Terörsüz Türkiye Süreci ve Diasporadaki Yansımaları – II: Kürtlerin Algısı
Diasporanın Türkiye merkezli siyasal süreçlere verdiği tepkiler yalnızca ideolojik tercihlerle değil, uzun yıllara yayılan travma, konum kaybı korkusu veya temsil ilişkileriyle şekillenmekte, Almanya’daki Kürt diasporasında süreç; umut, ihtiyat, travma ve radikalleşme eksenlerinde muhtelif yaklaşımlar üretmektedir.
- AYDIN ENES SEYDANLIOĞLU
- 23 Aralık 2025
Yazı dizimizin ilk bölümünde, “Terörsüz Türkiye” başlığıyla somutlaşan yeni dönemin diasporadaki Türk milliyetçileri üzerindeki etkilerini ve bu kesimlerde hâkim olan halet-i ruhiyeyi mercek altına almıştık. Türkiye’nin iç sınırlarını çoktan aşarak ulusötesi bir mahiyet kazanan Kürt meselesinin diaspora boyutu da Türk milliyetçiliğinin refleksleri gibi katmanlı bir yapı arz etmektedir. Meselenin diasporadaki en görünür öznelerinden biri olan Kürt diasporası için süreç, 50 yıla yayılan göç tarihinin, kimlik inşasının ve temsil ilişkilerinin yeniden sınandığı kritik bir dönemeçtir. Dizimizin ikinci bölümünde, umut, radikalleşme, ihtiyat ve travma arasında salınan Kürt diasporasının sürece dair geliştirdiği muhtelif yaklaşımları analiz edeceğiz.
Tarihsel Gelişim
Cumhuriyet döneminin en karmaşık ve uzun soluklu sorunlarından biri olan Kürt meselesi, zaman içinde yalnızca Türkiye’nin iç sınırları içinde ele alınabilecek bir konu olmaktan çıkmıştır. Özellikle 1960’lı yıllardan itibaren Almanya’ya yönelen işgücü göçü, bu meselenin ulusötesi bir boyut kazanmasında önemli bir rol oynamıştır. Türkiye’de yaşanan toplumsal, siyasal ve ekonomik dönüşümlerin bir sonucu olarak ortaya çıkan bu göç hareketi, Almanya’yı Kürt meselesinin Türkiye dışındaki en erken ve en görünür alanlarından biri hâline getirmiştir. Başlangıçta işgücü açığını kapatmaya yönelik bir politika çerçevesinde şekillenen bu süreç, zamanla Kürt kimliğinin diaspora koşullarında yeniden tanımlanmasına ve siyasal bir içerik kazanmasına zemin hazırlamıştır.
1960’lı yılların başında Almanya’ya giden ilk işçi grupları, göç kararlarını büyük ölçüde ekonomik nedenlerle almış olsa da, geldikleri bölgelerin toplumsal ve siyasal sorunlarını da beraberlerinde taşımışlardır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan gelen Kürt işçiler, göçün ilk dönemlerinde örgütlü ve görünür bir topluluk niteliği taşımamaktaydılar. Daha çok bireysel uyum süreçlerine odaklanmışlardır. Ancak Almanya’da karşılaşılan görece özgür siyasal ortam ile Türkiye’de giderek artan gerilim, zaman içinde bu topluluğun kimlik temelli bir tavır geliştirmesine yol açmıştır. 1973 yılında yürürlüğe giren Aile Birleşimi Yasası, bireysel işçi göçünü aşan kalıcı bir yerleşim sürecini mümkün kılmış ve Kürtlerin Almanya’da istikrarlı bir nüfus oluşturmasını sağlamıştır. Bu gelişme, Kürt meselesinin ilk kez Türkiye sınırları dışında toplumsal ve siyasal bir gerçeklik olarak görünürlük kazanmasına katkı sağlamıştır.
1970’li ve 1980’li yıllar boyunca Almanya’daki Kürt topluluğu, Türkiye’de yaşanan siyasal krizlerin etkisiyle giderek daha belirgin ve politize bir yapıya dönüşmüştür. 12 Eylül 1980 askerî darbesi sonrasında Almanya’ya yönelen siyasal sığınma başvuruları, diasporanın yapısını da önemli ölçüde değiştirmiştir. Bu dönemde diaspora, yalnızca kültürel bağların korunduğu bir alan olmaktan çıkmış, siyasal faaliyetlerin de yürütüldüğü bir mekâna dönüşmüştür. KOMKAR gibi dernekler aracılığıyla Kürtler daha örgütlü bir yapıya kavuşmuş. 1984 yılında terör örgütü PKK’nın Avrupa’daki çatı yapılanması olan FEYKA Kurdistan’ın kurulmasıyla birlikte Almanya’daki birçok dernek örgütün etkisi altına girmiştir. 1980’lerin sonuna gelindiğinde Kürt diasporası Almanya’da hem nüfus hem de siyasal görünürlük açısından daha güçlü bir konuma ulaşmıştır. PKK ise protesto ve şiddet eylemleriyle kamuoyunda daha sık gündeme gelmiştir.
1993 yılında PKK ve bağlantılı kuruluşların Almanya’da terör faaliyetleri sebebiyle yasaklanması, örgütün diaspora içindeki faaliyetlerini sona erdirmemiştir. PKK, farklı adlar altında kurulan yeni yapılar aracılığıyla varlığını sürdürmüştür. Özellikle finansal ve örgütsel ilişkilerini korumaya odaklanmıştır. 1996’dan itibaren terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın Avrupa için daha uzlaşmacı bir söylem benimsemesi, Almanya ile ilişkilerde şiddetten uzak bir çizgi arayışını beraberinde getirmiştir. Bu süreçte, 1998 yılında Federal Savcılık PKK’yı terör örgütü değil, suç örgütü olarak değerlendirmiştir. Ancak Öcalan’ın 1999 yılında yakalanmasının ardından Avrupa genelinde protesto ve şiddet eylemlerinde yeniden artış yaşanmıştır. 2 Mayıs 2002’de Avrupa Birliği’nin PKK’yı yeniden terör örgütleri listesine almasıyla birlikte Almanya’da da örgüte yönelik yaklaşım sertleşmiş, diaspora içindeki faaliyetler ve protesto gösterileri yeniden gündeme gelmiştir. Buna rağmen Kürt topluluğu, Almanya’daki kültürel ve siyasal varlıklarını sürdürmeye devam etmiştir.
Almanya’daki Kürt göçü üzerine yapılan çalışmalar, bu topluluğun göç sürecinde yalnızca ekonomik gerekçelerle değil,........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin