“Rüzgâr yükseliyor, yaşamayı denemeliyiz”
Sonunda deniz kararını verir.
Ne konuşmalara bakar ne niyet beyanlarına.
Gemi ya yüzer ya batar.
Kaptanlık, sakin sularda öğrenilen bir beceri değil.
Evet, kendinizi yeterli gördüğünüzde halatları çözüp dümene geçmek bir kararınıza bakar ama fırtınada yol almak bir sınavdır.
Denize merak sardığımı gören bir dostum bir sabah telefonla arayıp, adada yaşayan bir ressamın, kulağıma küpe yaptığım bir sözünü aktarmıştı:
Denizler cesurları ve korkakları sevmezmiş.
Açıldığı denizde ‘gemisini kurtaramayan kaptan’, belki dümeni bırakmamıştır.
Lakin sorun, dümenin nereye çevrileceğine karar vermekte.
Deniz için önemli olan bu.
Kimi kaptanlar denizi suçlar.
Dalgalar beklenmediktir, fırtına serttir, tekne eskimiştir…
Sorun orada da değil. Hiç olmazsa dümeni nereye çevirdiğinizi kendinizden gizlememekte.
Bu kritik unsur inkâr edilebilir.
Biliyoruz ki inkâr, sorumluluktan daha hafif. İnsan belki en çok orada, kendini kandırarak yanılıyor.
Oysa deniz, her zaman deniz.
Joseph Conrad’ın romanlarında denizler sessizdir.
Lord Jim onun, onur, suçluluk, sorumluluk ve kendini kurtarma (kefaret) üzerine kurulmuş bir romanıdır.
Bir insanın kendine ihanet ettiği tek bir an’ın, bütün bir ömrü nasıl gölgelediğini anlatır.
Conrad, roman boyunca........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Daniel Orenstein
Beth Kuhel