Ne kadar kolay!
Bir ülkenin siyaseti için en kolay zemin her siyasinin kendisine şüphe etmeden inanacağı bir taraf bulması sanırım.
Papa’nın son yurt dışı ziyareti, ilk bakışta “barış”, “kardeşlik” ve “diyalog” gibi evrensel kavramların yüceltildiği, sembolik ve güçlü bir diplomatik hamle gibi sunuldu. Ziyaretin yapıldığı ülkelerde verilen mesajlar, yapılan konuşmalar ve ortak deklarasyonlar, özellikle savaşların, göçün ve kimlik krizlerinin derinleştiği bir dünyada umut vadeden bir tablo çiziyordu. Ancak bu tablo, medyanın ve toplumun nasıl bu kadar hızlı biçimde ayrışabildiğini de bir kez daha gözler önüne serdi. “Barış” gibi evrensel bir kavram etrafında bile kutuplaşmanın nasıl üretildiği, bu ziyaret sürecinde adeta laboratuvar ortamında gözlemlendi.
Papa’nın mesajları, bazı çevrelerde bir “umut çağrısı” olarak yorumlanırken, bazı kesimlerde açık bir şüpheyle, hatta tepkiyle karşılandı. Bu tepkinin temelinde yalnızca dini farklılıklar değil, tarihsel hafıza, siyasi pozisyonlar ve ulusal hassasiyetler de vardı. Özellikle Türkiye’de ve Orta Doğu’da, Papa’nın geçmişteki açıklamaları, Vatikan’ın tarihsel konumu ve Batı’nın İslam dünyasına yönelik politikaları yeniden gündeme taşındı. Bu noktada medyanın rolü kritik bir kırılma yarattı. Aynı cümle, bir gazetede “kardeşlik çağrısı” başlığıyla verilirken, başka bir mecrada “örtülü mesaj”, hatta “yeni bir siyasi hamle” olarak servis edildi.
Bu durum, yalnızca Papa ziyaretiyle sınırlı değil. Son dönemde sıkça duyduğumuz “barış süreci”, “normalleşme”, “kardeşlik” ve “yeni sayfa” gibi kavramlar, hangi aktör tarafından dillendirildiğine göre tamamen farklı anlamlar kazanabiliyor. Örneğin, yıllardır birbirine ağır suçlamalar yönelten........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
John Nosta
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein