New York toplantısı ve Kıbrıs’ta yeni süreç: ya al ya terket
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres (ortada), Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanı Nikos Chirtodoulides (solda) ve Kıbrıs Türk Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ı 15 Ekim’de New York’ta bir araya getirdi.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres Kıbrıs Türk ve Rum liderler Ersin Tatar ve Nikos Christodoulides’i 15 Ekim’de New York’ta bir yemek davetiyle “gayrı resmi” olarak bir araya getirdi. New York’taki gayri resmi 2 1 zirvesi, her ne kadar taraflar Kıbrıs’ta müzakere sürecinin resmen başlamadığını açıklasa da çözüm arayışının yeniden canlandığına dair fiili bir işaret olarak öne çıkıyor. Hem yeniden toplanılması hem de gelecek toplantının 4 1, yani Türkiye ve Yunanistan’ın da katılımıyla yapılması kararı çıktı.
Ancak bu yeni sürecin başarıya ulaşması, bölgesel dinamikler, enerji kaynakları ve garantör ülkelerin çıkarları gibi çok katmanlı ve karmaşık meseleler nedeniyle son derece zor bir diplomatik denge gerektiriyor. Doğu Akdeniz’deki jeopolitik gelişmeler, Kıbrıs’ta çözüm arayışlarına yeni bir ivme kazandırırken, sürecin karşı karşıya olduğu zorlukları da bir o kadar artırıyor.
Kıbrıs sorunu, adadaki iki toplumun – Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar – arasındaki tarihsel, etnik ve siyasal ayrılıkların sonucu olarak yıllardır çözümsüzlüğünü koruyor. Bu iç dinamikler, adayı bölgesel ve küresel düzeyde önemli bir sorun haline getiren bir dizi dış faktörle de iç içe geçmiş durumda. Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantörlük statüsü, sadece adadaki toplumlar arasında değil, bölgesel stratejik dengeler açısından da belirleyici bir unsur olarak karşımıza çıkıyor.
Türkiye’nin adadaki askeri ve diplomatik varlığı, hem Kıbrıs Türk toplumunun güvenliğini sağlamayı amaçlıyor hem de Doğu Akdeniz’deki enerji ve stratejik çıkarlarını koruma amacı güdüyor. Yunanistan ise adadaki Kıbrıs Rum toplumuyla olan tarihi bağları nedeniyle sorunun çözümünde aktif bir rol oynarken, Kıbrıs’ta garantörlük haklarının tartışmaya açılmasını sıkça gündeme getiriyor. Ancak Türkiye, bu haklardan vazgeçmeyeceğini açık bir şekilde vurguluyor.
Garantörlük meselesi, sadece iki ülke arasındaki tarihsel bir mesele olarak değil, aynı zamanda Doğu Akdeniz’deki güvenlik ve egemenlik tartışmalarının merkezinde yer alıyor. Bu nedenle, sorunun çözümünde Türkiye ve Yunanistan’ın çıkar dengelerinin gözetilmesi, çözüm sürecinin başarıya ulaşması açısından büyük önem taşıyor.
Kıbrıs sorununun çözümünde, Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları kilit bir rol oynuyor. Bölgede son yıllarda keşfedilen doğalgaz rezervleri, yalnızca Kıbrıs’ın değil, bölgedeki diğer ülkelerin de jeopolitik önemini artırmış durumda. Kıbrıs Rum yönetimi, uluslararası enerji şirketleriyle yaptığı anlaşmalar doğrultusunda bölgedeki doğalgaz kaynaklarını çıkarmaya yönelik adımlar atarken, Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı, bu girişimleri kendi egemenlik haklarına ve bölgesel dengeye aykırı olarak değerlendiriyor. Türkiye’nin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti iş birliğiyle birlikte yürüttüğü sondaj faaliyetleri ise bölgede ciddi gerilimlere yol açtı.
Enerji kaynaklarının paylaşımı, sadece bölgedeki ülkeler arasındaki çatışmaları körüklemekle kalmıyor, aynı zamanda uluslararası aktörlerin de bu sürece dahil olmasına neden oluyor. ABD, Avrupa Birliği ve hatta Rusya gibi aktörler, Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarını stratejik bir rekabet alanı olarak görüyor. Kıbrıs’ta bir çözüm bulunması halinde, enerji kaynaklarının bölgesel iş birliği çerçevesinde adil bir şekilde paylaşımı mümkün olabilir. Ancak bu noktada, mevcut gerilimler göz önüne alındığında, enerji meselesi daha çok çatışma kaynağı olmaya devam ediyor. Eğer taraflar arasında ortak bir enerji iş birliği platformu oluşturulamazsa, müzakerelerin enerji rekabeti yüzünden tıkanma olasılığı oldukça yüksek.
Kıbrıs’ta 1960 kuruluş anlaşmasının öngördüğü garantör ülkelerin rolü hayati önem taşıyor. Türkiye, Yunanistan ve İngiltere, adadaki statükonun korunmasında ve müzakerelerin yönlendirilmesinde başlıca aktörler. Türkiye’nin, özellikle adadaki Türk askeri varlığı ve garantörlük hakları konusundaki tavrı, müzakerelerin en kritik konularından biri olarak öne çıkıyor. Yunanistan ve Kıbrıs Rum yönetimi, Türkiye’nin garantörlük haklarının sona erdirilmesini ve adadaki askeri varlığını çekmesini talep ederken, Türkiye bu talepleri Kıbrıs Türk halkının güvenliğini tehlikeye atan bir girişim olarak değerlendiriyor.
Garantörlük statüsü, aynı zamanda bölgedeki askeri dengeler açısından da kritik bir öneme sahip. Özellikle ABD ve NATO’nun bölgedeki askeri varlıklarını güçlendirme stratejileri, Kıbrıs meselesine doğrudan etki eden faktörler arasında. ABD’nin, Kıbrıs’a yönelik silah ambargosunu kaldırması ve adada askeri üsler kurma girişimi, Türkiye tarafından bir tehdit olarak algılanıyor. NATO’nun ise Yunanistan ve Türkiye arasındaki gerilimleri yatıştırmaya yönelik adımları, Kıbrıs sorununun çözüm sürecini destekleme amacı taşıyor. Ancak bu tür askeri ve........
© yetkinreport.com
visit website