menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Cemre Yoldaş yazdı:  GÜN IŞIĞI SOYGUNU

4 0
26.07.2024

Dante “Cehennemin karanlık derinliklerine güneşin aydınlatıcı ışığı asla ulaşmaz” demiştir. Peki, insanlar güneşin aydınlatıcı ışığından bu dünyada mahrum bırakılırsa?

1696 yılının İngiltere’sinde hükümet artan eşitsizliğin ve zenginliğin önüne geçmek için vergilendirebilecekleri yeni bir şey arıyordu. İşte o an akıllarına vergi alabilecekleri yeni bir kaynak geldi: Pencereler.

Hükümete göre bir evdeki pencere sayısı o evin ihtişamını ve zenginliğini gösteren önemli bir göstergeydi. Çünkü ev ne kadar büyükse o kadar penceresi olması gerekirdi. Bu yüzden 10 tane pencereden az penceresi olan evler 2 şilin ev vergisi ödeyecek, 10 taneden daha fazla pencereye sahip olan evler ise pencere sayısına paralel şekilde artacak vergilere tabi tutulacaktı. Bu şekilde daha az pencereli evlerde yaşama olasılığı yüksek olan yoksullar teoride daha az vergi ödeyeceklerdi. Ancak bu hesaplama tersine bir etki yarattı ve eşitsizliğin daha da artmasına neden oldu. Adam Smith bu durumu söyle anlatmıştır: “Bir taşra kasabasında on sterlin kiralık bir ev, bazen Londra’daki beş yüz sterlin bir evden daha fazla pencereye sahip olabilir ve ilkinin sakini, ikincisinden çok daha fakir bir adam olsa da pencere vergisi düzenlendiğinde, daha fakir olan kişiler zenginlere göre devlete daha fazla destek katkısında bulunmaktadırlar.” Smith’in bahsettiği konu dışında eşitsizliği artıran başka bir konu daha gündeme gelmişti. Kasaba ve şehirlerde yaşayan işçi sınıfının bireysel evlerde yaşaması alışıldık bir durum değildi. Açmak gerekirse işçi sınıfının birçoğu tek konut olarak kabul edilen bu nedenle de ağır pencere vergisi değerlendirmelerine tabi olan büyük evlerin kiralık odalarında yaşarlardı. Vergiye tabi olan kişi evin sahibi olan kişilerdi ve onlar da bu vergiyi ödememek için bir yol bulmaya çalıştılar. Buldukları yol ise işçilerin ya da evdeki yardımcılarının yaşadığı odalardaki pencereleri sıkı sıkıya kapatmak oldu. Bunu da pencereleri duvarlarla örerek yaptılar. Mevzuatta pencere tanımı yeterli bir şekilde yapılmamıştı bu yüzden duvardaki en ufak havalandırma delikleri bile pencere olarak sayılıp vergilendirilebiliyordu. Bu yüzden ev sahipleri en ufak delik kalmayacak şekilde odalardaki tüm ışık ve hava alan yerleri kapatmışlardı.

Zengin ev sahipleri bununla yetinmedi, pencere vergisini oda kiralarını arttırmak için bahane olarak kullandılar. Pencere vergisinden dolayı kiracılar yaşam alanlarındaki yetersiz havalandırma ve güneş ışığından dolayı hem acı çektiler hem de daha yüksek kiralar ödemek zorunda bırakıldılar.

Peki, bu vergiler hükümete yeter miydi? Yetmedi… 1766 yapılan değişiklikle yüksek vergili evlerde 10 tane olan pencere sayısı 7’ye indirildi. Evlerinde 7 ve üzerinde pencereye sahip olanlar çok daha yüksek vergiler ödeyecekti. Bu durum sağlıksız yaşam koşullarının ve kiraların daha da artmasına sebep oldu.

Pencere vergisi, yalnızca ekonomik eşitsizlikleri artırmakla kalmadı, aynı zamanda halk sağlığı üzerinde ciddi olumsuz etkiler yarattı. Yetersiz havalandırma ve güneş ışığı eksikliği, tifüs, çiçek ve kolera gibi hastalıkların yayılmasına neden oldu. Işık eksikliği ayrıca, büyümeyi engelleyen B vitamini eksikliğine yol açtı ve Fransızların ‘İngiliz hastalığı’ olarak adlandırdığı raşitizmin yayılmasına sebep oldu. 1845 yılında Sunderland tarafından yayınlanan raporda vergi ödememek için kapatılan sayısız pencere birçok hastalığın ve ölümün birincil sebebi olduğu saptandı.

1696 yılında uygulanmaya konan, 1766 yılında yenilenen ve kötü bir üne sahip vergi ancak hemen kalkmadı. 155 yıl sonra tarihler 1851 yılını........

© Para Analiz


Get it on Google Play