“Kötülük” problemi...
Toplantı bitiminde, hem hava almak hem de etrafı temâşâ etmek bahanesiyle bahçeye çıkmıştım. Baktım ki, bir kaç öğretmen arkadaş “hararetli” bir şekilde şu “Kötülük Problemi”ni felsefî düzeyde masaya yatırmış, şu literatür üzere kendi aralarında tartışıyorlar, daha doğrusu birisi anlatıp, diğerleri ise onu büyük bir üstâd edasıyla, derin bir teslimiyet içinde huşû’ ile dinliyorlar…
Biraz kulak misafiri olduktan sonra selâm verip yanlarına oturdum. Anlatıcı arkadaş, güya “tarafsız” bir gözle, “Tanrı eğer varsa ve eğer kötülük var ve eğer Tanrı kötülüğü önlemiyorsa, o hâlde Tanrı kötüdür” mottosunu serrişte ederek, pek çok filozofun ve de insanların Tanrı’yı bu yüzden inkâr ettiklerini ifade edince, ben –istemeyerek de olsa- “aslında biraz da isteyerek” araya girmek ihtiyacı hissettim ve girdim…
Din Kültürü öğretmeni, hem de zümresi olduğumu fakat İlahiyat Fakültesi’nden Kelâm ve İslâm Felsefesi bölümü mezunu olduğumu ve en az kendileri kadar felsefe eğitimi gördüğümü, okuduğumu, ayrıca lisede felsefe derslerine girdiğimi “özellikle” belirttim. Ve önceki çalıştığım okulumda Felsefe öğretmenimiz ile yaşadığım bir diyaloğu hikâye ederek konuya giriş yaptım.
Şöyle ki, ilgili hocamız, bir diyalog esnasında bir gün bana, “Hocam, İmam-ı Gazâlî, (İslâm filozofları olan) Fârâbî ve İbn-i Sina’ya haksızlık yapmış...” dedi. Ben de kendisine, “Hocam, bu kanıya ya da kanaate nasıl ulaştınız?..” diye bir “soruyla” karşılık verdim.
Sonra kendisine, “Hocam, siz bu bilgileri hangi kaynaklardan elde ettiniz ve ediyorsunuz?..” diye ikinci bir soru yönelttim ve şöylece devam ettim. “Hocam, siz, bu bilgileri “ikincil kaynaklardan” elde ediyorsunuz. Hem Fârâbî, hem de İbn-i Sina bütün eserlerini “Arapça” olarak kaleme almış. Bunlar, önce İngilizceye çevriliyor, sonra da oradan Türkçeye.. siz de bu ikincil tercümeleri........
© Yeni Asya
visit website