Özgür Özel'in psikolojisini anlayabilmek için bu süreçte ekranlara yansıyan iki görüntü çok önemliydi.

Birincisi; TBMM'deki 23 Nisan Resepsiyonu’nda Tayyip, AKP Grup Başkanvekili Muhammed Emin Akbaşoğlu’nu gönderip “Cumhurbaşkanımız sizi çaya davet ediyor” demesinin ardından Özgür Özel'in yaşadığı şaşkınlık ve telaş!

Belli ki, hiç böyle bir davet beklemiyordu.

Tayyip kendisini çağırınca yaşadığı şaşkınlık yüzüne yansıdı. Sonrasındaki telaşına da oradaki herkes tanık oldu.

Hiç düşünmeden, koşa koşa Tayyip'in karşısında diğer parti liderleri ile birlikte hizaya giriverdi.

Ne böyle bir davetin gerekçesini ne de yapılış biçimini sorguladı.

Gitti, Tayyip'in karşısında öğretmeninin gözüne girmek isteyen çocuk edasıyla oturdu.

İkincisi; Tayyip'in Özgür Özel ve Namık Tan'ı AKP Genel Merkezi'nde karşıladığı görüntüler.

Bunları izleyen isten sıradan vatandaş olsun ister psikopolitik uzmanı, Özgür Özel'in elini kolunu nereye koyacağını bilemediğini, kameralara poz verirken yüzündeki zoraki gülümsemeyi ve şaşkın ifadeyi görmüştür.

Tayyip, hal ve tavrıyla kameralara “Burada patron benim” mesajını verirken, Özgür Özel, seçimden birinci çıkan partinin genel başkanı değilmiş gibi sanki alelade bir vatandaşın selam-ı şahaneye mazhar olmasının verdiği heyecanı yaşıyordu.

Kim ne derse desin Tayyip siyaseti biliyor, iyi oyun kuruyor ve oyunu iyi oynuyor.

Her ne kadar siyasi algoritması tamamen seçim kazanmaya yönelik olsa da yerel seçimlerde büyük bir başarısızlık yaşadı.

Ama hiç zaman kaybetmeden bu hezimeti unutturma çabası içine girdi ve sanki mağlup olan kendisi ve partisi değilmiş gibi ipleri eline alıverdi.

Eğri oturup doğru konuşalım; Özgür Özel, sandıkta istediği kadar galip gelsin zihninde Tayyip’i bir türlü mağlup edemiyor.

Milletvekili seçildiği zaman yani 2011 yılında Tayyip, tam dokuz yıldır Başbakanlık koltuğunda oturuyordu.

Önce Başbakan sonra Cumhurbaşkanı olarak hep Tayyip’in gölgesi altında siyaset yaptı.

Belli ki bir süre sonra bu O'nun “siyasi normali” haline geldi.

Arka arkaya yaşadığı seçim yenilgilerini de düşünürsek, Tayyip zaman içinde ister istemez Özgür Özel'in bilinçaltında yenilmez bir otorite figürüne dönüştü.

Şimdi bunu aşamıyor.

Aşamayınca da ayağına kadar gitmekte, huzura çıkmakta, dümen suyuna girmekte, biat eder bir görüntü vermekte sakınca görmüyor. Bunu mesele etmediği gibi sürekli kendini haklı çıkarmaya çalışıyor.

Maalesef CHP'de “liderlik” sorunu çözülmedikçe, ülkenin siyasal İslamcı zihniyetin tahakkümünden kurtulması kolay olmayacak diyerek yazımıza noktayı koyalım.

QOSHE - 'Lider' olma şansını kaçırdı! - Bahadır Selim Dilek
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

'Lider' olma şansını kaçırdı!

67 21
07.05.2024

En fazla “CHP Genel Başkanı” olarak siyasi ömrünü tamamlar.

Böyle giderse, yarın öbür gün olağan ya da olağanüstü kurultayda delegenin şamarını yer, koltuğunu Ekrem İmamoğlu'na bırakır, muhtemel bir erken seçim sonrasında pılısını pırtısını toplayıp Manisa'daki eczanesine döner.

Dönmese bile İzmir'e yerleşip emekli milletvekili maaşıyla gül gibi geçinir gider; Türk siyasi tarihinde CHP'nin gelmiş geçmiş en beceriksiz ikinci genel başkanı olarak yerini alır.

Sadede gelelim.

Geçen haftanın gündemine Özgür Özel'in Tayyip ile yaptığı görüşme damgasını vurdu.

Bu görüşme üzerine neredeyse yazılmayan hemen hiçbir şey yok.

Ama meselenin psikopolitik yönüne pek kafa yoran olmadı.

Nedendir bilinmez, kendisi hala ülkenin kurucu partisinin başında olduğunun farkında değil.

Farkında olmadığı gibi CHP Genel Başkanı olmanın özgüvenini de ara ki bulasın .

Lafı eveleyip gevelemeden yazalım.

Özgür Özel'de lider kumaşı yok.

Lider dediğin, siyaset acemisi olsa bile eski cumhurbaşkanlarından ortalık yerde akıl almaz, alsa da bunu kamuoyu önünde açıklamaz.

Lider dediğin, ülkeyi siyasal, sosyal, ekonomik yıkımın eşiğine getirmiş birinin ayağına kadar gittikten sonra, aferin almak için eski genel başkanının yanına koşmaz. Kendi yaptığını haklı çıkarmanın derdine düşmez.

Lider dediğin, ne konuşacağından çok ne konuşmayacağını bilir.

Lider dediğin, vereceği fotoğrafta, kimin yanında durup kimin yanında durmayacağına dikkat eder.

Lider dediğin, düğün evinin tefçisi, ölü evinin yasçısı olmaz

Lider dediğin, meselelere ilkesel yaklaşır. Başında olduğu partinin felsefesini, tarihini, programını su gibi bilir.

Lider dediğin, konuşurken hançereleri yırtılana kadar bağırmaz. Ama kürsüye çıktığı zaman kitleleri heyecanlandırır, coşturur, gerekirse bir sözüyle insanları sokaklara döker.

Lider dediğin, karizma sahibi olur. Tatminsiz ergenler gibi içi boş bir egoyla ortalıkta dolaşmaz

Lider dediğin, bir adım atmadan önce kılı kırk yarar, usta bir satranç oyuncusu gibi -birkaç değil- üç beş hamle sonrasını düşünür!

Lider dediğin, gündemde olmak, sağdan soldan aferin almak, ona buna hoş görünmek için başında olduğu partinin külliyatını yok sayarak günübirlik siyasi........

© 12punto


Get it on Google Play