menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Anglosakson jeopolitiğine bağımlı kalarak Ege ve Doğu Akdeniz sorunları çözülemez

115 25
19.05.2024

Cem Gürdeniz yazdı…

Yunanistan 1830 yılında Londra Borsasında kuruldu. 1821 sonrası Mora’da Türk katliamı ile başlayan isyan sonrasında Yunanistan’ın kuruluşuna destek için Londra, geçici Yunan Hükümetine 3 milyon pound borç vermiş ve Londra borsasında bu amaçla 1824 ve 1825 yıllarında hisse senetleri çıkarılmıştı. 1827 Eylül ayında karada isyanın bastırılması önemli bir aşamaya gelince ve hisse senetleri değer kaybetmeye başlayınca İngiliz, Fransız ve Rus Büyükelçiler, Babıali’ye bir nota vererek Ege’de deniz güvenliğinin kalmadığını ve Avrupa deniz ticaretinin bundan zarar gördüğünü belirterek Yunan Devletinin kurulmasına ve savaşa son verilmesini talep ettiler. Halbuki deniz ticaretine zarar verenler Yunan deniz haydutlarıydı. İlerleyen günlerde Batı Akdeniz’de ortak bir filo oluşturuldu ve üç devletin savaş gemileri 24 Ekim 1827’de Osmanlı İmparatorluğuna savaş ilan etmeden, Osmanlı yüksek komutanlığının aymazlığından da yararlanarak Navarin Limanının içine girerek ani bir baskınla kara harekâtına destek sağlayan Osmanlı Mısır ortak donanmasının 60 gemisini yaktı. 6000 denizci kaybedildi. 3 yıl sonra 1830’da Yunanistan bağımsız bir devlet olarak ilan edildi. Adı Helen (Hellas) Devleti idi. Biz Türkler Perslerden kalma alışkanlıkla bu devlete Yunanistan dedik. (Grekçe konuşulduğu için Atina Helen Devleti ile hiçbir ilişkisi olmadığı halde tamamen Anadolu kültürü ve tarihine bağlı İyonya’dan esinlenerek Yunan dedik. Bu çok büyük bir hata idi. Grekya denilebilirdi.)

Birinci Sanayi Devrimini tamamlayarak makine gücüne geçen Anglosakson hegemonya, Londra liderliğinde Hristiyanlık, Roma Hukuku ve Yunan Felsefesinin sac ayakları ile oluşturdukları batı dünyasına, yarattıkları yeni devleti (Hellas) eklemişlerdi. Kapitalizmden emperyalist aşamaya geçilen dönemde kurdukları kukla devletin başına bir Alman soylusu olan Otto isimli kral getirildi. Böylece Yunanistan’ın bağımsızlığı ile deniz ticaretinde zaten tamamen Yunan/Rum ticaret filosuna bağımlı olan Osmanlı‘nın Akdeniz’deki deniz gücü varlığı onarılması çok güç, büyük yara aldı. Daha sonra Mora’da başlayan isyan kuzeye yayıldı ve büyük Türk katliamları yaşandı. Ege’de Kiklat Adaları kaybedilmiş, adaları geri alacak ve koruyacak donanma olmadığından 15. Yüzyılda başlayan mutlak Türk egemenliği adalar cephesinde ilk darbesini yemişti. Yunanistan daha sonra kademeli şekilde kuzeye, güneye ve doğuya sürekli büyüdü.

Tarihsel süreçte arkasındaki emperyalist desteği, Pan Helenizm, Ortodoks Hıristiyanlık inancı ve Türk düşmanlığı ile şekillendiren Atina, milli yüksek stratejik hedefi olan Megali İdea’ (Büyük Fikir) 1830’dan günümüze kadar kullandı ve kullanmaya devam ediyor. Milli güçleri ile ters orantılı söz konusu hayalperest ülküsü, Atina’yı batının her daim kullanışlı vekiline dönüştürdü. Böylece tarih boyunca kaderlerinin batı tarafından şekillendirilmesine izin verdiler. Zamanı geldi Anadolu’da üzerimize sürüldüler, zamanı geldi Anglosakson yüksek çıkarları uğruna İkinci Dünya Savaşı sonunda iç savaşta birbirlerini kırdılar. Bugün de ABD’nin 51. Eyaletine ve ileri askeri üssüne dönüşmüş durumdalar.

Anglosakson hegemonya Yunanistan’ı deniz jeopolitiği perspektifinde doğu ve kuzeye yönelik tampon devlet olarak kullandı. Öncelikle Uzak Asya’dan gelerek Anadolu’yu yurt edinen ve imparatorluk kurma becerisini gösteren Türklere karşı Avrupa garnizonunun doğudaki sınırını oluşturdular. Donanmasız Osmanlının jeopolitik körlüğünü kullanarak Ege Denizini ve binlerce ada, adacık ve kayalıkların varlığını tampon olarak kullandılar. Türkler kıtadan/karadan denize çıkmamalı ve Akdeniz’e/batıya yönelmemeliydi. Nitekim İtalyan, Balkan ve Birinci Dünya Savaşında donanmamızı Ege’ye çıkarmadılar. Bu deniz Anglosakson hegemonlar için Avrasya’da güçlenerek denize çıkacak diğer güçlere de kapanmalıydı. Londra, denize çıkacak güç kendi çıkarlarına uyum sağlıyorsa buna kısmi izin veriyordu. Aksi halde silahla müdahale ediyordu. Londra, 93 (1877) Türk Rus harbi sonrası II. Abdülhamit döneminde Yeşilköy’e dayanan Rus Çarının ordusunu Kraliyet Donanmasını İstanbul önlerine göndererek durdurmuştu. Ancak çok değil 30 yıl sonra Avrupa’da kendine büyük rakip olarak yükselen ve denize çıkmak isteyen Almanya’yı engellemek için aynı Rusya’yı, 1908 Reval Görüşmesinde Hasta Adam Osmanlıdan toprak vaadiyle yanında savaştırmaya ikna etmişti. Aynı Londra bu kez İkinci Dünya Savaşında can düşmanı komünistlerle birlikte müttefik olarak Hitler Almanya’sına karşı savaşıyordu. Sovyetler İkinci Dünya Savaşından büyük bir zaferle çıkınca kısa sürede tekrar en büyük düşmana dönüştürülüyor ve okyanus ötesindeki yeni hegemon ABD ile NATO’nun kurulmasına önderlik ediliyordu. Amaç Sovyetlerin okyanus ve denizlere çıkışının ve aynı zamanda Avrasya’da tam hakimiyet sağlayacak bütünlüğü sağlamasını engellemekti. Temel kural buydu.

Amerikalı stratejistler, 1947’de Truman Doktrini ve ardından ilan edilen George Kennan’ın Çevreleme Doktrini ile İngiltere’nin 200 yıllık jeopolitik felsefesini kendilerine uygulamışlardı. Artık yeni hegemon onlardı. Avrasya’nın güçleri okyanuslarda ABD’ye meydan okumamalı ve hiçbir güç tek başına dünya adasına hâkim olmamalıydı. Avrasya adası İzlanda’dan başlayarak Çin’e kadar güneyden ve batıdan kenar kuşakla çevrilmeli ve Sovyetlerin İkinci Dünya Savaşı sonunda doğu ve orta Avrupa’da elde ettikleri Varşova Paktını içeren etki alanı ne olursa olsun yıkılmalıydı. 1952’de Yunanistan ve Türkiye aynı zamanda NATO üyesi yapılarak kenar kuşak jeopolitiğinde Sovyetlerin nefes borusu tıkanmış oldu. Türk Boğazları düşerse, NATO ilerleyen Sovyet deniz gücünü Ege Denizinde durdurmalıydı. O nedenle Yunanistan ile Türkiye 1947 sonrası daima ABD yanlısı jeopolitik bütünlük içinde değerlendirildi. Böylesi önemli ve büyük bir stratejide gerçekte bir birine düşman iki hükümetin jeopolitik satrançta ayrı kutuplarda olması düşünülemezdi. O nedenledir ki ABD, 1947’de ilan edilen Truman doktrini sonrası her iki ülkenin de Sovyet etki alanına çekilmesini önlemeye çalışmış, bu uğurda darbeler dahil kendi lehinde olacak hükümet değişikliklerini her zaman desteklemiştir.

Atlantik cephenin Yunanistan’ı Sovyet etki alanından çıkarma gayretleri İkinci Dünya Savaşının sonunda başladı. Churchill, Yalta Konferansından 4 ay önce, 9 Ekim 1944 günü Stalin ile Moskova’da buluştu. Burada ‘’Yüzdeler Anlaşması’’ olarak bilinen Balkanlardaki etki alanlarına yönelik görüşmeyi gerçekleştirdiler. Yunanistan Anglosakson etki alanında kaldı. 1944 yılında Nazi işgalinden kurtulan Yunanistan’da Anglosakson yanlısı George Papandreu, Milli Birlik Hükümetini kurmak için görevlendirildi. Halbuki aynı zaman diliminde Yunanistan’da iç siyasete komünistler hakimdi. Kara jeopolitiğine hâkim Stalin komünistleri feda etmişti. Onun için Vistül Nehri ile Karpatları birleştiren hattın batısındaki tampon........

© Veryansın TV


Get it on Google Play