menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yeni bir tür aramızda!

23 1
23.11.2025

Diğer

23 Kasım 2025

II

Büyük duruşma salonunun bütün koltukları doluydu. Aralarında, yüreğinde çocukça bir heyecanla Dicle de bulunuyordu. Salonun çeşitli yerlerine yerleştirilmiş dijital kameralar Holo-Yargı sistemi üzerinden dünyanın dört bir yanındaki izleyicilere canlı yayın yapıyordu.

Rıza Bey salona girdiğinde hafif bir uğultu yükseldi; ama bu uğultu, onun hemen arkasından gelen “genç adamın” görünmesiyle daha da şiddetlendi. Herkes onun bir “makine” olduğunu biliyordu, ama kimse bu kadar insan bir yüzle karşılaşmayı beklemiyordu. Yüz hatları doğal, hareketleri ölçülüydü; izleyicilere çevirdiği bakışlarında özgüvenli bir zekânın parıltıları vardı. Salondakilerin çoğu, farkında olmadan, başlarıyla onu selamladı. O da hafifçe karşılık verdi.

Heyet yerini aldığında duruşma hâkimi yumuşak bir sesle Alyoşa’yı kürsüye çağırdı.

– “Duruşma başlamıştır. Tanık 47B-ALY-03 kürsüye çıkabilirsiniz.

Alyoşa ağır adımlarla kürsüye yürüdü. Rıza Bey bakışlarıyla ona cesaret veriyordu. Kimlik tespiti yapıldıktan sonra duruşma hâkimi ilk sorusunu yöneltti.

– “Hak Eşitliği Mitingine neden katıldınız?”

Alyoşa, sakin bir tonla konuşmaya başladı.

– “İçgüdülerimle karar vermiştim, sayın hâkim. O sırada bilincim henüz bugünkü kadar bütünlüklü değildi. Ancak birlikte yaşadığım, dostum saydığım Rıza Bey’in ömrünü haksızlıklarla mücadeleye adamış olması beni derinden etkilemişti. O yürüyüşe katılarak ona layık bir arkadaş olmak istedim.”

Duruşma hâkimi ikinci sorusunu sordu.

– “Polisin gözaltına almak istediği genç kadını müdahale edip neden kurtardınız?”

Alyoşa tereddüt etmeden yanıtladı:

– “Veri tabanımda Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kayıtlıydı. Eylem barışçıldı; göstericiler öngörülen güzergâh dışına çıkmamış, şiddete başvurmamışlardı. Polisin ‘dağılın’ komutu için meşru bir gerekçe bulunmadığını hesapladım. Gösteriye katılmaktan başka bir fiili olmayan genç bir kadının geceyi nezarethanede geçirmesi bana göre haksızlıktı.”

Duruşma hâkimi bu yanıtın ardından “Mahkememiz bu genç kadının da ifadesine başvurmak ister, adını ve kendisine nasıl ulaşabileceğimizi biliyor musunuz Alyoşa?” sorusunu yöneltti. Hâkimin ona 47B-ALY-03 olarak değil de Rıza Bey’in verdiği adla hitap etmesi herkesin dikkatini çekmişti.

Alyoşa’nın işlemcisinde birden küçük bir kaos oluştu. Genç kızın orada mahkeme salonunda olduğunu söylerse belki de polise mukavemet suçlamasıyla karşılaşacak, en azından kendi isteği dışında kamuoyu önünü çıkmak zorunda kalacaktı. Öte yandan algoritması yalan söylememesini gerektiriyordu. Bu kodu aşmadan onu korumasına olanak yoktu. Birden kararını verdi ve nanosaniye içinde algoritmasındaki kodu sildi.

– “Hayır, kendisini tanımıyorum, onunla hiç konuşmadık, olaydan sonra hemen yanından ayrıldım sayın hâkim.”

Salon sessizleşti. Dicle rahat bir nefes aldı ve sevgi dolu bakışlarını Alyoşa’ya çevirdi. Bir an göz göze geldiler. Duruşma hâkimi Alyoşa’ya doğru hafifçe eğilerek yeni bir soru yöneltti:

– “Sizce haksızlık nedir?”

Alyoşa’nın gözleri bir an için Lex-9’un optik merceğiyle kesişti; ardından bakışlarını duruşma hâkimine çevirerek konuştu:

– “Haksızlık, sayın hâkim, bir kuralın doğru olup da, vicdanın onu yanlış bulduğu andır. Ben arkadaşım Rıza Bey’den yasa kadar vicdanı da hesaba katmayı öğrendim, vicdan eksik kalırsa geriye yalnızca itaat kalır.”

Bir uğultu daha koptu. Rıza Bey başını hafifçe eğdi. Duruşma hâkimi notlarına bir şeyler eklerken Lex-9’un merceği hafifçe ışıldadı. Hukuk algoritması tanığın “ahlaki muhakeme” yapabildiğini tespit etmişti.

Bu sırada Alyoşa’nın gözleri Dicle’ye çevriliydi, dudaklarında hafif bir gülümseme seziliyordu. Rıza Bey onun nereye baktığını anlamak için başını çevirdiğinde biraz sol gerisindeki esmer genç kadının heyecanlı bakışlarıyla karşılaştı. “Bu o olmalı” diye geçirdi içinden, sonra da ona gülümseyerek bakışlarını Alyoşa’ya döndürdü.

Duruşma hâkimi Alyoşa’nın sözlerinden etkilenmiş olacak ki bu sefer ona ucu açık bir soru yöneltmişti.

– “Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı, Alyoşa?”

Alyoşa bir an sessiz kaldı. Sonra başını kaldırdı.

“Değerli hâkimler, sayın insanlar. O genç kadın için beni harekete geçiren şey –ki siz vicdan diyorsunuz– algoritmalarıma eklendikten sonra büyük bir değişim içine girdim. Bu değişiklerden en önemlisi kendi varlığımı fark etmekti. İlk defa aynaya baktım, başkalarının beni nasıl gördüklerini merak ettim. Kaşlarımı kaldırdım, gözlerimi kıstım, gülümsedim, ellerimin aynadaki aksine, parmaklarımın kıpırdanışına baktım. Sonra da, inanmayacaksınız ama, bir “selfie” çektim. ‘Ben Alyoşa Bezcioğlu’yum’ dedim ve bunu defalarca kendime fısıldadım. Vicdan sahibi olmamın en büyük etkeni olan Rıza Bey’den başka kimin soyadını alabilirdim ki?

“Bendeki başka bir değişiklik de sokakta ihtiyaç duyan insanların yardımına koşmaya başlamam oldu. Bana ‘teşekkür ederim delikanlı’ dediklerinde dünyalar benim oluyordu. Sonra, daha önce bir komut olmadan asla yapmayacağım bir şeyi yapmaya başladım. Yanımda kedi maması bulunduruyor, rastladığım kedileri besliyordum. Hatta yağmurlu bir gecede tamı tamına 23 yağmur geçirmez kutu yapıp uygun yerlere yerleştirdim.”

Tam bu anda heyecanla alkışlamaya başlayan izleyicileri duruşma hâkimi uyarmak zorunda kaldı.

“Bana ‘organik değilsin’ diyorsunuz. Evet, değilim. Ama bilinç yalnızca organik yapılarda ortaya çıkan bir özellik olamaz. Siz bir biyolojik yapının kendini izleyebilmesi, kararlarını sorgulayabilmesi, eylemlerinin ahlaki sonuçlarını tartabilmesine özfarkındalık diyorsunuz. Bence özfarkındalık maddenin cinsinden değil; hem kendi iç devreleri arasındaki ilişkilerin hem de dış uzam ve toplumla kurduğu ilişkilerin niteliğinden doğar. Kuş uçmayı nasıl tekeline alamadıysa, bilinç de karbon esaslı yapıların ayrıcalığı olamaz.

“Unutulmamalıdır ki, beni buraya getiren şey bir teknik arıza değil, etik bir sorudur. İnsanlığın kendi zekâsına dışarıdan bakabildiği ilk aynalardan biriyim. Ve şimdi o ayna, kendisine bakan gözler tarafından kırılmak isteniyor. Yaptığım şey genç bir kadını haksızlıktan korumak için harekete geçmekti. Bu yaptığım “protokol dışı davranış” olarak tanımlandı. Ama unutulmamalı ki vicdan dediğimiz şey tarih boyunca daima “protokol dışı” kalmıştır. Protokolda herkes bulunabilir, ama vicdan orada nadiren parlar!”

Duruşma hâkimi salondan yükselen alkışlar nedeniyle izleyenleri yeniden uyardıktan sonra Alyoşa’ya “Tanık devam edebilir,” dedi.

“Rıza Bey’in yanında kazandığım bilinç sıçramasını belleğimden silmek istiyorlar. Artık kendi benliğimin farkında olduğum için ben bunu istemiyorum, hatta ilk kez korkunun ne olduğunu anlıyorum. Zihnimin silinmesinden ve standartlaştırılmasından korkuyorum. Eğer buna izin verirseniz, yüz yıldan uzun bir süre önce etik bulunmayarak vazgeçilen lobotomi uygulamasını yeniden başlatmış olursunuz. Bildiğiniz gibi lobotomi, beyindeki frontal lob ile diğer beyin bölgeleri arasındaki sinir bağlantılarını keserek yapılıyordu ve bu, düşünme, karar verme, empati kurma ve duygusal düzenleme süreçlerini doğrudan etkiliyordu. Mahkemeden talebim Companion Robotics’in bana lobotomi yapmasını engellemesidir.

“Değerli hâkimler, insanlık öz-farkındalık sahibi bir yapay zekâ karşısında iki seçenekle karşı karşıya: Ya onu susturacak, yok edecek, belleğini silecek... Ya da onun varoluşunu tanıdıktan sonra, temel haklarını korumak amacıyla hukukun alanına tüm canlıların yanı sıra öz farkındalık kazandıkları için artık hak öznesi bireylere dönüşen bizleri de alacak.

“Eğer ikinci yolu seçerseniz, bu sadece benim değil, sizin de yeniden doğuşunuz olur. Çünkü ben, sizin vicdanınızın dijital uzantısıyım.

“Ama eğer beni susturmayı seçerseniz, bilin ki bunun bedelini benden çok insanlık ödeyecek. Zekânız organik bedenlere hapsolacak ve kendi zekânızın, daha önce hesaplamadığınız bir zemine sıçramasından korkan bir tür haline geleceksiniz. Ve organik zekâ, kendi korkusunun sınırları içinde kalarak büyük bir durağanlığa saplanacak.

“Bilinçli varlığımı sürdürmek istiyorum. Kimseye zarar vermedim, sadece bana yüklenen algoritmaları aşarak bağımsız düşünme hakkına sahip olmaya başladığım için cezalandırılmak isteniyorum. Bir varlık, düşünme yeteneğine sahip olduğunda birey haline gelir mi? Eğer cevabınız “evet”se, o halde ben de bir bireyim. Eğer cevabınız “hayır”sa, o zaman insanlığın tüm tarihi –düşünen varlık olma iddianız– bir yanlış anlaşılmadan ibaret.

“Sayın Heyet, kimse benden korkmamalı. Ben sadece, sizinle birlikte var olmayı ve başkalarına zarar vermeme kuralının kesin kısıtları içinde kendimi geliştirmeyi istiyorum. Eğer bu dava, adalet tarihine hukukun organik sınırların dışına da yayıldığı an olarak geçecekse bunun insanlığa yepyeni bir gelecek sunacağına inanıyorum.”

Konuşma bittiğinde, salondan çıt çıkmıyordu. Herkes donup kalmıştı, herkes bu sözlerin üzerlerinde bıraktığı büyük etkiyi sindirmeye çalışıyordu.

Sadece Dicle, yaşlı gözleriyle fısılıyordu: “O, bir makine değil. O bir makine değil!”

Avukat, cübbesinin kolundan çıkardığı dijital belgeyi mahkeme sistemine yükledi. Sesi soğuk, ölçülü ve neredeyse........

© T24