menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Afrika’da bir gönüllünün notları 2.bölüm: “Bir kıtaya değil, bir gerçeğe yolculuk”

16 14
yesterday

Sevgili okur,

İstanbul’da kışın kendini göstermekte pek nazlandığı Aralık günlerinde, Afrika notlarımın devamı için oturdum bilgisayar başına.

Yeni yıl heyecanı, eski yılın kapanması gereken işleri derken bu yazı benim için çok güzel bir soluklanma oldu, umarım okurken sizi de Gambiya günlerime götürebilirim.

Saat 05.20’de uyandığınızı hayal edin. Ama öyle bir zindelik ve dinlenmişlik hissi var ki, sanırsınız öğleye kadar uyumuşsunuz. İşte Afrika’da azıcık uykuyla bile kendinizi müthiş enerjik, zinde ve mutlu hissediyorsunuz. Sebebini çok uzun düşünmeyin, bol oksijen. Mavi ışığa maruziyet yok, doğa ile iç ile geçen zaman. Açık hava, ve elbette ki gönüllü olmanın bünyemizde salgıladığı enforfin.

Gece uyurken barakanın (yani otel odamızın) damında garip tıkırtılar, anlamlandıramadığım sesler duymuştum. Ne rüzgara, ne de bir böceğe yoramayacağımız türden. Oda arkadaşıma “Sen de gece duydun mu sesleri” diyorum, gülüşüyle birlikte cevap geliyor: “Maymunlardı onlar”

Şafak sökerken dışarıdan odamıza öyle çok kuş sesi geliyor ki ve tuhaf olan hiçbiri tanıdık değil. Ne çocukluğumuzun “cik cik” leri, ne köy sabahlarının dinginliği. Bazıları uzun nameli, bazıları tok bir nefes gibi, bazen kesik kesik bazen yükselen bir çığlık gibi keskin ve şaşırtıcı. Zaman Afrika’da farklı akıyor, günleri çok uzun ve verimli kullanıyorsunuz.

Sabah gözümüzü açınca hemen Gambiya Nehri kıyısına inip akşamın dingin sessizliğinin, sabahın bereketli ve canlı havasına bırakmasına tanıklık ederek başladı Afrika sabahları. Her sabah 06.30 da ekibimiz aynı sofra etrafında toplaşarak başladı güne. Nasıl ki kültürümüzde aile sofrada bir araya gelirse, Türk ekibinin de yazısız ve sessiz bir kuralı gibiydi masa etrafında buluşmalarımız.

Hastanedeyken bile bu yazısız ve daha önce hiç konuşmadığımız kuralın, geleneklerimize bağlılık gibi kendinden işleyen bir akışla nihayet bulması da çok güzeldi. Öğle yemeği için kimse bireysel müsatliğini düşünmedi, herkes topluca bir araya gelip konservelerimizi açacağımız bir an kolladı. Ailenin masa etrafında toplaşmasını ilgiyle izleyen Afrikalı hastane çalışanlarını da her zaman masamıza davet ettik, mutlulukla katıldılar. Özellikle ilk kez tattıkları barbunya pilaki konservesini çok beğendiler.

SÜRPRİZ ZİYARET

Bansang Hastanesindeki 3.günümüzde bizi tatlı bir telaşa sürükleyen, kalplerimizi bir başka çarptıran haber aldık ansızın. Hani ilk yazımda size havaalanından, kırsalda çalışacağımız hastaneye 5 buçuk saatlik zorlu bir karayolu ile geldiğimizi yazmıştım ya. İşte Gambiya Büyükelçimiz Sayın Fahri Türker Oba, Tika Koordinatörü Ali Kerim Bey ile birlikte bu uzun ve meşakkatli yolu bizim için kat ederek, gönüllü olarak çalıştığımız Bansang Hastanesinde bizi ziyarete geldi.

Sayın Büyükelçimizi size nasıl anlatabilirim? Bürokrasinin ciddiyetle bezeli gri perdesini, zarafet ve içtenlik dolu bir iletişim diliyle değiştirmiş, sımsıcak bir yüz görmüştüm karşımda. Ekibimizdeki herkesle tek tek sohbet etmeye azami özen gösteren, hepimizin öyküsünü, ailesini, yaptığımız işleri merakla sorgulayan çok güçlü ve zarafet dolu bir lider........

© Muhalif