Kelimeler iz sürer
Bir yazıyı, Gaziantep’in’nın taş evlerinde dokunan ipek bir kumaş gibi hayal edelim: Dokununca sert, bakınca yumuşak. Ya ilmiklerin arasına ruhunuzu işlersiniz ya da kumaş, bir sandığın dibinde solup gider. Samimiyetin sırrı, ipliğin gerilimindedir; ne fazla sıkı, ne fazla gevşek… Gerçek edebiyat, insanın içindeki çelişkileri işlemekle başlar.
Tılsımlı yazar, Tomris Uyar’ın “İpek ve Bakır”ını düşünün. Öyküdeki kadın, bir akşamüstü pencereden sarkan sardunyaları sularken, aslında kendi tutsaklığını besliyordu. Toprak saksıdaki çatlak, evliliğin sessiz çatlağıydı. Uyar, okura “mutluluk” vaat etmedi; sadece bir kadının elindeki sulama kabının titreyişini gösterdi. Çünkü edebiyat, hayatın kırık yerlerine tutulan aynadır. Bu ayna, bazen acıtır; ama asla yalan söylemez.
Hüzün dokuyucusu, Behçet Necatigil’in “Evler”i, bir apartmanın beşinci katındaki çocuğun camdan sarkıttığı ipe bağlı mektuplarla doludur. O mektuplar hiçbir zaman yere düşmedi, çünkü Necatigil’in kelimeleri, okurun zihninde sonsuza dek asılı kaldı. Bir şiir, ancak okur onu tamamladığında biter. Tıpkı Anadolu’da bir ninenin anlattığı masalın, her dinleyende başka bir........
© Milat
