Ayasofya Neden Yeniden Restorasyonda? Tarih Boyunca Bitmeyen Bir Onarım Hikâyesi
Son birkaç gün içinde gözüm yine Ayasofya‑i Kebir Camii‑i Şerifi’nin kubbesindeki iskelelere takıldı. Bu görünümler bana, “bir kez daha” değil, “kaçıncı kez” diye sorulması gereken bir soru getirdi: Bu yapı neden sürekli olarak restorasyon sürecinde?
Ayasofya, MS 537’de imparator Justinianus I tarafından kilise olarak tamamlandığında mimarisiyle dönemin ötesindeydi. Ancak o günden bu yana savaşlar, yangınlar, depremler, zamanın yıpratması derken yapı sürekli müdahale gerektirdi. Örneğin 14. yüzyılın ortalarında bir kısmı çöktü. Osmanlı devrinde de, özellikle Mimar Sinan tarafından yapılan güçlendirmeler sayesinde uzun süre ayakta kaldı.
Bugün yine restorasyondayız. Ama aklım biraz “geçmişte görülen hatalar tekrarlanır mı?” sorusunda duruyor. Çünkü mesela Selimiye Camii restorasyonunu biliyoruz — orada yapılan müdahaleler ağır eleştirilere konu olmuştu. Gerek malzeme seçimi, gerek örnekliğe sadakat konusunda. (Bu bağlamda Ayasofya’daki restorasyonun “aynı kötü senaryoyu” yaşatmamasını umut ediyorum.)
Güçlendirme, depreme hazırlık, dış kaplamaların yenilenmesi… Bugünkü işler teknik olarak daha gelişmiş olabilir. Ama aynı zamanda sorumluluğu daha büyük: çünkü Ayasofya sadece bir cami ya da müze değil, bir miras. Ve bu mirasın her taşında, her mozaik arasında geçmişin izi var.
Sonuç olarak,Ayasofya için “restorasyon” kelimesi sadece bakım işi değil — bir çeşit koruma, bir çeşit hatırlama işi. Bu kez yapılanların, hatırlananların, gelecek için yapılması gerekenlerin üstüne koyulmasını dilerim.
Ben içeri girince önce başımı kaldırıyorum:
Kubbenin eteklerinde, pandantiflerde o altı kanatlı melek tasvirleri, yani serafimler var. Yüzyıllarca yüzleri sıvayla kapalı kalmış, 19. yüzyılda Fossati’ler sırasında görülmüş, sonra yakın dönemde yine açığa çıkarıldılar; kubbeyi taşıyan o dört........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Rachel Marsden