Narin, aile içinde olmaması gereken 'uygunsuz' bir sürece mi tanıklık etti; teğmenlerin yemin krizinin arkasında neler konuşuluyor?
Diğer
10 Eylül 2024
Diyarbakır'ın merkeze bağlı Tavşantepe Köyü'nde üç haftadır yaşananlar, Türkiye'nin son yıllarda yüzleştiği en vahim olaylardan birisi oldu.
Bugün okula başlaması gereken Narin'in cenazesi köyündeki mezarlıkta defnedildi, maalesef.
Büyüteç'i kaleme aldığım dün öğle saatlerinde, adli soruşturma çerçevesinde haklarında savcılıkça gözaltına alınma kararı verilen şüpheli sayısı 24'tü.
Muhtemel ki, sayı önümüzdeki günlerde daha da artacak.
8 yaşındaki Narin Güran'ın kayboluşundan 19 gün sonra dere yatağında çuval içinde bulunması, geçmişten bugüne gelen kimi tartışmaları bir kez gündeme taşıdı.
Gerek Ankara'ya ulaşan, gerekse yerel kaynaklardan edindiğim bilgiler ışığında üç haftalık süreci şöyle özetlemek mümkün.
Önce Narin'in yaşadığı köyden başlamak gerekiyor. Tavşantepe Köyü, muhafazakâr kimliği ile öne çıkıyor. Küçük olmakla birlikte muhafazakâr kimliği nedeniyle, radikal İslami söylemleriyle bilinen "Hüda-Par'a yakın" tanımı kullanılıyor.
Nitekim, AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu da yaptığı açıklamada, köyün Eski Refah Partisi görüşünde olduğunu vurguladı. Bugün için köy halkının AKP'ye yakın olduğunu değerlendirmek yanlış olmaz.
Kaldı ki, Narin'in kayboluşundan sonra başlayan adli süreçte mahkemece verilen yayın yasakları, gazetecilerin köye giriş ve çıkışlarına kısıtlama getirilmesi, Narin'in yaşayıp yaşamadığının tam olarak anlaşılmasını sağlayacak kamuoyu bilgilendirmelerinin zayıflığı, bu görüşü destekler nitelikte.
Cenazenin dere yatağında bulunması sonrasında özellikle iktidardan yapılan tüm açıklamalarda aileye başsağlığı dilenmemiş olması, bilhassa AKP'nin aileye gösterdiği tepki oldu.
Narin'in kaybolması ve cesedinin bulunması sürecinin köy halkının kendi içinde kapalı devre yönetme yanlısı yaklaşımın da aile – siyaset bağlantısını göz ardı etmemek lazım.
Gelişmeleri, anı anına ve yakından takip eden ülke kamuoyunun akıllarında kimi soru işaretlerinin oluşmasını sağlayacak süreçler de yaşanmadı değil, elbette.
Bunlardan birisi, savcılık talimatıyla soruşturmayı yürüten kolluk gücü Jandarma'nın bölgedeki en tepe ismi Diyarbakır İl Jandarma Komutanı Tümgeneral Selçuk Yıldırım'ın Narin'in kaybolmasından 8 gün sonra yaptığı "sona yaklaşıldığını" müjdeleyen açıklaması.
Yıldırım, kanımca durumun vahametini daha ilk günden bilen isimlerden. Herhangi bir bilgi ve kanaat sahibi olmaksızın bir adli kolluk amirinin böylesi bir açıklama yapması mümkün olmaz.
Bir yıldır bölgede olan Yıldırım, geçmiş kariyerinde bölgeyi bilen bir isim. Tecrübeli bir adli kolluk gücü komutanı konumundaki Yıldırım; soruşturmayı yürütürken, resmi makamların yanında köydeki ve çevrede aileyi bilen "kanaat önderleri"yle görüşmüş olmalı.
Yanı sıra, Tümgeneral Yıldırım'a büyük olasılıkla Ankara'dan "sus" talimatı gitti. Yıldırım, sonrasında bir daha kamuoyu önünde tam 11 gün sonra Diyarbakır Valisi Murat Zorluoğlu'nun basın açıklamasında görüldü.
Bu arada, kanaat önderleri bölgenin olmazsa olmazlarındandır, coğrafyayı bilenler için.
Kanaat önderlerinin, yaşadıkları çevrede uçan kuştan haberinin olmaması zaten mümkün değildir. Kanaat önderleri, Narin'in kaybolması sürecinde de hemen her şeyi biliyordu kanımca.
Çünkü, bu satırların yazarı olarak, köyde aileye yakın kanaat önderlerinden birisiyle dolaylı biçimde irtibat kurduğumda Narin'in kaybolmasıyla ilgili ana hatlarıyla bilgi sahibi oldum.
Bu çerçevede; önce, Narin'in ağabeyinin, ardından da amcasının gözaltına alınması aslında bilinçli........
© T24
visit website