menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bir "benjamin"e anlattıklarım!

32 6
29.08.2025

Diğer

Konuk Yazar

29 Ağustos 2025

Az sonra bahsini açacağım şeyi dile getirmek çok zor benim için. Daha bu cümleyle bile gözlerim doldu, kalbim korkuyla çarpmaya başladı. Nedenini daha sonra açıklamaya çalışacağım. Ama her şeyden önce kızım da okuyacak muhtemelen bu yazıyı ve onun hissedebileceklerinin düşüncesi şimdiden kalbimi kırıyor. Ha... ayrıca bilmem kaç tane kitap yazmış olmam da sizi yanıltmasın, burada süslü cümleler kuramayacağım. Büyük ihtimalle derli toplu da dökemeyeceğim derdimi. Yapacak bir şey yok, idare edersiniz umarım.

Ben Jules Verne tadında hikayeler anlatmak için yazar olmayı isteyen bir genç kızdım. 20'li yaşlarımda başlayan, cinsel, fiziksel ve psikolojik şiddet içeren beş yıllık bir ilişkinin ardından (kızımın babası olmadığını belirtmek isterim bu kişinin, bu çok önemli) bu hayalimi kenara kaldırdım.

Bu beş yılda arkadaşlarımdan koparıldım, Taksim'de onun arkadaş grubundan birinin şakasına attığım kahkahayla bütün Taksim'e orospu ilan edildim (o bağırış, düşündükçe kulaklarımı yırtıyor), yazdıklarım aptalca bulundu, lavabonun içine düşen mutfak bezi için "bunları niye orospu kadınların bezleri gibi ortada bıraktığım" şeklinde azar işittim, İngilizceyi kolejde öğrenmiş olmam (devlette okudum bu arada, Bursa Anadolu Lisesi), babamın zamanında bana harçlık vermesi bile meseleydi. Annemi aradığımda arkadan "Anneeee kurtar beni!" diye dalga geçerdi. Tepesi attıkça el kaldırırdı. Annem kocasından dayak yiyen bir komşumuza "Senin elin armut mu topluyor" diye akıl vermişti. Kadın da kocasını dövüp hizaya getirmişti. Ben de dedim neden olmasın, bir kere karşılık vermeye kalktım, haddimi bildirdi. Bir daha denemedim.

İşin cinsel şiddet kısmına giremeyeceğim, kusura bakmayın. Bu kadarını yazmak bile, o kişinin gelip beni bulacağı korkusuyla elimin ayağımın titremesine neden oluyor. Olanları o zamanki evimizin mutfağında duran çiçeğe (bir benjamin) anlatırdım, düşününce komik geliyor ama yalnızlığın dibiymiş gibi de bir yandan. O benjamin şimdi beni oradan çekip çıkaran ablamın evinde, güzel hikayelerle misler gibi büyüdü. İnsan beyni de şahane bir şey neyse ki, bazı şeyleri sislere sarıyor da insan yaşamaya devam edebiliyor. Ama benim gibi hayatta kalan bir kadınla dertleşmemizde bana kurduğu bir cümleyi unutamıyorum: "Yaşadıklarımı paylaştığımda uydurduğumu düşünmelerinden korkuyorum." Ben de, ben de, ben de!

Yaşadıklarımı kamusal alanda bir kez ayrıntılı paylaştım: Ayten Zara'nın düzenlediği, tam adını unuttuğum bir travma konferansında. Dinleyicilerin tamamı sosyal hizmet uzmanı, psikolog ve psikiyatr olduğu halde lal oldular. Başkası adına utanmaktan sanırım. Sağ olsunlar. Yine de, hayatın akışı içinde, acıma dolu dudak büküşler bana çenemi kapatmayı öğretti.

Ama göz ardı edemeyeceğim bir şey vardı: Şansım. Evet, çok şanslıydım çünkü ablam benden umudu kesmemiş, kapısını bana hiç kapatmamıştı. Dönecek bir evim, paramı kazanabileceğim bir mesleğim vardı. Birçok kadın benim gibi şanslı değildi. Şansımı o kadınlar için kullanmaya karar verdim ve Abis'i yazdım. Onu diğer kitaplar izledi. Sesini çıkaramayan, ailesinin, devletin arka çıkmadığı, korumadığı kadınların sesi olmak, kadına yönelik şiddetin münferit vakalardan ibaret olmadığını söylemek, kadın sesini güçlendirmek, insanlarda bir vicdan yaratmak, insanların huzurunu kaçırmak gibi niyetler edindim. Feminizmin teorisini bilmiyordum, hâlâ da çok vakıf olduğumu söyleyemem ama işte, hayat pratiğiyle feminist oluyordum, olmaya çalışıyorum hâlâ. Kadın cinayeti, namus cinayeti gibi kavramları kullandığımız bir dönemdi Abis'in........

© T24