menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bir gazetecilik başarısı: Sessizliğin ardına sızmak...

46 0
16.11.2025

Bugüne kadar çok sayıda tanık konuştu, haberler yazıldı, raporlar yayımlandı. Medya, akademisyenler ve insan hakları örgütleri, Çin’in Doğu Türkistan’daki baskı politikalarını duyurmaya çalıştı. Ancak bütün bu dikkat çekme çabasının içinde büyük bir eksiklik vardı: Uygurların yaşadığı mahallelere girip gerçeklerin fotoğrafını çekebilen bir gazeteci çıkmamıştı.

Çin, izin verdiği “turistik koridorlar” dışında hayata dair hiçbir alanı göstermiyor, Doğu Türkistan’a giden yabancılar kurgulanmış bir sahneden ötesini göremiyordu.

Yıllardır süren bu enformasyon karartmasının örtbas ettiği tablo netti:

Çin rejimi kadim Türk şehirlerini bir sosyal dönüşüm laboratuvarına çevirmiş, dış dünyaya ise sadece izin verdiği vitrini sunmuştu.

“Kültürel Merkez” adıyla sahnelenen gelenekler, s

et gibi tasarlanan sokaklar, dekor olarak kullanılan yaşlılar, turistlere “göstermelik” ibadetler…

Hepsi kontrollü bir illüzyonun parçasıydı. Bir ay öncesine kadar, dünyanın Doğu Türkistan’a dair gördükleri büyük ölçüde bunlardan ibaretti.

Sonra bir gazeteci sessiz, emin ve cesur adımlarla Gulca’ya ayak bastı.

Taha Kılınç, Kaşgar’da bir pilavcıda notlarını tutarken. Yolculuk boyunca böyle 50 sayfa kaleme alan yazar, defterine Çin tarafından el konulması ihtimaline karşı da tüm sayfaları tek tek fotoğraflayarak dijitale taşımış. (Fotoğraf: Taha Kılınç, s.241.)

***

ARKA SOKAKLARDA BİRİ VAR

Kitaplarını ve yazılarını dikkatle takip ettiğim, meslektaşım ve dostum

Taha Kılınç, büyük bir cesaretle Çin’in bütün kontrol mekanizmalarını aşarak Doğu Türkistan’ın yıllardır haber alınamayan sokaklarına girdi.

İzleri silinen camileri buldu, mezarlıkların yok edilmiş parçalarını takip etti, mazlum insanlarla fısıltı düzeyinde de olsa konuştu, pazar yerlerine ve

Uygurların her an gözetim altında tutulan semtlerine ulaştı.

İnsanların tutulduğu kampları gördü,

polisi, kameraları, kimlik kontrollerini atlattı

. Taha Kılınç, sekiz gün boyunca bölgedeki bütün şehirlere giderek gördüklerini bir tarihçi titizliğiyle kaydetti. Her anı not edilen ve kayda alınan tanıklıklar,

Kayıp Coğrafyanın İzinde / Doğu Türkistan Seyahatnamesi

ismiyle hacimli bir kitaba dönüştü ve geçtiğimiz ay Ketebe'den yayımlandı.

***

HARİTALARIN GÖLGESİNDE HAZIRLIK

Bu kitap yalnızca sahada yaşananların değil, yolculuk öncesindeki büyük emeğin de belgesi. Taha Kılınç, Doğu Türkistan’a gitmeden, haftalarca şehir planlarını çalışmış,

yıkılmış camilerin eski konumlarını arşivlerden tespit etmiş, mezarlıkların izini uydu görüntülerinden sürmüş.

Tarihi yapılar yıkılarak park, otoban ya da siteye dönüşmüş olsa da yerlerini çevredeki diğer izlerden tespit edebilmiş. Nitekim kitabın ilk sayfalarında şu bilgiler yer alıyor:

“Korgas’ta üç büyük Müslüman mezarlığı vardı… hepsi duvarlarla çevriliydi ama uydu görüntülerinde mezar taşlarına kadar seçiliyordu.” (s.48)

Zaten bu tafsilatlı hazırlık sayesinde,

yolculuk sırasında karşılaştığı “yeni yapılar” Kılınç’ı hiç şaşırtmıyor.

Çünkü bir

cami minaresinin gölgesini uydu fotoğraflarından fark eden bir göz

sahada yanılmaz. Taha Kılınç, şahidi olduğu yok etme politikasını şöyle aktarıyor:

“Kubbe ve minarelerin yok edilmesi, Çin’in özellikle son on yıldır yoğunlaştırdığı bir uygulamaydı.” (s.48)

***

ANLIK ETKİLEŞİME DİRENMEK

Taha Kılınç’ın, yoldaşı Hulusi Yiğit ile çıktığı seyahate ne kadar kilitlendiğini gösteren en çarpıcı detaylardan biri ise bence şudur:

Günlerce süren yolculuk boyunca yüzlerce fotoğraf çekmiş olmasına rağmen tek bir kareyi bile sosyal medyada paylaşmadı

. Facebook’u etkin kullanan bir gazeteci olarak kendini sessize aldı. Bugün çoğu gazeteci böyle bir yolculukta elindeki ilk görüntüyü paylaşmak için sabırsızlanır. Ancak

Kılınç, Çin’e karşı sessiz kalmayı, sabretmeyi ve gördüklerini biriktirmeyi seçti.

Çünkü elindeki bilgi kırıntıları anlık etkileşimi........

© Yeni Şafak