Semânın Politikası
Semâzen, yüzyıllar boyu zulmedilen dervişlik hareketini bir anlığına canlandırıp ortadan yok oluyor. Dervişler gitmeyi bilenlerdir. Semâzen gitmeyi bilen olarak muktedirin karşıt imgesini temsil ediyor. Dolayısıyla Saraçhane’deki sahnenin “Orta sınıf zevkine hitap ettiğini; Batı için egzotik bir imge olarak semâzen konseptini temsil ettiğini ve marjinalleştirilen grupların acılarını görünmez kıldığını” iddia etmek, tarihsel ve analitik bağlantılar kurmaksızın aceleci davranmak demektir.
- NUR KIPÇAK
- 15 Nisan 2025
Dönüş bile değil, birkaç dakikalık bu duruş fevkalade yaratıcı bir provakatif sanat performansıdır. Semâ temellük edilemez. Dervişlik alınıp satılamaz; sadece seçilebilir ve seçme hakkı gasp edilemez.
Polis yangına su sıkar gibi eylemcilere biber gazı sıkıyor. Böyle bir ortamda performansçının bir elinde nefir diğerinde keşkül-i fukara, yalın ayak başı kabak bir Kalender kılığına girmesi beklenemez. Kostüm seçimi aşina olduğumuz, dikkat çekici bir tennureden yana: Mevlevi dervişlerin alametifarikası. Gaz maskesiyle anonim: Herhangi bir derviş, herkes olabilir.
23 Mart 2025, Reuters/ Ümit Bektaş
Bu karenin şiddeti estetize ettiğini söylemek, haksızlık. Başka bir açıdan semâzen, yüzyıllar boyu zulmedilen dervişlik hareketini bir anlığına canlandırıp ortadan yok oluyor. Dervişler gitmeyi bilenlerdir. Semâzen gitmeyi bilen olarak muktedirin karşıt imgesini temsil ediyor.
Dolayısıyla Saraçhane’deki sahnenin “Orta sınıf zevkine hitap ettiğini; Batı için egzotik bir imge olarak semâzen konseptini temsil ettiğini ve marjinalleştirilen grupların acılarını görünmez kıldığını” iddia etmek, tarihsel ve analitik bağlantılar kurmaksızın aceleci davranmak demektir. Öyleyse yapmamız gereken, 13’üncü asırda zahit olarak mülk edinmeyi reddederken inzivaya çekilmeyip toplumun merkezinde, görünüşleri ve yaşam tarzlarıyla düzene açıkça meydan okuyan Kalenderlerin marjinalliğine; onlarla aynı yüzyılda ortaya çıkan Fransiskenlerin egemen yasa ve yapılara aykırı yaşam tarzına kısaca bakmaktır.
Bir Kalender portresi, Met Museum.
Züht
Dünya malına meyletmemek anlamına gelen züht, malın insanı yönlendirmesini önler. 7’nci yüzyıl itibarıyla İslam coğrafyasında refah seviyesi yükselip lükse düşkünlük, yozlaşma ve gelir dağılımındaki eşitsizlik artınca merkezden uzaklaşıp ibadete ve sadeliğe yönelenlerin sayısı da artar. Fakat bu hareket iki yüzyıl içinde ehlileştirilip doktrinlerle tasavvufa evrilir.
9’uncu yüzyıl itibarıyla sufi dindarlığı ehl-i cemaatin gözünde bir tehdit oluşturmaz, aksine mürşit-mürit ilişkisine dayalı tarikatlar intişar eder. Tarikat ve evliya inancı madalyonun iki yüzü şeklinde sufizmin kurumsallaşmasını sağlar. Önceleri devletle ilişkiye girmekten çekinen tarikatlar himayeyi ve güçlü sınıflarla bağ kurmayı kabul etmeye başlar.
İşte bu sufilik anlayışına yergi ve Melâmeliğe reddiye olarak, 13’üncü asırda kalabalık gruplar halinde yaşanan başka türlü bir zahitlik sadır olur. Sufiler arasından, kurumsallaşan sufizme protesto biçiminde ortaya çıkan bu züht hareketi kendi içinde türdeş değildir ama ortak paydalar barındırır: Toplumun ekonomik ve biyolojik olarak yeniden üretimine katılmayı ve yerleşik hayatı açıkça reddederler. Kökeni 7’nci yüzyıla dayanan böylesi bir züht anlayışı görece kabul edilebilir ama elitler için sorun, bu dervişlerin görünüş ve davranışlarıyla da kural karşıtı olmalarıdır.
Artık dervişler mülkiyetin reddi, gezicilik, dilencilik ve bekarlığın yanı sıra uygunsuz da giyinir hatta neredeyse giyinmezler. Toplumsal olarak kabul gören saç, sakal, giyim kuşam kaidelerini katî surette reddederek “tiksindirici ve rezil” biçimde tuhaf görünürler. “Sapkın” davranışlarla ilişkilendirilen, yasal yaptırımları umursamayan dervişler, ‘Ölmeden önce ölünüz’ hadisince sık sık mezarlıklarda dolaşır. “Bir avuç rezili” değil, her kesimden insanı kendisine çeken bir toplumsal hareket: Kalenderler olarak bildiğimiz bu dervişler Haydarîler, Kalenderîler, Rûm Abdalları, Câmîler, Torlaklar, Nîmetullâhîler ve Şemsîler gibi zümrelerden mürekkep.
Jean-Léon Gérôme, Rüstem Paşa Camii.
Mevlevilik en başından beri kendi içinde ikiye ayrılır. Rûmî’nin oğlunun adını taşıyan Veled kolu dışında, gezici ve dilenci olan Şemsîler (Şemsî Tebrîzîler) davul ve def çalar, raks ve semâ edip şarkı söyleyerek Allah’a niyaz eder. Her biri usta müzisyen ve okuryazar olarak insanları etkileyen Camîler dizlerine kadar uzanan gür ve keçeleşmiş saçlarıyla tanınır. Torlaklar ve Kalenderîler (bazı tarihçilere göre aynı grubun farklı isimleri) çihar-darb (saç, sakal, kaş, bıyık tıraşı) ederken Haydarîler bıyıklarını uzatıp cinsel organlarına halka takar. Bütün “mülhit ve zındık” zahitler gibi Bektaşiler de ölmeden önce ölenlerdir: Kafaları kesik ölüler (ser-bürîde mürde) kavuklarında kafatasını simgeleyen düğme taşır. Memento Mori: Ölümü hatırla. 16’ncı yüzyıl itibarıyla sanatta, “Ölüm kesin ve kibrin boşunadır” demenin bir yolu olan vanitas gibi.
Edwaert Collier, Vanitas Still Life, 1675.
Egemene itaati ve topluma uyumu açıkça küçümseyen derviş dindarlığı diğer dindarlık biçimlerinden farklıdır.........
© Perspektif
