“Demokrasi Hukuku” Söylemi ve Anayasal Erozyon: Mehmet Uçum’un Kavramsal İcadına Karşı Bir Eleştiri
Demokrasi Hukuku Diye Bir Kavram Yoktur
Cumhurbaşkanlığı hukuk danışmanının kamuoyunda “demokrasi hukuku” gibi bir kavramı kullanabilmesi, Türkiye’de hukukun ne kadar siyasallaştırıldığını gösteriyor. Açık konuşmak gerekir: “Demokrasi hukuku” diye bir hukuk dalı yoktur. Bu kavram, akademik ve hukuki bir dayanağı olmayan bir icattır (Gözler, 2019; Özbudun, 2020).
Hukuk, keyfi kavram üretme alanı değildir. Bir hukuk dalının tanımı, kapsamı, öğretisi ve yerleşik içtihadı olmalıdır. “Demokrasi hukuku”nun bunların hiçbiri yoktur. Ne üniversitelerde öğretilir, ne temel kaynaklarda yer alır, ne de karşılığı olan bir akademik literatüre sahiptir. Bu nedenle, bu ifade hukuki değil, retoriktir (Tanör, 2015).
Demokrasi bir yönetim biçimi, hukuk ise onu sınırlayan normatif çerçevedir. Hukuk devleti, demokratik meşruiyete sahip iktidarın bile hukuka bağlı olmasını garanti eder. Modern anayasalarda “demokratik hukuk devleti” kavramı kullanılır; demokrasi hukukun içinde ve altında yer alır, yerine geçmez (Özbudun, 2020; Sartori, 2018).
“Demokrasi hukuku” ifadesi, hukukun değil, çoğunluğun iradesinin üstünlüğünü vurgulayan bir dil üretir. Temel haklar, yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı, çoğunluk oylamasıyla askıya alınabilir gibi sunulduğunda, bu demokrasi değil, çoğunluğun tahakkümü anlamına gelir (Dahl, 1998).
Bu kavramın hukuk danışmanı tarafından kullanılması tesadüf değildir. Tanımı olmayan kavram, itiraz edilemez hâle gelir ve anayasal sınırların esnetilmesine hizmet eder. Sorun bir kelime meselesi değil, hukukun bilimsel dilinin siyasal retorikle yer değiştirmesidir. Hukuk, iktidara sınır çizer; kavram icadıyla iktidarı meşrulaştırmak hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmaz (Uçum, 2022).
Demokrasi Hukuk Değil, Hukukun Konusu
Demokrasi, siyasal iktidarın oluşum biçimini belirler; hukuk ise iktidarın sınırlarını ve kullanımını düzenler. Türkiye’deki “demokrasi hukuku” söylemi, bu temel ayrımı bulanıklaştırmaktadır. Söylem, hukukun kurallarını çoğunluğun iradesine tabi kılmakta, demokratik meşruiyeti hukukun kaynağıymış gibi sunmaktadır (Gözler, 2019).
Modern anayasalarda demokrasi, hukuku belirleyen değil, hukukun koruduğu bir ilke olarak yer alır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesi de devletin demokratik hukuk devleti olduğunu vurgular (Özbudun, 2020). Uçum’un yaklaşımında demokrasi, anayasanın sınırlarını aşan bir üst norm gibi sunulmaktadır (Uçum, 2022).
Bu kavramsal kayma, hukukun güvence mekanizmalarını zayıflatır. Temel haklar ve özgürlükler, demokratik meşruiyet gerekçesiyle tartışmalı hâle getirildiğinde, hukukun normatif üstünlüğü fiilen devre dışı kalır. Bu durum yalnızca teorik değil, pratikte anayasal devletin işleyişinin istikrarsızlaşması anlamına gelir (Tanör, 2015; Dahl, 1998).
Söylem, hukukun denetlenebilirliğini ortadan kaldırır. Eğer demokrasi hukukun sınırlarını aşabiliyorsa, yargının bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı işlevsizleşir. Böyle bir ortamda anayasa ihlalleri olağan bir politika tercihi gibi meşrulaştırılabilir (Sartori, 2018).
“Demokrasi hukuku” söylemi yalnızca teorik bir kavram sapması değildir; anayasanın normatif üstünlüğüne doğrudan meydan okuyan bir yaklaşımdır. Hukuk, bilimsel dili yerine siyasal retorikle hareket eden........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Tarik Cyril Amar