Üreten değil, sürekli ödeyen bir ekonomi
Türkiye ekonomisi, 2025’in son çeyreğine yaklaşırken tarihin en yüksek faiz giderleriyle karşı karşıya kaldı. Eylül ayı, son 19 yılın rekorunu kırarak, Hazine’nin en yüksek faiz ödemesini yaptığı ay oldu. Yani devletin kasasından en çok para, üretime, eğitime, tarıma değil; faiz ödemelerine gitti.
Yılın başında 2025 bütçesinde 1,95 trilyon lira faiz ödemesi öngörülmüştü. Ancak henüz dokuz ayda bu rakam 1,66 trilyon liraya ulaştı. Bu gidişle yıl bitmeden hedef aşılacak. Üstelik 2026 için planlanan faiz gideri 2,74 trilyon lira. Kısacası ekonomi, üretimden değil borçtan beslenen bir yapıya sıkışmış durumda.
Faiz yükseliyor, üretim geriliyor
Faiz yükü arttıkça bütçenin diğer kalemleri kaçınılmaz olarak daralıyor. Tarıma ayrılan kaynak sadece 888 milyar lira. Bu, faiz ödemelerinin üçte biri bile değil. Gıda krizi, kuraklık, artan gübre ve enerji maliyetleriyle boğuşan çiftçi için bu rakam, “yeterli” demek bir yana, alarm zili anlamına geliyor.
Eğitime ayrılan bütçe, üniversiteler dahil 2,8 trilyon lira. Yani faiz giderleriyle neredeyse başa baş. Düşünün; bir ülke çocuklarının geleceğine, borç faizine verdiği kadar kaynak ayırıyor. Sosyal yardımlar da 917 milyar lira, yani faiz ödemelerinin sadece üçte biri oranında. Bu tablo, refahın değil mecburi kemer sıkmanın resmi.
Rakamlar gerçeği örtmüyor
Kağıt üzerinde “büyüme” devam ediyor gibi görünebilir. Ancak büyümenin kalitesi sorgulanmalı. Çünkü faiz yükü artarken üretim düşüyor. En somut örneklerden biri tekstil........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein
John Nosta
Rachel Marsden
Joshua Schultheis