“Şimdi Maliye Nazırı büsbütün keyifli, limonatası elinde, Ulah Beyi Kantemir'in notalı musiki kitabını, Necip Paşa Kütüphanesi'nin Hamparsum notalı beste Mecmua'larını anlatıyordu.”

“Kantemir” isminde biraz duralım. Dimitri Kantemir’i tanımak için iki yol var. Keyifli ve müzikal yol burada.

Video’ya giderseniz, “ESTAMBUL. Dimitrie Cantemir: "El libro de la ciencia de la música" - Concierto de Jordi Savall” notunu göreceksiniz.

Diğer yol ise Wikipedia ve İslam Ansiklopedisi’nde Kantemir maddesini okumak. Orada işler çatallanıyor. Bildiğiniz tarih, siyaset şeyleri, “aldım verdim ben seni yendim” oyunları.

Resmi tarih’in “Osmanlı’yı sattı” dediği bir şahsiyetin, Osmanlı Maliye Nazırı tarafından keyifle yadedilmesi ilginç. Sanıyorum Kuntay, bir önceki yazıda değindiğim, Marx’ın arkadaşı olan Burckle ismini çaktırmadan kitabın satırları arasına sıkıştırdığı gibi, Maliye Nazırın’ın resmi tarihe ters bu tavrını aktarması da ilginç. Aklıma başka ilginçlikler de geliyor. Mesela şu alıntı gibi:

“Adnan nihayet bir katip buldu: Erkanıharp Müşiri'nin yalısındaki Vekilharç Salih! (…) Salih işsizdi. Şimdi gelmiş, çenesinde bir kaymakam sakalıyla Adnan'ın karşısında duruyordu. (…) Sakalına Adnan'ın bakıp durduğunu görünce, "Katibiniz olursam kısaltırım" dedi; "Kürdistan'da memeyi geçmeyen sakalla insan kaymakamlık edemiyor beyefendi!"

Roman 1938’de yayınlanmış. Dikkatinizi çekerim. Sizi güdülemek, etkilemek istemiyorum ama bir de şu var:

“Eski Tunceli mebusu CHP eski Gnl. Sek. Necmeddin Sahir Sılan”a soruyorlar: “Atatürk, zamanında millete ihanet etmemiş bütün şair ve yazarları mebus yaparak Meclis’e aldı. Acaba Mithat Cemal’i neden yapmadı. Bir mahzur mu vardı?”

Sılan:“…Bu soru hala bazı zihinleri kurcalar durur. Hatta birgün dayanamayarak Memduh Şevket Esendal’a sormuşumdur. ‘Beyefendi, pek çok şair parlamentoya girdiği halde Gazi’nin onun şiirini kürsüden okumak şerefine eren bu şairin nesi var ki Meclis’e giremiyor?! Esendal; çok kısa ve soğuk bir cevap verdi: ‘Talebi yoktur efendim.’”

*

Devam edeyim kitaplar, kütüphaneler, yazarlar bahsine.

(Macide) “Erkeksiz kaldığı zaman çok okurdu. Zaten o, Sofular Mahallesi'nde Manakyan Tiyatrosu'na giden ve roman okuyan kadındır. Bugün sabahtan beri La Daıne aux Camelias 'ın Türkçe'sini okuyordu. Odanın havasını tavana kadar beyaz yapan çıplak topuklanyla kitabın üstüne yüzü koyun kapanmıştı. Beyaz duvarlara çöken akşam karanlığını görmemek için bumunu sayfaya dayamış, Marguerite Gautier'yi koşarak okuyordu. Sokak kapısını duymadı: Yalnız Senih Efendi'nin odaya girdiğini sezdi. Başını kitaptaki Arınand Duval'den kaldırmadı. Üç aydan beri erkek bulamadığı için zaten kocasına düşmandı. Evinin, fırınının tapularını yırtıp Senih Efendi'nin suratma atmak, elinde La Dame aux Camelias ile sokağa fırlamak, mahalleye haykırmak istiyordu: "Orospuyum, fakat bu kitapta yeri olan gibi! .. "

*

“Rambert, istenilen paranın ne kadar olduğunu Nuri Bey'den, o da Nazır'dan sordu: Nazır, küçük diline dolanan bir sesle cevap verdi: "Beş yüz lira!" Nuri Bey sakalına kadar sapsarı oldu. O gün devlet hazinesinde beş yüz lira yoktu; Osmanlı İmparatorluğu altı yüz senelik sakalıyla dileniyordu.” (Rambart'in “Notes et impressions de Turquie” adındaki kitabından, sahife: 169)

*

“… Hidayet bir hükümdarın profiliyle dinledi; sonra burnundan inen sesle, "Evet, malum! Bu İngiliz lordu Oğluma Mektuplarım ismindeki kitabın sahibidir! Montesquieu'nün de dostudur!" dedi. Hidayet bu güzel tesadüfe seviniyordu: Bu İngiliz lordunu ona daha dün, Süleyman Larousse'tan okumuştu.” (Lord Chesterfield)

*

Nasıl yorumlayacağımı bilmediğim bir cümle var romanda: (Bohçacı, Tekirdağlı Cemile Hanım) “Başın bekaretini bozan kitap, mektep gibi şeylerin üstünde kalan tabii kafasıyla herkese hakimdi.”

Yakın zamanda, iktidar kanadından bazı kişiler, okumuşa sövüp cehalete övgü düzdüler. Kuntay’da aynı frekanstan konuşuyor diyemem. Ayrıca sanmam. Fakat okumanın zararlı bir eylem olduğuna dair bu düşünce nedir, bilemedim.

*

(Şark Alimi Emiri Efendi) “Abdülhamit devrinde defterdar olduğu halde hırsız degildi; namuslu parasıyla eski kitap topluyordu, memlekete bir kütüphane bırakacaktı. Ve bu yazma kitapları görünmeyen köşelerden çekerken mazinin tozları üstüne döküldükçe eski elbisesi eski bir din kadar güzelleşirdi.”

*

“Adnan Mermer Yalı'nın loş ihtişamında her hafta daha güzelleşen Belkıs'tan, bu akşam, Abdülhamit'e daha artan garazla döndü. Aksaray'daki evinde, petrol lambasının mavi abajuru altında romanına eğildi. Yıllardan beri bitmeyen bu kitap Adnan'ın kibirlerinden biriydi. Eseri bitmedikçe bir romanını yedi yılda yazan Fransız müellifine benziyordu. Halbuki Flaubert'le Adnan'ın eserleri, o çok, bu az çalıştığı için, senelerce sürmüştü.”

Bir kitaplık, kütüphane detayı

“Bu kütüphane Mermer Yalı'dan Nişantaşı'ndaki konağa Belkıs'ın getirdiği tek eşya idi. (…) İlk sahibi asılan, son sahibi sürülen bu kan renkli maun kütüphane, Adnan'daki gizli felaket korkusunu göğsünün içinde umacı haline koydu. Eve getirttiğine, kitapları yerleştirmek istediğine pişman oldu. Fakat bunu Belkıs'a söylemedi. Dinlerin cehennemlerinden korkmayan adam bu tahtadan nasıl korkardı? Skanavi'nin Fransa'dan getirttiği antika kütüphaneyi Belkıs'a karşı zorla sevdi. Fakat birdenbire Vekilharç Salih'ten Cenyo'da dinlediği şeyleri hatırladı: Belkıs'ın dedesi Rum'du. Bu kütüphane sahibinin bahçıvanının çırağı idi. Ve Adnan Belkıs'ın büyük babası olan Rum'a o kadar daldı ki, odaya giren uşağı görmedi.”

Herkül Millas, “Türk Romanı ve Öteki" Ulusal Kimlikte Yunan İmajı (Sabancı Yyn) adlı kitabında Üç İstanbul romanına da değinir:

(Romanda) “…Rumlar hep hoş olmayan kimselerdir; ama daha ilginci, hoş olmayan kimselerin de Rumluk'la ilişkilendirilmeleridir. Uranya randevu evi işletir, " namuzsuz" Tevfik hoca Rum fahişe Filareti ile evlenir, Polikseni Moiz'in metresidir, dejenere bir tip olan Cevat'ın dedesinin de Rum olduğu ortaya çıkar; Moiz'in evindeki cariye kılıklı dört hizmetçi de Rum'dur. Olumsuz bir tip olan ve sonunda intihar eden Belkıs'ın büyük babasının da Rum olduğu en sonunda ortaya çıkar.”

Yukardaki çalışmanın arka planı şöye : “Toplam 511 cilt edebiyat yapıtının incelendiği araştırmamızın temelini 118 Osmanlı/Türk yazarının, 1870 ile 1998 yılları arasında yayımlamış olduğu 449 kitap oluşturur Bu kitapların 346'sı roman, 71'i öykü kitabı ve 32'si anı, gezi notları, fıkra kitabı vb. dır.”

Selam sevgi ile



QOSHE - Üç İstanbul romanında kitaplar, kütüphaneler ve yazarlar - İlhami Algör
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Üç İstanbul romanında kitaplar, kütüphaneler ve yazarlar

4 0
03.02.2024

“Şimdi Maliye Nazırı büsbütün keyifli, limonatası elinde, Ulah Beyi Kantemir'in notalı musiki kitabını, Necip Paşa Kütüphanesi'nin Hamparsum notalı beste Mecmua'larını anlatıyordu.”

“Kantemir” isminde biraz duralım. Dimitri Kantemir’i tanımak için iki yol var. Keyifli ve müzikal yol burada.

Video’ya giderseniz, “ESTAMBUL. Dimitrie Cantemir: "El libro de la ciencia de la música" - Concierto de Jordi Savall” notunu göreceksiniz.

Diğer yol ise Wikipedia ve İslam Ansiklopedisi’nde Kantemir maddesini okumak. Orada işler çatallanıyor. Bildiğiniz tarih, siyaset şeyleri, “aldım verdim ben seni yendim” oyunları.

Resmi tarih’in “Osmanlı’yı sattı” dediği bir şahsiyetin, Osmanlı Maliye Nazırı tarafından keyifle yadedilmesi ilginç. Sanıyorum Kuntay, bir önceki yazıda değindiğim, Marx’ın arkadaşı olan Burckle ismini çaktırmadan kitabın satırları arasına sıkıştırdığı gibi, Maliye Nazırın’ın resmi tarihe ters bu tavrını aktarması da ilginç. Aklıma başka ilginçlikler de geliyor. Mesela şu alıntı gibi:

“Adnan nihayet bir katip buldu: Erkanıharp Müşiri'nin yalısındaki Vekilharç Salih! (…) Salih işsizdi. Şimdi gelmiş, çenesinde bir kaymakam sakalıyla Adnan'ın karşısında duruyordu. (…) Sakalına Adnan'ın bakıp durduğunu görünce, "Katibiniz olursam kısaltırım" dedi; "Kürdistan'da memeyi geçmeyen sakalla insan kaymakamlık edemiyor beyefendi!"

Roman 1938’de yayınlanmış. Dikkatinizi çekerim. Sizi güdülemek, etkilemek istemiyorum ama bir de şu var:

“Eski Tunceli mebusu CHP eski Gnl. Sek. Necmeddin Sahir Sılan”a soruyorlar: “Atatürk, zamanında millete ihanet etmemiş bütün şair ve yazarları mebus yaparak Meclis’e aldı. Acaba Mithat Cemal’i neden yapmadı. Bir mahzur mu vardı?”

Sılan:“…Bu soru hala bazı zihinleri kurcalar durur. Hatta birgün dayanamayarak Memduh Şevket Esendal’a sormuşumdur. ‘Beyefendi, pek çok şair parlamentoya girdiği halde Gazi’nin onun şiirini kürsüden okumak şerefine eren bu şairin nesi var ki Meclis’e giremiyor?! Esendal; çok kısa ve soğuk bir cevap verdi: ‘Talebi yoktur efendim.’”

Devam edeyim kitaplar, kütüphaneler, yazarlar bahsine.

(Macide) “Erkeksiz........

© P24


Get it on Google Play