menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Siyasi film tavsiyelerim I

16 1
15.09.2024

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

15 Eylül 2024

Göz boyama, sahtekarlık, devrim, bağımsızlık, direniş, kahramanlık, fedakarlık, suikast, yolsuzluk, baskı rejimi, diktatörlük, küresel ısınma, yalancılık, aldatma, iftira, intikam, rekabet, tuzak, ihanet...

Bugün neredeyse herkesin favorisi olan bir görsel sanat dalına, sinemaya yelken açmaya hazır olun. Bir siyaset bilimci sinemasever olarak bu genç yaşıma dek beni etkileyen siyasi filmlerin içeriklerini ve bende uyandırdıkları duyguları sizlerle paylaşmak ve biraz ahkam kesmek isterim. Bunların bir kısmını herhalde görmüşsünüzdür. Görmediklerinizi ya da unutamayıp tekrar izlemek istediklerinizi hemen arayıp bulun. Hayat kısa. Gençlerden yardım istemenizi öneririm.

Sizin için seçtiğim 12 filmi ve yorumlarımı iki bölüm halinde sunacağım. Sıra eskiden yeniye doğru. YouTube'da bulabildiğim en iyi kopyaları ekledim. Filmlerin çoğu tüm filmler, diğerlerinden önemli parçalar var. Lütfen bu baş yapıtları telefonda değil, televizyonda izleyin ve hakkını verin. İyi bir ses sisteminiz ya da kulaklığınız da varsa tadından yenmez.

Müzik yazılarımda sizlere her gün bir süre iyi müzik dinlemenizi ve bu kötü dünyanın sahte gündeminden geçici olarak kopmanızı tavsiye ederim. İyi bir film izlemek de aynı işi görür. Üstelik sevdiklerinizle beraber film izlemek bireysel görsel sanat gereksinmemizi karşılamanın yanı sıra sosyal bir okazyondur ve beraber akşam yemeği yemeye ve laflamaya benzer.

Frank Capra’nın 1939 yapımı Mr. Smith Goes to Washington politik sinemanın ve Amerikan film tarihinin en etkileyici yapımlarından biridir. Film James Stewart’ın canlandırdığı saf ama inançlı genç senatör Jefferson Smith’in yozlaşmış bir sistemde dürüstlük ve adalet için verdiği mücadeleyi anlatır.

Film küçük bir kasabada idealist bir genç olarak halk tarafından sevilen izci lideri Jefferson Smith’in beklenmedik bir şekilde ABD Senatosu'na atanmasıyla başlar. Smith Washington’a adım attığında politik entrikalarla ve çıkarcılıkla dolu bir ortamla karşı karşıya kalır. Ancak Smith halkın çıkarlarını ve adaleti savunma kararlılığından asla vazgeçmez. Filmin doruk noktası olan meşhur Filibuster (ABD Senatosundaki süresiz konuşma hakkı) sahnesinde Smith’in bütün sisteme karşı tek başına ayakta durması ve ülkesine duyduğu inancı dile getirmesi sinema tarihinin en unutulmaz sahnelerinden biridir.

Film yalnızca Amerika’daki siyasi sistemi eleştirmekle kalmaz, aynı zamanda evrensel ve iyimser bir mesaj vererek adaletin, dürüstlüğün ve halkın gücünün her türlü yozlaşmanın üstesinden gelebileceğini savunur. Bu anlamda film izleyiciye güçlü bir umut ve kararlılık mesajı verir.

James Stewart, Jefferson Smith’in saflığını ve dürüstlüğünü son derece içten bir şekilde yansıtıyor ve onun her zorluk karşısında dimdik ayakta durma mücadelesi çok etkileyici.

Mr. Smith Goes to Washington demokrasinin gücünü ve zayıflıklarını, halkın iradesi ile yozlaşmış güçler arasındaki çatışmayı ele alıyor. Jefferson Smith’in mücadelesi yalnızca Amerika’daki siyasi sisteme yönelik bir eleştiri değil, tüm dünyada adalet ve doğruluk arayışındaki insanların hikayesidir.

Bence bizim "Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar" atasözümüz bu filme cuk diye oturuyor ama Amerikalı çaylak siyasetçi film icabı da olsa onuncu köyü bulabiliyor. İlginçtir ki 1939'da çevrilmiş film işlediği konular açısından hala güncelliğini koruyor. Bunlar günümüzde de çok kez sorguladığımız siyasi çıkarlar, rant kavgaları, yandaş basın gibi hayatın gerçekleri.

Yıllar önce izlediğim filmdeki Smith'in Senato'daki 23 saat 16 dakikalık konuşmasından aklımda şu anlamlı cümle kaldı: “Özgürlük, kitap sayfalarında bırakılmayacak kadar değerlidir.

Her ülkenin halkın çıkarlarını ve adaleti en olumsuz koşullarda bile sonuna kadar savunan dürüst, içten ve samimi Bay Smith'lere ihtiyacı vardır. Bırakın saf ve enayi Don Kişot desinler.

Gillo Pontecorvo’nun 1966 yılında çevirdiği The Battle of Algiers sömürgeciliğe karşı verilen bağımsızlık mücadelesini etkileyici bir şekilde beyaz perdeye taşıyan devrimci bir yapıttır. Film Cezayir’in Fransız sömürgeciliğine karşı verdiği direnişi anlatır. Belgesel tarzı sinematografisi, etkileyici gerçekçiliği ve tarihsel doğruluğuyla kendisini gösterir.

Film hem Cezayirli direnişçilerin hem de Fransız askerlerinin perspektiflerini yansıtır. Böylece savaşı taraf tutmadan, her iki tarafın insani ve gaddar yönlerini de göstererek ele alır. Gillo Pontecorvo özellikle savaşın ahlaki ikilemlerine dikkat çeker, sömürgecilik ve direniş arasındaki çatışmanın ne kadar karmaşık olduğunu izleyiciye güçlü bir şekilde hissettirir.

The Battle of Algiers sömürgeciliğin baskıcı doğasını ve işgal altındaki bir halkın özgürlük arzusunu çarpıcı bir biçimde gözler önüne serer. Pontecorvo direnişi yücelterek sömürgeci güçlerin ahlaki çöküşünü de sorgular. İşkence, baskı ve adaletsizlik, Fransız yönetiminin uyguladığı yöntemlerin bir parçası olarak filmde açıkça eleştirilir.

Filmin müziği de olağanüstüdür. Ennio Morricone’nin bestelediği müzikler filmin dramatik atmosferini daha da güçlendirir.

The Battle of Algiers’in gerçekçiliği o kadar etkileyiciydi ki ABD ve Fransa dahil birçok........

© T24


Get it on Google Play