menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

SDG’nin çıkmaz sokakta kıstırılması ve çöküşe doğru giden süreç

20 0
previous day

Türkiye Cumhuriyeti, güney sınırında oluşturulmak istenen terör koridorunu, son 9 yılda gerçekleştirdiği kararlı askeri harekatlarla parçalamakla kalmamış; gelinen noktada Suriye’nin toprak bütünlüğünü esas alan "Yeni Suriye" vizyonuyla uyumlu bir diplomatik kuşatma başlatmıştır. Ankara’nın Şam yönetimiyle yürüttüğü akılcı ve sonuç odaklı koordinasyon, SDG/YPG yapılanmasını kuzeyden TSK’nın operasyonel baskısı, güneyden ise Suriye devletinin meşru egemenlik hakları arasına sıkıştırarak, örgütü tarihinin en büyük jeopolitik çıkmazına hapsetmiştir.

Bu süreçte sadece silahlı güçle değil, bölgenin asıl sahibi olan Arap aşiretlerinin uyandırılan demografik bilinci ve enerji kaynakları üzerindeki "asıl sahiplik" iddiasıyla desteklenen strateji, SDG’yi dış desteğe bağımlı bir "medya balonu"na dönüştürmüştür. Bugün sahada, kendi içindeki firarlar ve aşiret isyanlarıyla sarsılan; masada ise Türkiye ve Suriye’nin ortak iradesiyle meşruiyetini tamamen yitiren bir yapı vardır. Bu "çift taraflı kıskaç", dış güçlerin bölgedeki aparatının kaçınılmaz sonunu hazırlarken, barışçı çözümün anahtarını da bölge ülkelerinin kendi ellerine teslim etmektedir.

Peki dünyaya masum gösterilen SDG’nin kamufle edilmesi, örtülmesi süreci nasıl olmuştu? Biraz geriye giderek, hafızaları tazeleyelim:

SDG (Suriye Demokratik Güçleri) isminin ortaya çıkışı, rastgele bir askeri adlandırma değil; PKK/YPG’nin terör kimliğini uluslararası kamuoyunda gizlemek, bölgedeki Kürt ayrılıkçılığını "demokrasi" örtüsüyle makyajlamak ve ABD’nin bölgedeki varlığına yasal bir kılıf bulmak için yürütülen bir üst akıl mühendisliğidir.

Bu isimlendirme sürecinin aktörlerini ve mutfağını şu şekilde deşifre edebiliriz:

1. İsmin Mimarı: General Raymond Thomas (SOCOM)

SDG isminin "babası" bizzat ABD Özel Operasyonlar Komutanı (SOCOM) General Raymond Thomas'tır. 2017 yılında Aspen Güvenlik Forumu'nda yaptığı itiraf gibi açıklama, bu tiyatronun tüm perdesini indirmektedir.

Thomas, YPG'ye şu tavsiyeyi verdiğini bizzat anlatmıştır:

"Size kendinizi bir şekilde markalamanız (branding) gerektiğini söylemiştik. Adınızı YPG yerine başka bir şey yapın dediler. Yaklaşık bir gün sonra, adlarının 'Suriye Demokratik Güçleri' olduğunu ilan ettiler. Adlarının içine 'Demokratik' kelimesini yerleştirmeleri dahice bir hamleydi. Bu onlara bir nebze olsun itibar (meşruiyet) sağladı."

2. Amaç: Türkiye’nin "Terör" İtirazlarını Bypass Etmek

PKK’nın Suriye kolu olan YPG, Türkiye tarafından terör örgütü olarak tescilli olduğu için ABD, bu yapıya doğrudan silah ve mühimmat verirken uluslararası hukukta zorlanıyordu.

3. Brett McGurk Faktörü: Siyasi Tasarımcı

ABD’nin o dönemki DEAŞ ile Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk, bu isimlendirme sürecinin siyasi ve diplomatik koordinatörüdür. McGurk, SDG ismini kullanarak Avrupa devletlerini ve Birleşmiş Milletler mekanizmalarını, bu yapının PKK'dan farklı bir "yerel ortak" olduğuna ikna etme görevini üstlenmiştir.

4. "Tavşan'a Kaç, Tazıya Tut" Tiyatrosunun "Üniforması"

Tavşan'a Kaç, Tazıya Tut deyimiyle ifade ettiğim bu tiyatral kumpasın güncel versiyonunda SDG ismi;

Bu yazıda paylaştığım detaylı analizle, Suriye'nin kuzey ve doğusundaki askeri-politik dengeleri ve Suriye PKK’SI YPG’yi, kamuflajlı ismiyle SDG’yi Suriye’deki yapılanmasının içsel kırılganlıklarını, yazının ilerleyen kısmında görüleceği üzere, oldukça net bir çerçevede irdeliyorum. Özellikle demografik yapı ile, askeri kontrol arasındaki uyumsuzluğa yaptığım vurgu, jeopolitik açıdan kritik bir noktayı temsil etmektedir.

Bu veriler ışığında, konuyu biraz daha derinleştirmek ve Suriye PKK’sı (SDG) ’nin Çıkmaz bir sokağa sıkıştırılması ve çöküşünün nasıl mümkün olabileceğini tebarüz ettirmek üzere, askeri & siyasi bir tasavvur ile, etkisizleştirme stratejisine giden temel esasları aşağıdaki gibi ifade etmek mümkündür.

Bölgedeki karmaşanın perde arkasını ve "terörle mücadele" adı altında mafyatik emperyal devlet ABD tarafından yürütülen küresel tiyatroyu ifşa etmek adına, bu analiz hayati bir önem taşıyor. İşte "Tavşan’a Kaç, Tazıya Tut!" mottosu üzerinden bu kirli kumpası deşifre ediyorum.

Suriye sahasında bugün yaşananları anlamak için, DEAŞ’ın bir "terör örgütü" olmanın ötesinde, hangi "yaratıcı akıllar" tarafından bir jeopolitik kaldıraç olarak kullanıldığına bakmak şarttır. Eski ABD yönetimlerinin (Obama ve Clinton dönemi stratejileri) açtığı yolda, MOSSAD ve CIA’in laboratuvar ortamında geliştirdiği bir aparat olan DEAŞ; Suriye’nin tamamını İsrail’in güvenlik doktrinine uygun şekilde parçalamak için sahneye sürülmüştür. Buradaki oyunun adı tam bir "Tavşan’a Kaç, Tazıya Tut!" kumpasıdır:

ü Tavşana Kaç: Önce bölgeye DEAŞ (vekil terör) salınarak yerel halk yerinden edilmiş, kadim şehirler yakılıp yıkılarak devlet otoritesi bilinçli olarak çökertilmiştir. Bu, İsrail’in bölgedeki tek engeli olan güçlü merkezi Suriye Devleti'ni zayıflatma planının ilk aşamasıdır.

ü Tazıya Tut: Hemen ardından "kurtarıcı(!)" maskesiyle sahneye çıkan ABD ve İsrail destekli yapılar, "DEAŞ ile mücadele ediyoruz" bahanesiyle Suriye’nin en verimli enerji yataklarına ve tarım arazilerine çökmüştür. Yani bir el DEAŞ’ı " Tavşan gibi kaçırırken", diğer el SDG’yi "tazı" gibi peşine takmış, her iki elin de sahibi olan küresel güçler bölgeye yerleşmiştir.

Ø Güncel Senaryo: "DEAŞ Kartı" Yeniden mi Masada?

Bugün SDG’nin sıkıştığı her noktada Hol Kampı’ndaki DEAŞ mahkumlarını veya "DEAŞ hortluyor" propagandasını öne sürmesi, bu tiyatral oyunun son perdesidir. Asıl hedef hiçbir zaman terörle mücadele olmamıştır; asıl hedef, İsrail’in Nil’den Fırat’a uzanan "Arz-ı Mev’ud" hayalleri önündeki engelleri, Müslümanı Müslümana kırdırarak temizlemektir.

Aslında Türkiye’nin DEAŞ’la gerçekten mücadele eden tek devlet olduğunu bıkmadan – usanmadan sözlü ve yazılı beyanlarda, diplomatik / askeri mahfillerde seslendirmeye devam etmesi şarttır. Öyle ki, Türkiye’nin bekasını hedef alan hain ve kanlı Fetö Darbe girişimini atlattıktan sadece 39 gün sonra 24 Ağustos 2016’da DEAŞ’a ve yer yer de YPG’ye karşı Fırat Kalkanı Harekâtını başarıyla icra etmiştir. Sırası gelmişken, yüce milletimizin huzur ve güvenliğinin teminatı olan (bazılarını bizzat tanıma şerefine nail olduğum) başta o dönemin komutanları olan meslektaşlarımı, Komandolarımızı ve Özel Kuvvetçi kahramanlarımızı, 4 bin DEAŞ'lı teröristi göğüs göğüse muharebe ile etkisiz hâle getiren Mehmetçiklerimizi saygı ve minnetle selamlıyorum. Hem 15 Temmuz hain darbesine karşı kahramanca mücadele edenleri ve hem de Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Bahar Kalkanı, Barış Kalkanı gibi peş peşe yapılan başarılı harekatlarda şehadete kavuşanların mekânı Cennet olsun. Gazilerimizden hala tedavisi devam edenlere acil şifalar diliyorum.

SDG, bu kumpasın Suriye ayağındaki geçici bekçisidir. DEAŞ ise ihtiyaç duyulduğunda sandıktan çıkarılan, operasyon bittiğinde rafa kaldırılan bir "hayalet"........

© Milat