2013-2018 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı olarak görev yapan Sayın Yusuf Tekin, hatırlayacağınız üzere 4 Haziran 2023 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Kabinesinde Milli Eğitim Bakanı olarak görevlendirildi. Bugün kendilerinin makamdaki 255’inci günü.

1970 Erzurum-Tortum doğumlu, 1994 Ankara Siyasal-Kamu Yönetimi mezunu Sayın Bakan’ın yönetiminde 2023-2024 eğitim-öğretim yılı açılışından bugüne, kelimenin tam anlamıyla bir değişim ve dönüşüm kasırgası yaşanıyor. Orta öğretimden okul öncesine, ortak sınavlardan devam-devamsızlık konusuna, Okul Aile Birlikleri Yönetmeliği’nden Ölçme Ve Değerlendirme Yönetmeliği’ne, neredeyse Milli Eğitimin her rafında, her dosyasında teorilerle ve işleyişle ilgili çok ciddi mevzuat değişiklikleri yapıldı. Bunlar öyle küçük rötuşlar değil, ‘sınıfta kalmanın’ geri getirilmesini de içeren ciddi değişiklikler. Reform demek doğru mu olur, kararı size bırakıyorum.

Tabii bu değişikliklerin bazıları eğitim çevrelerini memnun ederken kafalarda soru işaretleri oluşturan veya bilhassa sendikalar ve sivil toplum tarafından hâlâ tartışılan bazı değişiklikler de yaşandı, yaşanıyor. En başta tabii sivil toplumun nelerden ya da kimlerden oluştuğu ile değişimin zamanlaması eleştirildi; girişimin 2023 yazında, okullar açılmadan veya 2024 yaz başına bırakılarak yapılması gerektiği eğitim çevrelerinde çok konuşuldu. ‘Köprüyü geçerken at değiştirdiğimiz’ eleştirisiydi bu. Olumsuz eleştirilerin ve övgülerin ayrıntısına böyle kısa bir yazıda girmeyeceğim; ama benim bir öğretmen, hasbelkader de bir eğitim yöneticisi olarak ‘aktarmak’ ve ilgililerin dikkatine sunmak istediğim özel bir başlık var: Ders süreleri...

Doğrusu tanık olduğumuz dizi reformlar içinde buna da kısmen değinildi ama ders süreleri konusunda diğer değişikliklerdeki kadar somut ve radikal bir girişime henüz tanık olmadık. Belki sırada bekletiliyordur.

★★

Az evvel ‘aktarmak ve yani nakletmek istiyorum’ dedim; çünkü başlıktaki şu 'Derslerin süresi kısaltılabilir mi?' sorusu, ilginç olmakla birlikte aslında bana ait değil. İntihal olmasın.

Biliyorsunuz, ilköğretim ve ortaöğretim düzeyinde ders süreleri ortalama 40 dakika. Ben öğrenciyken, 70’li, 80’li yıllarda da aynen böyleydi, bizden çok önce de... Ve fakat şimdi öğrenim çağında olup da benim yakın çevremde bulunan öğrencilerden -ve arada bir de öğretmenlerden- bu soruyu o kadar sık duyuyorum ki aynı soruyu artık kendi iç sesimle de yinelemeye başladım: Teknik ve içerik açıdan bunca değişiklik gerçekleştirilirken bazı derslerin sürelerini de yeniden düşünmek gerekmiyor mu?

Erken bir dipnot: Bu -yani söz gelimi ideal Matematik dersinin 20 dakika mı yoksa 40 dakika mı olması gerektiği sorgusu-, yine söz gelimi Matematik dersinin haftada 5 saat mi, yoksa 8 saat mi olması gerektiğini hesaplamakla, dolayısıyla ‘MEB Talim ve Terbiye Kurulu’nun okul türüne göre oluşturduğu haftalık ders çizelgelerinin aritmetiğiyle’ ilişkili olsa da bir bakıma o toplam yük hesabından başka ayrıntıları da içeriyor. Kısaca farklı bir şey. İkisini karıştırmayalım.

★★

40 dakika...

Ya da 30 dakika...

Veya 25 dakika...

Sahi, ideal ders süresi nedir? 40 dakika standardına ne zaman, hangi araştırmalardan veya ihtiyaçlardan ötürü karar kılınmıştır?

Pedagojik bir dipnot olmakla birlikte 'ilköğretim ve ortaöğretim çağındaki öğrencilerin ortalama dikkat süresinin 10 ila 20 dakika arasında değişebildiğini' herhalde sağır sultan bile işitmiştir. Yetişkin olduğumuzda bu süre ne yazık ki yaşımızla doğru orantılı uzamaz.

Bir süre aynı kalır, sonra usul usul kısalır. Ömür vefa eder de 80 yaşını aşarsak -tabii bu bir genellemedir ve bilaistisna herkesi ifade etmez- dikkat ve algı süremiz neredeyse bir çocuğun algı ve dikkat düzeyine geriler.

Bu durum, eğitim terminolojisinde 'konsantrasyon süresi' olarak ifade ediliyor; ama eğer daha fazlasıyla, yani vasat olmayan, yüksek konsantrasyon süresiyle ilgileniyorsanız şunları da bilmeniz gerekir:

· Ortalama bir insan hafızası 2 buçuk petabyte (yaklaşık 2 buçuk milyon giga-byte) kapasiteye sahiptir.

· Yetişkin insanlar, en iyi 15 ile 25 yaş arasındaki hatıralarını hatırlarlar.

· Kısa süreli bellek en fazla 7 farklı bilgiyi akılda tutabilir ve bu da genellikle sadece 20 saniye sürer...

Özellikle bu son cümleden yola çıkarak -belki biraz da ironik biçimde- geleceğin beş altı dakikalık derslerini hayal edebilirsiniz:

· Beş dakikada Roma İmparatorluğu tarihi

· Altı dakikada moleküler biyoloji

· Yedi dakikada Avrupa'da mülteci topluluklar edebiyatı

Bu yolla bir liselinin 4 yılda gördüğü ortalama 50 farklı dersi dört katına, yani 200 farklı derse çıkarmak mümkün olabilirdi belki. Güzel de olurdu, değil mi?

Çok mu fütürist oldu bu fikir?..

Aslında zaten var böyle fütürist dersler. Bkz: TEDx konuşmaları...

Ama...

Bütün bu gerçekler ve gelecek, fikir olarak her ne kadar heyecan verici olsa da okulda dersleri 40 dakikanın altına düşürmek için şimdilik yeterli bilimsel gerekçeyi oluşturmuyor.

Dersin ne kadarının, neyle ve nasıl, hangi kalitede değerlendirildiğine ve aslında ne kadar zamana gereksinim duyulduğuna iyi bakmak lazım...

'İyi' derken; basit siyasî önyargıları aşıp doğru yere, doğru açıdan, bilimin bakış açısından bakmak lazım. Bu çok söylendi, çok; ama belki yine söylemek lazım:

'Böyle şeyleri -bir zahmet- önce öğretmenlere sormak lazım!'

· 'Ne yapıyorsunuz o 40 dakikada?' diye sormak lazım...

· 'Sınıfa girmekle konuya girmek arasında ortalama kaç dakika geçiriyorsunuz?' diye sormak lazım...

· 'Hakikaten ya, sadece ödev vermek, yönergeler falan kaç dakikanızı alıyor?' diye sormak lazım...

· '40 dakikanın kaç dakikasını önceki derste verdiğiniz ödevi kontrol etmekle, ödev yapmamış öğrencileri uyarmakla, tenefüste yaşanmış bir olayı değerlendirmekle geçiriyorsunuz?' diye sormak lazım...

· 'Bütün bu detaylara ve sizin tüm çabanıza rağmen öğrenci kaç dakika sizinle? Geçmişten bugüne bu bağlamda bir değişim gözlemliyor musunuz?' diye de sormaksa zaten şart!

Bu sorulara 'birinci kaynaktan' doğru cevaplar almak lazım...

Eğitim-öğretim işinde birinci kaynak ne teorisyen-akademisyenler ne diğer uzmanlar ne siyasetçiler, bürokratlar ne girişimciler, yatırımcılar ne veliler ne de öğretmenliğin bir başka boyutuna taşınmış yöneticiler ve Sayın Bakan’dır; eğitim-öğretimde birinci kaynak tartışmasız ve doğrudan doğruya öğretmenlerdir.

Bu nedenle önce öğretmenlerle konuşmak, sonrasında eğitimbilimcilere, toplumbilimcilere, ekonomistlere spesifik detayları danışmak ve tüm bu adımlardan sonra, gerekiyorsa Bakanlık iradesiyle değişikliğe gitmek lazım...

Hem kültür teamüllerine hem de bilime göre doğrusu bu!

★★

Peki;

-Bir ders 15 dakika olsa öğretmenler, söyleyeceklerini 15 dakikaya sığdırabilir mi?

-Elbette sığdırırlar!

-Bir ders 100 dakika olsa öğretmenler, eğer isterlerse, öğrencilerin sıkılıp sıkılmadıklarını umursamadan söyleyeceklerini 100 dakika yayabilirler mi?

-Elbette yapabilirler...

E, öyleyse...

Evet öyleyse; bu zaman toleransı düşünmeye değer!

Gelecekte bir dersin 20, diğerinin 40 dakika olduğu okullar ya da öğretmenlere tanınan 'Bu dersi 15 ile 60 dakika arasında işleyebilirsin' gibi esneklikler işitirsek şaşırmayalım.

Elbette böyle bir yeniden-programlamanın önünde teknik, lojistik ve psikolojik açıdan yığınla engel var; ama diğer tarafta en karmaşık uçuş programlarını oluşturan yapay zekâ uygulamaları da var, öyle değil mi?

Tabii bir diğer hassas ayrıntı da bu eğitim inovasyonunu bütün engelleri ve önyargıları aşarak ilk kimin yapacağı, öncünün kim olacağı. Bunu bekleyip göreceğiz ya da biraz karmaşık görünse de biz yapıp dünyaya göstereceğiz.

Bakalım zaman ne gösterecek?

QOSHE - Derslerin süresi kısaltılmalı mı? - Savaşkan İlmak
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Derslerin süresi kısaltılmalı mı?

6 0
13.02.2024

2013-2018 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı olarak görev yapan Sayın Yusuf Tekin, hatırlayacağınız üzere 4 Haziran 2023 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Kabinesinde Milli Eğitim Bakanı olarak görevlendirildi. Bugün kendilerinin makamdaki 255’inci günü.

1970 Erzurum-Tortum doğumlu, 1994 Ankara Siyasal-Kamu Yönetimi mezunu Sayın Bakan’ın yönetiminde 2023-2024 eğitim-öğretim yılı açılışından bugüne, kelimenin tam anlamıyla bir değişim ve dönüşüm kasırgası yaşanıyor. Orta öğretimden okul öncesine, ortak sınavlardan devam-devamsızlık konusuna, Okul Aile Birlikleri Yönetmeliği’nden Ölçme Ve Değerlendirme Yönetmeliği’ne, neredeyse Milli Eğitimin her rafında, her dosyasında teorilerle ve işleyişle ilgili çok ciddi mevzuat değişiklikleri yapıldı. Bunlar öyle küçük rötuşlar değil, ‘sınıfta kalmanın’ geri getirilmesini de içeren ciddi değişiklikler. Reform demek doğru mu olur, kararı size bırakıyorum.

Tabii bu değişikliklerin bazıları eğitim çevrelerini memnun ederken kafalarda soru işaretleri oluşturan veya bilhassa sendikalar ve sivil toplum tarafından hâlâ tartışılan bazı değişiklikler de yaşandı, yaşanıyor. En başta tabii sivil toplumun nelerden ya da kimlerden oluştuğu ile değişimin zamanlaması eleştirildi; girişimin 2023 yazında, okullar açılmadan veya 2024 yaz başına bırakılarak yapılması gerektiği eğitim çevrelerinde çok konuşuldu. ‘Köprüyü geçerken at değiştirdiğimiz’ eleştirisiydi bu. Olumsuz eleştirilerin ve övgülerin ayrıntısına böyle kısa bir yazıda girmeyeceğim; ama benim bir öğretmen, hasbelkader de bir eğitim yöneticisi olarak ‘aktarmak’ ve ilgililerin dikkatine sunmak istediğim özel bir başlık var: Ders süreleri...

Doğrusu tanık olduğumuz dizi reformlar içinde buna da kısmen değinildi ama ders süreleri konusunda diğer değişikliklerdeki kadar somut ve radikal bir girişime henüz tanık olmadık. Belki sırada bekletiliyordur.

★★

Az evvel ‘aktarmak ve yani nakletmek istiyorum’ dedim; çünkü başlıktaki şu 'Derslerin süresi kısaltılabilir mi?' sorusu, ilginç olmakla birlikte aslında bana ait değil. İntihal olmasın.

Biliyorsunuz, ilköğretim ve ortaöğretim düzeyinde ders süreleri ortalama 40 dakika. Ben öğrenciyken, 70’li, 80’li yıllarda da aynen böyleydi, bizden çok önce de... Ve fakat şimdi öğrenim çağında olup da benim yakın çevremde bulunan öğrencilerden -ve arada bir de öğretmenlerden- bu soruyu o kadar sık duyuyorum ki aynı soruyu artık kendi iç sesimle de yinelemeye başladım: Teknik ve içerik açıdan bunca değişiklik gerçekleştirilirken bazı derslerin sürelerini de yeniden düşünmek gerekmiyor mu?

Erken bir........

© Pusula Gazetesi


Get it on Google Play