Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan isteğim
Caminin avlusunun dışında duvara bitişik bir yerde bir sandalye, bir masa, bir oturan adam ve onu gölgeleyen şemsiyeden büyük bir çadır gölgelik.
Gölgeliğin bir yerinde “… Şehir Müftülüğü” yazar.
Yaklaştım, selam verdim ve sordum, “Ne bu?”
Cevap, “Kutlu Doğum Haftası da ondan.”
“Masanın üzerinde dağıtılacak veya satılacak kitap yok, tanıtım broşürü yok, görüntülü veya sesli konuşma yok” dedim,
Cevap, “Bana otur dediler, oturuyorum.”
“Geçen Cuma günü okunan hutbeyi, on binlerce çoğaltsanız da onu dağıtsaydınız” dedim ama onun yapabileceği bir şey yok.
Yıllar öncesinde imamlık ve vaizlik yaparken, keşke bir alet yapılsa, caminin veya konferans salonunun kapısına takılsa ve çıkan her kişinin o bir saatlik zaman içinde konuşulanlardan aklında kalanı o alet alıverse de ben onları yeniden dinlesem veya okusam diye hayal ederdim.
Onları okumak veya dinlemek beni de yetiştirir.
Çünkü ağzımızdan çıkan bizim yorumumuzdur.
Her terceme, tefsir veya şerh, onu yapanın yorumundan kurtulamaz.
Onu dinleyen yüzlerce veya binlerce cemaatin yüzlerce veya binlerce yorumunu da görmüş olurum ve ufkumu genişletirim........
© Milli Gazete
visit website