menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Nahid Sırrı Örik’in izinde saklı cennet Kastamonu: “Kentin kimliği anlatıya dönüşmemiştir, fısıltılı bir edebiyat yaratmıştır”

21 1
09.11.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

09 Kasım 2025

Kastamonu Ticaret Borsası ve Everest Yayınları’nın iş birliğiyle, Everest’in 25. yılı etkinlikleri kapsamında düzenlenen “Kent ve Edebiyat” sempozyumu için Nahid Sırrı Örik’in izinde Kastamonu’daydık. Kastamonu Ticaret Borsası Başkanı Serdar İzbeli ve Aslı Bayam Bilim Fonu’nun desteğiyle gerçekleşen etkinlik, kentin edebiyatla kurduğu bağı yeniden canlandırdı.

Programın mimarlarından, Kastamonu Kent Müzesi sorumlusu Murat Karasalihoğlu, tam anlamıyla bir Paphlogon; yani Paphlagonia’nın, bugünkü Batı Karadeniz’in ruhunu taşıyan bir aydın. Onun enerjisi ve idealistliği, bu etkinliğin başarısında en önemli etkendi.

İlginin yoğun olduğu panelde, Everest Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Saadet Özen’in moderatörlüğünde kentle edebiyatın birbirine nasıl dokunduğunu konuşuldu. Her yazar kendi metninden, kendi şehrinden yola çıktı; Kastamonu’nun edebiyat haritasındaki yeri de Nahid Sırrı Örik’in yazıları üzerinden yeniden tartışıldı.

Şebnem İşigüzel, babaannesine yazdığı mektubu okurken salonda tam bir sessizlik oldu. Mektubun kurmaca olduğunu öğrendiğimizde ustalığına bir kez daha hayran kaldık. Panelden sonra bana dönüp gülerek-metinde de geçen- “Arnavut cadısı sensin” dedi; kahkahalarla güldük. En çok da eşim Alpay güldü. Abdullah Aren Çelik, Divan-ı Lugat-it Türk’ü bulan Ali Emiri Efendi’nin tutkusunu öyle içten anlattı ki bir metinden çok bir hayat hikâyesi dinler gibiydik. Prof. Dr. Erman Gören, antik Paphlagonia bölgesini anlattı, tarih bugünün Kastamonu’suyla yan yana geldi. Serkan Türk Trabzon’u, Abdullah Ataşcı bir yazarı bir şehirle görünür kılmanın önemini, Bahriye Çeri ise Nahid Sırrı Örik’in Anadolu yazılarını tarih ve edebiyat açısından yorumladı.

Üç gün boyunca sadece edebiyat konuşmadık; birlikte güldük, şaşırdık, uzun yollar yaptık.

Erman Gören’in enerjisi ve neşesi grubu hep diri tuttu. Abdullah Aren Çelik’in Horma Vadisi’nde köprüden geçerken yüzündeki o korkulu ifade hâlâ aklımda. Serkan Türk’ün muhteşem fotoğrafları, o üç günün en güzel tanığıydı. “Diyetteyiz” diyerek başladığımız her gün, sofrada önümüze gelen her lezzeti tatmamızla bitti. Bizi yolcu ederken Murat Karasalihoğlu’nun ve Erman Gören’in Kastamonu türküsüyle dans edişi ise unutulmaz bir finaldi.

Kastamonu sadece tarihiyle değil, mimarisiyle de büyüleyici bir şehir. Tarihî konakları, taş sokakları ve eski çarşısı hâlâ geçmişin zarafetini bugüne taşıyor. Sokak aralarında dolaşırken Örik’in “taş binaların zarafeti” dediği o atmosferi hissediyorsunuz. Kent merkezinin güneyindeki Evkaya Han Mezarları MÖ 7. yüzyıldan kalma, Frig etkisinde yapılmış açık hava kutsal alanı. İnanılmaz bir yapı. Mahmut Bey Camii ise mimarisiyle UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alıyor. Ancak çevresine yapılan estetikten uzak beton binalar tam bir hayal kırıklığı. Aynı şehrin girişine yapılan çarpık yapılar gibi.

Kastamonu yalnızca Nahid Sırrı Örik’in Vatan Beldelerine Seyahatler kitabında zarafetle anlattığı taş sokakların değil, Cumhuriyet’in en erken toplumsal mücadelelerinin de kenti. 1919’daki kadın mitingiyle Anadolu’da ilk kez kadınlar kendi sesleriyle meydanlara çıkmış, Şerife Bacı ve yol arkadaşlarıyla İstiklal Yolu’nda cepheye umut taşımış. Şapka Devrimi’ne de ev sahipliği yapan bu şehir, modernleşme tarihimizde özel bir yere sahip. Üstelik yayıncılıkta da öncü. 1927–1929 arasında yayımlanan Çalçene ilin ilk mizah gazetesi; Açıksöz ise Kastamonu’nun fikir ve kadın hareketi tarihine yön veren gazetelerden biri. İlkleri çıkaran bu şehirde bugün gelinen tablo gerçekten düşündürücü ve üzücü.

Kastamonu aynı zamanda eşsiz bir lezzet şehri. “En iyi pastırma nerede?” sorusunun cevabı benim için artık net: Kastamonu. (Kayserililer lütfen kusuruma bakmayın.) Pastırmayı gözünüzün önünde incecik kesip servis ediyorlar. Siyez ürünlerini, doğal sarımsağı, Tosya asma yaprağını, ardıç sirkesini -adını yıllar önce Mehmet Gürs’ten duyduğum- Mergüze Ürünleri’nden almak büyük keyifti. Mustafa Afacan’la tanışmak, ata tohumun izini süren idealist bir üreticinin hikâyesini dinlemek de şans oldu. Ezcümle, bu üç gün, bana bir kez daha edebiyatın ne kadar birleştirici bir güç olduğunu hatırlattı. Bir kenti tanımanın en güzel yolu bazen bir kitabın sayfalarından bazen de aynı masada oturup konuşmaktan geçiyor. Kastamonu’da her ikisini de yaşadık; kelimelerle, sokaklarla, insanlarla yeniden bağ kurduk. Katkısı olan herkese teşekkürler…

Kastamonu’da geçmişle bugünün iç içe geçtiği bu yolculuğun sonunda, Nahid Sırrı Örik’in izini Bahriye Çeri’yle birlikte sürmek kaçınılmazdı. Çeri ile Kastamonu’yu, Örik’in metinlerinde mekânın anlamını ve bugüne yansımalarını konuştuk.

- Nahid Sırrı’nın izinde Kastamonu’yu beraber gezdik. Benim için tarifsiz bir deneyimdi. Öncelikle sormak istiyorum: Kıskanmak romanından uyarlanan........

© T24