2026’da Erdoğan’ın yolu nereye doğru: Sertliğin daha da arttığı, muhafazakâr değerlerin daha sık dile getirildiği bir dönem mi?
Diğer
22 Aralık 2025
The Economist dergisinin geleceğe yönelik beklentileri-perspektifleri analiz eden sayısında en ilgimi çeken yazılardan biri Kanada Başbakanı Mark Carney’inki idi. Carney içinde bulunulan dönemi ‘değişken geometri çağı’ olarak nitelendiriyor. Yazısında bu durumu şöyle tarif ediyor:
“Dayanıklılığı yeniden tesis etmek için yeni bir geçici işbirliği ağı ortaya çıkmaya başladı. Ortak kurumlardan çok ortak çıkarlar ve bazen de ortak değerler etrafında oluşturulan dinamik, örtüşen, pragmatik koalisyonların karakterize ettiği değişken geometri dönemine giriyoruz.”
Carney ‘normalde aynı görüşte olmayan ülkelerin, belirli konularda, belirli hedef ve değerleri paylaştıkları durumlarda giderek daha fazla iş birliği yapabileceklerini de’ belirtiyor ve ekliyor:
“Amaca yönelik ittifakların yaygınlaşmaya devam etmesi bekleniyor. Bağlantı ağları küçük olsa bile bu gruplar bürokrasiyi ortadan kaldırarak hızlı hareket ederek ve ortak çıkarları güçlendirerek büyük etki yaratabilirler.”
Yazıyı okuduğumda bu kadar pragmatist yaklaşımın, ‘hız-ortak hareket-çıkar’ kelimelerinin yan yana gelişinden, bunun kolayca kabulünden rahatsızlık duydum. Öte yandan farkında olduğumuz bir gerçeği bu kadar yalın bir şekilde anlattığı için de iyi geldi bu yüzleşme. Düşünme, politika yapma, analiz anlamında bir duruma saplanıp kalma yerine verili durumlar üzerinden farklı olasılıkları hesaplama noktası daha iyi sanki…
Tabii bu durumun Türkiye açısından da bir anlamı var. Dünyada ‘değişken geometri döneminde’, değişik zamanlarda, değişik ülke ve liderlerle ilişki kurabilen, yürüten kritik isimlerden biri Tayyip Erdoğan.
Mesela son dönemde Avrupa ile ilişkileri sığınmacılar konusundan sonra ‘potansiyel Rusya tehdidine karşı savunma hattı’nda kuruyor. ABD Başkanı Trump, “Türkiye’yi zorlu ama önemli bir partner olarak gördüğünü” söylüyor, başta Gazze ve Suriye, Müslüman ülkeleri, Ortadoğu’yu ilgilendiren konularda onunla diyalog arıyor. Ukrayna ve Rusya arasındaki savaşta her ikisi ile de görüşebilen nadir ülkelerden biri Türkiye. Elbette tüm bunları yaparken ince bir buz üstünde yürüyor. Hem ilişkide olduğu liderler açısından hem de temelleri atılan yeni dünya düzeni içinde kendisini memleketinde konumladığı yönetim anlayışı açısından. Dünya çapında pek çok akademisyen Türkiye’yi; ‘her geçen gün eriyen-eritilen rekabetçi kısmını elbette göz ardı etmeden ‘rekabetçi otoriter’ şeklinde tanımlıyor.
Dışarıda dünya büyük belirsizlikler içinde yeni bir arayışta ve Erdoğan aralarında güçlü ülkelerin de bulunduğu ülke-liderlerle kurduğu ilişkilerle belli bir avantaj yakalamış durumda. Yıllarca ‘dışarı’ ile özellikle seçim dönemlerinde yaptığı tartışmayı ‘içeride’ kendi kitlesini bir arada tutmak-oylarını artırmak için kullandı. Başarılı da oldu. Şimdi ‘dışarıda’ değişik şekillerde kurduğu ilişkiler ağını ‘içeriye’ kendi kitlesi de dahil çoğunluğa anlatamıyor. Elbette uzun süredir zor bir süreçte geçen ‘içeridekilerin’, memleketin insanlarının sebepleri var. Ana başlıklarla hem bu sebeplere hem de Erdoğan’ın 2026 ve bundan sonraki potansiyel adımlarına bakalım.
-İlk sırada ekonomi var. Yoksulluk şehirlerin çeperlerinden merkezine doğru genişledi. Aralarında beyaz yakalıların da bulunduğu milyonlar başta kira en temel gereksinimlerini karşılamaya çalışırken zorlanıyor. Asgari ücret ve onun biraz üstü, çalışan çoğunluğun kazandığı parayı tarif ediyor. Ve yapılacak zam da kimseyi kurtaramayacak. Emeklilerin durumu ise daha da perişan. Kimileri ‘cumhurbaşkanı seçime doğru çalışan ve emeklilerin maaşına öyle anlamlı bir zam yapar ki yine oyları alır’ diye hesap yapıyor. Ancak bu kez durum farklı. Oluşan büyük kayıplar, birkaç zamla karşılanacak gibi değil. Yatırım konusunda da iş insanlarının iştahlı olduğu söylenemez. Gelir dağılımındaki bozukluk ise alarm verici boyutta.
-Bir diğer konu........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Daniel Orenstein
Beth Kuhel