menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

KULLUK EN BÜYÜK MAKAMDIR

6 0
latest

KULLUK EN BÜYÜK MAKAMDIR

Kul/abd” sıfatı insân için en büyük mânevî mertebedir. Bunun en güzel örneği şehâdet cümlesinin sonunda söylediğimiz “abduhu ve resûluhu” ifâdesidir. Dikkat edilirse burada “kulluk” resullüğün önüne geçirilmiştir. Yani önce kulluk vurgulanmıştır. Kul, Allah karşısında “hiçliğini” idrâk etmiş, O’nun irâdesine bir köle gibi teslim olmuş, her eylemini “ihlâs” ile sadece O’na özgülemiş insândır. Bu gerçeklik Fatiha Sûresi’nden “yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım dileriz[1] ifâdesiyle duâlaşmıştır. Böyle olduğu içindir ki mânevî yürüyüşün/yükselişin habercisi olan İsrâ/1. âyette bu yolculuğa çıkarılan kişiden “kulumuz” diye bahsedilmiştir.[2] Kısaca bir insân için en büyük mutluluk Allah’ın kendisine “kulum” diye seslenmesidir.

İşte bu mutluluğu yaşayan/duyan insânlardan biri de Hz. Nûh’tur. Hz. Nûh, Allah’ın seçtiği peygamber arasındadır ve Kur’ân’da onun kavmiyle yaptığı tevhid mücadelesi en geniş şekliyle Hûd/25-48. âyetleri arasında anlatılmaktadır. Bu âyetlerde Hz. Nûh’un tüm çabalarına rağmen şirk düşüncesini benimsemiş olan kavmini doğru yola eriştirememiştir. Acıklı bir günün azabıyla uyardığı kavmi, onu yalancılıkla suçlamış, sonunda da ona şöyle seslenmiştir: “Ey Nûh, bizimle çok tartıştın, tartışmayı [gereksiz yere] fazla uzattın” dediler, “eğer doğru sözlü kimselerdensen artık getir şu bizi tehdit edip durduğun şeyi![3] Hz. Nûh ise kavminin bu sözlerine karşılık şunları söylemiştir: “Eğer dilerse, onu size ancak Allah getirebilir ve siz de yakanızı kurtaramazsınız: çünkü size öğüt vermek istesem de, eğer Allah sizin azgınlık içinde kalmanızı dilemişse, benim öğüdümün size hiçbir yararı olmaz. Rabbiniz O’dur ve hepiniz er geç O’na döneceksiniz.[4]

Kamer/9. âyeti de Hz. Nûh’un kavmiyle olan ilişkisinin farklı bir yönüne değinmektedir: “Bunlardan [şimdi yeniden dirilmeyi inkâr edenlerden] önce Nûh’un kavmi de o’nu yalanlamıştı; onlar kulumuzu yalanlamışlar ve ‘O, bir delidir!’ demişlerdi, (ve bundan dolayı) o kovulup defedilmişti.”[5] Görüldüğü gibi bu âyette kavmi tarafından yalanlanan Hz. Nûh’a Allah “kulumuz” diye seslenmektedir. Bu ifâdenin bir anlamı da peygamber de olsa Hz. Nûh’un, getirdiği vahyin ilkelerine/kurallarına uymak ve gereğini yerine getirmek sorumluluğunun bulunduğunu anlatmak içindir. Dikkat çeken bir başka husus da kavminin Hz. Nûh’u “delilik/mecnunluk” ile isimlendirmeleridir. Böyle bir yakıştırmanın nedeni Hz. Nûh’un cinlerle/şeytanlarla yâni bir anlamda görünmeyen varlıklarla ilişkisi olduğunu ve bilgilerini/ilhâmını onlardan aldığı yönünde bir algı oluşturmaya yöneliktir. Bu hakaret ve aşağılamanın aynısı Hz. Peygamber’e de yapılmış ve Kalem/2. âyette Allah onların bu iftiraların reddetmiştir. Bu âyetten genel anlamda çıkarmamız gereken bir başka sonuç da toplumun çoğunluğu tarafından hor/hakir/mecnun görülen bazı insânların Allah’ın “kulumuz” sözünün muhatabı olabileceğini unutmamaktır.

Âyetin son ifâdesi olan “vezducir” kelimesi Hz. Nûh’un kavmi tarafından tebliğ görevinden ezâ ve cefâ edilerek, zorlanarak engellendiğine, vazgeçirildiğine işâret etmektedir. Kısacası Hz. Nûh, baskı altına alınıp peygamberlik görevini yapmasına izin verilmemiştir. Bir başka âyet ise bu baskının ve tehdidin boyutu şöyle verilmektedir: “Ey Nûh! Eğer (bu........

© Mir'at Haber