menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Hâkimiyet Kime Aittir? Din, Devlet ve Emanetin Sınırı

4 1
22.12.2025

Devlet, yalnızca kanunların, kurumların ve sınırların toplamı değildir; bir milletin idealleri, hedefleri, değerleri ve geleceğe dair tasavvurunun maddî zemine dönüşmüş halidir. Kimi düşünürlere göre devlet, toplumun dünyevî ihtiyaçlarını düzenlemekle kalmaz; onun uhrevî istikametini koruyan, değer dünyasını yaşanır kılan bir organizmadır. Yani devlet, insanların çıkarlarını değil, varoluş gayesini yaşatan kurumsal iradedir. Bu nedenle devletin kime hizmet ettiği, hangi ölçüye göre var olduğu ve kim tarafından sınırlandığı soruları sadece siyasetin değil, inancın, ahlakın ve medeniyet tasavvurunun da merkezindedir.

Batı tecrübesi bu açıdan ibretliktir. Ortaçağ boyunca “Tanrı adına” yetki kullandığını iddia eden güçler, Tanrı’nın üstüne çıkan bir otorite oluşturdu. Papa’nın sözü emir, kralın iradesi yasa sayıldı. Ne İncil onları sınırladı ne ahlakî ölçüler ne de toplumsal vicdan. Din, iktidar sahiplerinin kendi arzularını meşrulaştırdığı bir paravana dönüştü. Bu düzenin adı bugün “teokrasi” diye anlatılır; fakat gerçekte Tanrı’ya rağmen Tanrı adına hüküm verenlerin kurduğu bir saltanat sistemiydi. Hesap verme sorumluluğu yoktu, çünkü kendilerini ilahî iradenin yeryüzündeki asli sahipleri olarak görüyorlardı.

İşte tam bu noktada, doğu medeniyetinin farklı çizgisi ortaya çıkar. Burada iktidar, hakikat üretme değil, hakikate uymakla kayıtlıdır. Yöneten kendini “kural koyucu” olarak değil, “emanetçi” olarak bilir. İnsanlar üzerinde söz sahibi olmak değil, hükmün sahibi olan Allah’a karşı mesul olmak esastır. Hâkimiyet kula değil, hükmü koyana aittir.

Tarihten aktarılan bir vaka, bu anlayışı çarpıcı biçimde yansıtır: Devletin başındaki en güçlü isimlerden biri, kendisinden şikâyetçi bir kadına “Peki beni kime şikâyet edeceksin?” diye sorar. Kadın, “Seni şeriata şikâyet edeceğim” dediğinde, o yöneticinin gözleri yaşarır. Çünkü bilir ki kendi üzerinde bir hüküm makamı vardır. Bu, sadece kişisel alçakgönüllülük değil, devlet aklının temelidir. Devlet başkanı, ölçü koyucu değil, ölçüye tabi olandır.

Bu anlayış, batıdaki teokratik modelle asla karıştırılamaz. Çünkü orada “Tanrı adına” konuştuğunu iddia........

© Yeni Akit