Arap Dünyası ile Karşılıklı Güvensizlik: Mevâlî’den Bugüne
Türkler ve Araplar arasındaki ilişkileri hâlâ yalnızca “ümmet kardeşliği” veya ortak dinî bağlar çerçevesinde değerlendirmek, günümüz jeopolitiğini anlamaya yetmiyor. Sahada, diplomasi masasında, iş dünyasında ve toplumsal etkileşimlerde görülen gerçek çok daha karmaşık: Arap dünyasında Türkler ve diğer Müslümanlar çoğu zaman eşit ortak olarak görülmez; hatta gerçek Müslümanlıkları sorgulanır.
Araplar, kendilerini seçilmiş ve elit Müslüman olarak konumlandırırken, diğerlerini ikincil veya sonradan gelen Müslümanlar olarak tanımlar. Bu algının kökleri, İslam tarihinin erken dönemlerinden, Emevî ve Abbâsî devletlerine kadar uzanıyor.
***
“Mevâlî” kavramı, İslam öncesi Arap toplumunda azat edilmiş köleler ve kabileye sonradan katılanlar için kullanılırdı. Emevî ve Abbâsî dönemlerinde Arap olmayan Müslümanlar ikinci sınıf statüye tabi tutuldu; cizye ödediler, devlet görevlerinden dışlandılar, kültürel olarak küçümsendiler. Türkler de, İslam’ı kabul ettiklerinde bu kapsama giriyordu. Hanefî mezhebinin kurucusu İmam-ı Azam Ebu Hanife, “Üstünlük ancak takva ile ölçülür” diyerek bu ayrımcılığa karşı durdu ve zindanda vefat etti. Türkler, İslam’ı kurumsallaştırırken Hanefî geleneği ile hem fıkhî hem ahlaki hem de siyasi bir duruş benimsediler.
Türkler İslam’ı........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Daniel Orenstein
Beth Kuhel