Bir yapının sağlam bir şekilde yükselmesi inşa edildiği zeminin sağlamlığına, o zemine atılan temelin derinlik ve intizamına bağlıdır. Bu gerçeği, acı deprem tecrübeleri ile defalarca yaşayarak öğrendik. Daha hassas malzemelerden kuruluyor olmakla birlikte, toplumsal yapılar da aynı temel kaide üzerinde kurulur, kurulmalıdır. Millet olarak asırlar boyunca kurduğumuz toplumsal yapılarla sapasağlam ayakta kalarak bu temel kaidenin geçerliliğini de insanlığa ispat ettik. Ancak ikibinli yıllardan itibaren yaşanan büyük değişim, teknolojinin evlerimizin içine, ceplerimize giren ve sonra zihinlerimize, bakma, görme, anlama ve düşünme biçimlerimize kadar sirayet eden hızlı ilerleyişi bütün dünyada olduğu gibi bizim toplumsal hayatımızda da bir çok şeyi değiştirdi. Dünyaya bu kadar temkinsiz biçimde entegre olmakla, beklentilerin aksine multi-kültürel bir genişleme, bir zenginleşme kazanmış olmadık. Tüketim kültürünü ve iletişim teknolojilerini üretenlerin menfaatlerine uygun olarak kodladığı bir zihinsel daralma, bir düşünsel sığlaşma ve nihayetinde yaygın bir aynılaşma sürecine girdik.

Bilgece ifadelerin elden ele dolaştığı, dünyanın her yerinden enformasyon alınabilen, dijital belleklerde bir ömrün tüketmeye yetmeyeceği kadar çok kültürel malzeme depolanabilen, yapay zeka marifetiyle görüntü, metin, hizmet üretilebilen bu yeni ve hızına hız katan dünyada, insanın kalıp ve ezberlerin ötesine geçerek meseleleri, hayatı, insanı anlamaya ve anlamlandırmaya zamanı kalmadı. Zihinler, tıpkı derin donduruculu buzdolapları gibi, hazır malzemeyle, mevsimi, tazeliği, diriliği olmayan, dolayısıyla ‘an’ ile ilişkisi kurulamayan dondurulmuş gıdalarla tıka basa dolduruldu. İnsanı ‘insan’ olmaya acıktıran her şey, aşırı maliyetli bulunarak ötelendi ve her nevi abur cuburla doygunluk sağlandı.

Her şey o kadar hızlı olup bitiyor ve gelip geçiyordu ki, hep bir şeylere gecikme korkusuyla önümüzdeki işe odaklandık, onu yaptık. Bir kaç adım geri çekilip aslında ne olup bittiğini görmeye, hayata daha geniş planda bakmaya, her şeyin her şeyle irtibatını kurup kavramaya ve bütün bunlar üstünde düşünmeye, meselelerle ilgili ufuk ve derinlikler kazanmaya fırsatımız olmadı.

Bir döngünün içindeydik ve bütün faaliyetlerimiz aslında sadece

durumu kurtarmaktan ibaretti.

Bütün bunlar olurken, bize kendimizde olan cevheri hatırlatan, kökleri asırlar öncesine uzanan insani birikimimizi anlatmaktan bıkmayan, bu toprakların insani mayasına, kokusuna, rengine aşkla ve sadakatle bağlı uyarıcılar oldu hep. Ama biz içine düştüğümüz illüzyondan kafamızı kaldırıp yeterince kulak vermedik onların seslerine.

Kalabalıklara, kendilerine yeterince kulak bile vermezken, yanlış istikamete gittiklerini hatırlatıp durmak çok yorucu bir şey olmalı. İşte belki de o yorgunlukla duruyor birer birer o kalpler... Bize istikametimizi hatırlatan sesler susuyor teker teker...

Alev Alatlı o seslerin en dinç kalan, en çok üreten, artık pek kimselerin düşünmeye itibar etmediği hayati şeyleri düşünmekten hiç geri durmayan bir münevver, renkli bir hatip, yeni ufuklar açan üretken bir yazardı. İnşallah onun bıraktığı yerden kitapları, sözleri, konuşmaları devam eder ve şu sürdürülemez zihinsel gamsızlığı terk etmemizde bize yardım eder. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun.

QOSHE - ‘Dünya Nöbeti’ bitti! - Gökhan Özcan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

‘Dünya Nöbeti’ bitti!

83 16
05.02.2024

Bir yapının sağlam bir şekilde yükselmesi inşa edildiği zeminin sağlamlığına, o zemine atılan temelin derinlik ve intizamına bağlıdır. Bu gerçeği, acı deprem tecrübeleri ile defalarca yaşayarak öğrendik. Daha hassas malzemelerden kuruluyor olmakla birlikte, toplumsal yapılar da aynı temel kaide üzerinde kurulur, kurulmalıdır. Millet olarak asırlar boyunca kurduğumuz toplumsal yapılarla sapasağlam ayakta kalarak bu temel kaidenin geçerliliğini de insanlığa ispat ettik. Ancak ikibinli yıllardan itibaren yaşanan büyük değişim, teknolojinin evlerimizin içine, ceplerimize giren ve sonra zihinlerimize, bakma, görme, anlama ve düşünme biçimlerimize kadar sirayet eden hızlı ilerleyişi bütün dünyada olduğu gibi bizim toplumsal hayatımızda da bir çok şeyi değiştirdi. Dünyaya bu kadar temkinsiz biçimde entegre olmakla, beklentilerin aksine multi-kültürel bir genişleme, bir zenginleşme kazanmış olmadık. Tüketim kültürünü ve iletişim teknolojilerini üretenlerin menfaatlerine uygun olarak kodladığı bir zihinsel daralma, bir düşünsel sığlaşma ve nihayetinde yaygın bir aynılaşma sürecine........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play