Harvard’da Neler Oluyor?
- MENEKŞE TOKYAY
- 19 Nisan 2025
Trump yönetimi, ABD’nin önde gelen üniversitelerine yönelik talepleriyle, akademik özerkliği ciddi biçimde tehdit ediyor. Amerikan tarihinin en köklü, en varlıklı ve en prestijli üniversitesi olan Harvard da şu sıralar yalnızca bilimin değil, demokrasinin ve anayasal özgürlüklerin de sınandığı bir arenaya dönüştü.
Amerikan tarihinin en köklü, en varlıklı ve en prestijli üniversitesi olan Harvard, şu sıralar yalnızca bilimin değil, demokrasinin ve anayasal özgürlüklerin de sınandığı bir arenaya dönüştü.
Bir yanda 53 milyar dolarlık (bağışlar ve yatırımlardan oluşan) devasa bir mal varlığıyla ayakta duran Harvard, diğer yanda üniversiteleri kendi siyasal çizgisine çekmek isteyen, bir üniversite üzerinde kendi gücünün sınırlarını deneyen bir Trump yönetimi…
Mücadele büyük: Bu yalnızca bir okulun kaderini belirlemeyecek, özgür akademinin ayakta kalıp kalamayacağının da turnusol kâğıdı olacak.
Sessizliğin Bedeli, Direnişin Anlamı
Trump yönetimi, Harvard’a ve diğer önde gelen üniversitelere yönelik talepleriyle, akademik özerkliği bir süredir ciddi biçimde tehdit ediyor. 2,2 milyar dolarlık federal hibe ve 60 milyon dolarlık sözleşme fonunu donduran yönetim, Harvard’ın “aktivizmini dizginlemesini”, çeşitlilik ve kapsayıcılık programlarını sonlandırmasını, öğrenci kabul ve işe alım süreçlerinde çeşitliliği artırmaya yönelik “ırk, renk, ulusal köken ve benzeri ölçütlerin” kullanılmamasını istiyor.
Üstelik yalnızca bununla da yetinilmiyor: Kampüs protestolarına karşı daha sert yaptırımlar getirilmesi ve “Amerikan değerlerine düşman” uluslararası öğrencilerin tespit edilip ayıklanması gibi taleplerle bir tür akademik sansür ortamı ilmek ilmek inşa ediliyor.
Ancak Harvard, yalnızca suskunluğa razı olmayan bir okul değil; anayasal haklarını bilen, özgürlük mücadelesinin tarihsel mirasını sahiplenen bir kurum. Üniversitenin yönetimi, “ne Harvard ne de başka bir özel üniversite federal hükümetin kontrolüne girmeyi kabul edebilir” diyerek geçtiğimiz günlerde Trump yönetimine açıkça rest çekti.
Bu resti aslında biraz da geç çekti. Harvard’ın Mart ayında, Osmanlı tarihi ve kültürü üzerine çalışmalarıyla dünya çapında tanınan Prof. Dr. Cemal Kafadar’ı Ortadoğu Çalışmaları Merkezi (CMES) direktörlüğü görevinden alması, üniversitenin Trump yönetiminden gelen siyasi baskılara karşı verdiği ilk büyük tavizlerden biri olarak yorumlanmıştı. Ancak zamanla anlaşıldı ki böyle tavizler bir “sus payı” değil, bir zincirin ilk halkasıydı. Harvard’ın geri adım atarak durumu yatıştırabileceği yönündeki beklentiler boşa çıktı; zira siyasal müdahale dozu her geçen gün daha da arttı.
Kamuoyuna açık mektup niteliğinde ve “Amerikan Yüksek Eğitiminin Vaadi” başlıklı basın bildirisinde, Harvard’ın rektörü Alan M. Garber’in şu sözleri dikkat çekici:
“Özel bir yükseköğretim kurumu olarak bizler, yalnızca bilgi üretimine ve yayılmasına değil, aynı zamanda bu üretimin özgür koşullar altında gerçekleşmesine de adanmış bir topluluğuz. Hangi parti iktidarda olursa olsun, hiçbir hükümet özel üniversitelere ne öğreteceklerini, kimi işe alacaklarını ya da hangi araştırma alanlarını takip edeceklerini dikte etme hakkına sahip değildir.
Harvard’ın özüne işlenmiş olan ilkemiz -Veritas, yani hakikat- önümüzdeki bu zorlu yolda bize rehberlik ediyor. Hakikati aramak, sonu olmayan bir yolculuktur. Bu yol, farklı bakış açılarına açık olmayı, inançlarımızı sürekli gözden geçirmeyi ve gerektiğinde düşüncelerimizi değiştirebilmeyi gerektirir. Bu yolculuk aynı zamanda, eksiklerimizi dürüstçe kabul edip üniversitemizin vaadini tam anlamıyla gerçekleştirmeye çalışmayı da zorunlu kılar; özellikle bu vaat tehdit altındaysa.
Harvard’ı savunurken aynı zamanda şu ilkeleri de yaşatmaya devam edeceğiz:
- Kampüsümüzde açık ve çoğulcu bir düşünce ortamını geliştirmek,
- Farklılıklarla yapıcı şekilde yüzleşebilmek için gerekli araçları, becerileri ve uygulamaları güçlendirmek,
- Fikir çeşitliliğini artırmak,
- İfade özgürlüğünü ve itiraz hakkını korurken, protestoların öğretim, araştırma ve öğrenim süreçlerini sekteye uğratmayacak biçimde gerçekleşmesini sağlamak,
- Disiplin süreçlerinde tutarlılığı ve adaleti güvence altına almak,
- Ve yasal çerçeveler içinde, farklılıkları sahiplenen, kapsayıcı bir topluluk oluşturmak için birlikte çalışmak.”
Rektör, bu çarpıcı mektubunu şu sözlerle tamamlıyor: “Bugün, her zamankinden daha fazla, inancımız şu cümlede saklı: Korkusuz ve sınırsız hakikat arayışı insanlığı özgürleştirir.”
Üniversite, hükümetin taleplerini yalnızca bir Ivy League kurumuna yönelik bir müdahale olarak değil, aynı zamanda Amerikan üniversitelerine Yüksek Mahkeme tarafından uzun süredir tanınan özerkliğe yöneltilmiş bir tehdit olarak değerlendiriyor. Ivy League, Amerika’nın en seçkin sekiz üniversitesinin oluşturduğu bir grup. Harvard, Yale, Princeton gibi okulların yer aldığı bu topluluk, yalnızca akademik başarı değil; aynı zamanda güç,........
© Perspektif
