Tam anlamıyla ‘öğretmen oğlu öğretmenim ben’. Başkalarını rencide etmeden nasıl anlatırım bilmiyorum ama bu muhteşem bir duygu.

Rahmetli amcam Cihat öğretmen (köy enstitülü), rahmetli babam Hasan öğretmen (öğretmen okulu mezunu), ben ve eşim Deniz (eğitim fakültesi mezunuyuz), rahmetli kayın pederim Bâki öğretmen ve kayınvalidem Esin öğretmen, onun kardeşi rahmetli Dilekhan dayım; amcamın iki oğlu sevgili Bülent ve Coşkun ağabeyilerim ve kuzenlerimden birkaçı: harikulade yazma ve konuşma becerileriyle beni edebiyatçı olmaya adeta iten İlhami ve Gürbüz ağabeyilerim, Cumhure ablam, Ümit ağabeyim, cankuzy İsmail’im, Özden, Pınar, Hülya, Oğuzhan, Recep, Sait, Serdar, Sibel, Özge, Tuğçe, Çağrı...

Ve her zaman ailem gibi gördüğüm muhteşem öğretmenler sevgili Zeliha teyzem ile rahmetli Kenan Gümüş amcam...

Vay canına! İlk kez yazıya döktüğüm bu liste beni bile şaşırttı, demek ailemin iç çemberinde sadece hayatta olup çalışanları saysam 20, 30 belki 40 öğretmeniz. Şurası muhakkak ki başka iş beceremeyeceğimiz için değil, birbirimizden etkilene etkilene öğretmenliği seçmişiz. Çoğumuz siyah önlüklü kısa pantolonlu çağlarımızdan bugüne birlikte büyümüşüz ama sonra farklı yerlerde öğrenim görmüş, farklı pîrlerden, rol modellerden etkilenmişiz. Bir araya geldiğimizde Milli Eğitim Şurası yapıyoruz, farklı görüş ve önerileri çarpıştırıyoruz, reçeteler yazıyoruz desem yeridir...

Peki bu nasıl bir duygu?

Ailede çok öğretmen olması değil, ‘öğretmen olmak’ nasıl bir şey?

Mesleğinde 30 yılı geride bırakmış bir öğretmen ama bundan daha çok ‘bir öğretmen çocuğu’ olarak elbette benim bir yanıtım var bu soruya:

· Öğretmen olmak, sürüklenmek demektir: Eğer babanız, anneniz veya her ikisi birden öğretmense onların yazgısına sürüklenirsiniz. Bunu asla olumsuz anlamda söylemiyorum. Aksine şükrederek, minnetle, kaybettiğinizden fazlasını kazana kazana sürüklenmektir bu. Ben öyle anımsıyorum her şeyi. Öğretmen babanızla veya annenizle sadece onların çalıştığı köylere, kasabalara, şehirlere değil, onların değdiği hayatlara da sürüklenirsiniz. Onların ilmek ilmek ördüğü sevgi kiliminde bir gün, bir mezun, gelip sizi bulur ve en baş köşeye oturtur. Saymadım bunu kaç kere yaşadığımı...

· Öğretmen olmak, anlamak demektir: Köyden köye, kasabadan kasabaya sürüklenirken Anadolu’nun zenginliklerini, yoksunluklarını, erdemlerini ama aynı zamanda geri kalmışlığını ve adeta kasten geri bırakılmışlığının nedenlerini önce uzun uzun sorgular, sonra anlarsınız. Bu anlamlandırma süreci, aynı zamanda ilk öğretmeniniz olan babanızı veya annenizi de anlama sürecidir.

· Öğretmen olmak, azla yetinmek ama beraberinde hep en iyiyi ümit etmek demektir: Kanaatkâr olmak iyi ama nereye kadar? Sorunların olduğu her yerde çözümlerin de var olabileceğini, işin sırrının ise hayal etmek, düşünmek, istemek ve tıpkı bir arkeolog gibi sabırla, titizce kazı yapmak olduğunu en iyi öğretmenler -tabii iyi, sevecen, merhametli, erdemli, fedakâr öğretmenler- bilir. Kuşkusuz -ve ne yazık ki- bütün öğretmenler aynı derecede iyi değildir.

· Öğretmen olmak, içi kan ağlayarak ‘Üzgünüm evlat, benden bu kadar!’ diyebilmektir: Bunu öğrencilerine kolay kolay demez öğretmenler; ama kendi çocuklarına arada bir derler. Maalesef! Çocukları ise büyüyüp hayata atıldıklarında öğretmen babalarını veya annelerini ancak anlayabilirler. Öğretmenin ‘Bu kadar, daha fazlası yok!’ dediği şeyin kalanı vardır ama o, başka çocuklara pay edilmiştir. Meslek namusu ve vicdan meselesidir bu.

· İlelnihaye koşulsuz ve bedelsiz ve sonsuz sevmek demektir ‘öğretmen olmak’: Sağlanabilenle sağlanamayan arasında, olanla olmayan arasında, yanan bir mumla kül olmuş hatıraların arafında, en zenginle en yoksulun arasında, hayal ile imkân arasında yaşar, devinir, bocalar, bir kararlılık hâli arar öğretmenler. Hep daha iyi yaşamayı umut ederler ama kendi lüks hayatları için değil, kendilerine emanet edilmiş çocukların kurtuluşu ve daha rahat yaşayabilmeleri için çırpınır dururlar. Kendilerini ve kendi çocuklarını çoğu zaman unuturlar. Bunu anımsadıklarında ise kendi çocukları için de çırpınan bir öğretmen olacağını düşünüp kendilerini avuturlar...

Ama bütün öğretmenler mi böyledir?

Maalesef, şimdi kafanızın içinde biriken o net soruyu veya karmaşık sorgulamayı hissedebiliyorum.

Haklısınız! Bütün öğretmenler tabii ki böyle değildir; mesleğine aşık, o işi bilerek ve isteyerek seçmiş, kendini mesleğine ve öğrencilerine adamış, şahsiyet sahibi öğretmenler böyledir.

Bir avuç mudur onlar, yoksa çoğunluk mudur, bilmiyorum.

Neyle ölçeceğiz hem, nasıl sayacağız onları?

‘Uzman’ gibi ‘Başöğretmen’ gibi ünvanlara mı bakacağız?

Sanmam!

Başka sırlar var, deminden beri etrafında dönüp durduğum...

★★

Benim buraya kadarki hem duygusal hem de gözlemsel ifade edişlerimden başka; ‘öğretmen olmak hakkında’ farklı platformlarda bakın başka hangi tanımlar yapılıyor?

Sadece bir örnek, Instagram’da takip ettiğim benimadim_ogretmen sayfası, ‘Öğretmen olmak...’ demiş ve altına şu nitelemeleri sıralamış:

“· Öğretmen olmak; çocukların yaramazlıklarından ve eğitimsizliklerinden şikayetçi olmak değil, onların sorunlarına çözüm üreten ve onları mucizevi çözümler eşliğinde eğiten insan olmak demektir.

· Çocukla aynı yolda yürümek, maceradan maceraya atılmak demektir.

· Çocuğu anne babadan daha çok görmek, ona o kadar yakın olmak demektir.

· Gözlemlemek, anlamak, dinlemek demektir.

· Kendini çocuğa doğru sunmak ve ona rol model olmak demektir.

· Çocuğa saygı duymak ve ondan öğrenmek demektir.

· Çocuğa en katı gerçekleri söyleyen ama bununla birlikte çocuğun düş dünyasını zenginleştiren olabilmek demektir.

· Çocuğun başı sıkışınca arayabileceği, akıl danışabileceği, dertlerini açabileceği kişi olmak demektir.

· Çocuğun değişken dikkat seviyesini ve aklından geçenleri görebilmek, iletişimin akışını bunlara göre biçimlendirebilmek demektir.

· Ve yalnızca ‘öğretmen’ değil; doktor, antrenör, sanatçı, bilim insanı, yazar, şair, eleştirmen, film yönetmeni, senarist, ilk yardım uzmanı, lojistik danışmanı, anne, baba ve yerine göre her şey olabilmektir...”

...

Ama bir tek şey olamaz öğretmen: O da ‘kötü insan’!

Kötü insansa zaten öğretmen olamaz!

Yıkıcı ve bölücü olamaz, ırk ve din ayrımı yapamaz, bedenleri veya zihinleri katledemez, fikri veya eşyayı çalamaz, harama el uzatamaz, hak yiyeni övemez, bölücülük yapamaz, başkalarını suça teşvik edemez, yasaları hiçe sayamaz, kimseyi ötekileştiremez, ahlaksızlığı onaylayamaz, ahlaksızlık edemez, hele vefasızlık hiç yapamaz!

Bunları yapmadığı veya yapamadığı için toplum nezdinde saygınlaşır.

Geçmişte olduğu gibi...

Bundan daha yüksek bir saygınlık vesilesi ve mertebesi yoktur!

★★

Başlangıçta dile getirdiklerimden ve ikinci bölümde benimadim_ogretmen’in derleyip bize aktardıklarından başka belki siz de bu listeye yeni bir şey, bir tanım veya bir duygu notu eklemek istersiniz. Öğretmen olmasanız bile geçmişte öğretmenleriniz oldu ve şimdi de çevrenizdeki öğretmenleri gözlemliyorsunuzdur.

Öğretmen olmak, size göre nedir?

Kim öğretmendir? Bu yazıya sizin de ekleyeceğiniz bir şey illaki vardır.

Düşünün.

Lütfen.

QOSHE - Öğretmen olmak... - Savaşkan İlmak
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Öğretmen olmak...

5 1
19.12.2023

Tam anlamıyla ‘öğretmen oğlu öğretmenim ben’. Başkalarını rencide etmeden nasıl anlatırım bilmiyorum ama bu muhteşem bir duygu.

Rahmetli amcam Cihat öğretmen (köy enstitülü), rahmetli babam Hasan öğretmen (öğretmen okulu mezunu), ben ve eşim Deniz (eğitim fakültesi mezunuyuz), rahmetli kayın pederim Bâki öğretmen ve kayınvalidem Esin öğretmen, onun kardeşi rahmetli Dilekhan dayım; amcamın iki oğlu sevgili Bülent ve Coşkun ağabeyilerim ve kuzenlerimden birkaçı: harikulade yazma ve konuşma becerileriyle beni edebiyatçı olmaya adeta iten İlhami ve Gürbüz ağabeyilerim, Cumhure ablam, Ümit ağabeyim, cankuzy İsmail’im, Özden, Pınar, Hülya, Oğuzhan, Recep, Sait, Serdar, Sibel, Özge, Tuğçe, Çağrı...

Ve her zaman ailem gibi gördüğüm muhteşem öğretmenler sevgili Zeliha teyzem ile rahmetli Kenan Gümüş amcam...

Vay canına! İlk kez yazıya döktüğüm bu liste beni bile şaşırttı, demek ailemin iç çemberinde sadece hayatta olup çalışanları saysam 20, 30 belki 40 öğretmeniz. Şurası muhakkak ki başka iş beceremeyeceğimiz için değil, birbirimizden etkilene etkilene öğretmenliği seçmişiz. Çoğumuz siyah önlüklü kısa pantolonlu çağlarımızdan bugüne birlikte büyümüşüz ama sonra farklı yerlerde öğrenim görmüş, farklı pîrlerden, rol modellerden etkilenmişiz. Bir araya geldiğimizde Milli Eğitim Şurası yapıyoruz, farklı görüş ve önerileri çarpıştırıyoruz, reçeteler yazıyoruz desem yeridir...

Peki bu nasıl bir duygu?

Ailede çok öğretmen olması değil, ‘öğretmen olmak’ nasıl bir şey?

Mesleğinde 30 yılı geride bırakmış bir öğretmen ama bundan daha çok ‘bir öğretmen çocuğu’ olarak elbette benim bir yanıtım var bu soruya:

· Öğretmen olmak, sürüklenmek demektir: Eğer babanız, anneniz veya her ikisi birden öğretmense onların yazgısına sürüklenirsiniz. Bunu asla olumsuz anlamda söylemiyorum. Aksine şükrederek, minnetle, kaybettiğinizden fazlasını kazana kazana sürüklenmektir bu. Ben öyle anımsıyorum her şeyi. Öğretmen babanızla veya annenizle sadece onların çalıştığı köylere, kasabalara, şehirlere değil, onların değdiği hayatlara da sürüklenirsiniz. Onların ilmek ilmek ördüğü sevgi kiliminde bir gün, bir mezun, gelip sizi bulur ve en baş köşeye oturtur. Saymadım bunu kaç kere yaşadığımı...

· Öğretmen olmak, anlamak demektir: Köyden köye, kasabadan kasabaya sürüklenirken Anadolu’nun zenginliklerini,........

© Pusula Gazetesi


Get it on Google Play