Geleceği öngörebilme hakkı
Gözümüzü bir saniyeliğine ayırdığımızda, dünyanın ritmini kaçırdığımızı sandığımız bir çağdayız. O camgöbeği ekrandaki her 'son dakika' bildirimi, bir önceki felaketin enkazını siliyor. Ekonomi, siyaset, hukuk. Hepsi, kuralları maç sırasında değişen bir oyunun uğultusuna döndü. İnsanın en temel hakkı elinden alındı: Yarını öngörebilme.
Peki ya biz, gözümüzü o ekrandan bir saniye ayırınca gerçekten neyi kaçırıyoruz: dünyayı mı, yoksa kendimizi mi?
Ya da bir dakika durun. Ekran kapandığında, elimizde ne kalıyor daha doğru sanki?
Elimize, o gürültüden çok daha kadim, çok daha ağır bir şey kalıyor. Önce maddi kültür kalıyor. Köklerimizden söküldüğümüzü sandığımız anda, bir zanaatkârın çamuru parmaklarının arasında hissetmesi, toprağa sabırla şekil vermesidir o. Pikselin soğuk klonlamasının aksine, o yüzbinlerce yılın kas hafızası, binlerce yıldır değişmeyen bir kimyayı, bir inşa etme eyleminin öngörülebilir hazzını hatırlatır. Bu, unutmaya ve unutulmaya direnen bir değerdir.
Geçen hafta bir çömlek simyacısını izledim. Belki yetmişindeydi. Elleri kırmızı çamurun içindeydi; atölyeye ise sahilden vuran yosun kokusu bir ilham gibi dolmuştu. Odunları asırlık fırına sürerken, tornasının başında, adeta yıllara meydan okuyordu. Tornayı açmadan önce toprağı avuçlarında ısıttı. "Toprak soğuksa dinlemez," dedi. Tornanın dönmeye başlamasıyla, dışarıdaki dalga sesine karışan o hafif uğultu... Sanki zamanın kendisi ağır ağır dönüyordu. O an düşündüm; o sırada ekranda akan milyon haberden biri bile bu kadar yalın, bu kadar........© Milat





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
John Nosta
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein