menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Dersim kaç dağ içinde?

26 6
01.07.2024

Diğer

01 Temmuz 2024

Genç kız elindeki kimlik kartına dikkatlice baktı.

Doğum yeri Deşt!” dedi.

Evet evet, yanılmıyordu. Kenarları eprimiş eski kimlik kartının doğum yeri hanesinde “Deşt” yazıyordu. Kimlik belgesinin bir o yüzünü, bir bu yüzünü çevirdi; bir elindeki kimlik kartına, bir de yaşlı kadının kırışıklarla dolu yüzüne baktı.

Teyzeciğim, senin doğum yerin neresi?” diye sordu.

Yaşlı kadın masaya küçük adımlarla biraz daha yaklaştı. Kaşlarını kaldırdı. Hiç sevmezdi bu soruyu.

Deşt” dedi, “kızım Deşt!”

* * *

Leyla'yı Beklerken adlı öykü kitabımdaki "Babamın da Makinası Vardı" öyküsünden bir metindi yukarıdaki. Belgeselci ve sözlü tarih araştırmacısı sevgili Nezahat ve Kazım Gündoğan dostlarımdı. Bu ikili, Dersim’in Kayıp Kızları/İki Tutam Saç belgeselinden sonra kayıp kızların izini sürmeye devam ediyorlardı. Kazım, şehir şehir, kasaba kasaba, köy köy dolaşır, anlatılar dinler, tanıklarla konuşur, bunların video kayıtlarını alırdı. Zor işti. Heybesinde, köklerinden kopartılmış çocukların yürek burkan öyküleriyle döner, yüreğinde birikmiş yükü boşaltmak için bana uğrardı.

Bunlardan birinde, 1938 tertelesinde ailesi ve köylüleri öldürülen küçük bir kız çocuğunun, sisler içinde kalmış bulanık belleğinden yavaş yavaş sıyrılarak yaşanan katliamı anımsayan Emoş Gülver’in hikâyesi vardı.

Kendisini evlatlık olarak alan subayı babası bilen, kimliğinde sadece Deşt yazan Emoş Gülver’in yaşamını, Kazım ve Nezahat belgesele çekmiş (Hay Way Zaman), ben de hikâyesini yazmıştım. (Leyla’yı Beklerken)

Şimdi ben, aradan on bir yıl geçtikten sonra Deşt’e gidiyordum. Hakkında nice sohbetler yapıp, öyküler yazdığım Düzgün Baba diyarına, yitik bir tarihin topraklarına, kayıp kızlar ülkesine gidiyordum.

Gözlerim, yüksek dağların sarp yamaçlarında dolanıyor. Kına yeşili vadinin derinlikleri, kümeler halindeki ağaçlıklara konaklık etmekte. İçimde, sanki başka bir zamandan tanıdıkmış gibi gelen bu coğrafyaya karşı tuhaf bir yakınlık hissediyorum. Bir bölümü, artık Keban Baraj Gölü’nün uzantısı haline gelmiş Munzur ve Pülümür Çayı, eski hırçınlığından çok şey kaybetmiş, sakince akmaya devam ediyor.

Pertek Kalesi su içinde kalmış, başı dik. Dersim dağlar içinde. Bir yanında Karaoğlan, Sürünbaba, Bağır Paşa, bir yanında Akbaba ve Katır Tepesi, Mercan ve Sultanbaba Dağları. Eteklerinde Munzur Baba’nın gözyaşları…

Yöre halkıyla söyleşiler yapıyorum. Bir zamanlar, pek de şefkatli olmayan bir devlet aklının dağına, taşına, diline ve kültürüne yabancı topraklarda yaptıkları üzerine anlatılanlar. Yüzler ekşi, dudaklar buruk, gözler hüzün topu. Hikâyeler sert, hikâyeler dram akıyor bu coğrafyada. Daha önceden bildiğim, öykülerime de bulaşan, zaman zaman yazılarımda da yer alan, öteki tarihten öğrendiklerim dışında canlı hikâyeler dinliyorum:

Yakılan evler, boşaltılan köyler, yasaklanan yaylalar, mezralar…

Bir festival nedeniyle Ovacık-Tunceli yolu kapalı.........

© T24


Get it on Google Play