menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İsmail Fatih Ceylan yazdı: Kazıklı Voyvoda’yı Kara Murat’tan öğrendik

14 1
05.10.2025

TRT 1’de salı akşamları oynayan Mehmed: Fetihler Sultanı dizisi muhafazakâr kesim tarafından ilgiyle izleniyor. Gerçekten kurgusu, ritmi, zengin dekoru, kıyafetleri ve oyuncuları yönüyle son dönemlerin en başarılı tarih dizisi. Mehmed rolünü oynayan Serkan Çayoğlu başta olmak üzere pek çok usta oyuncunun performansları izleyicileri kendine çekiyor. Daha önce de Ezel’den hayranlık duyduğumuz Kenan İmirzalıoğlu’nun Fatih rolünde oynadığı, Kanal D’de yayınlanan bir dizi vardı ama tutmadı; yedinci bölümde final yaptılar. Çok ünlü isimler de olsa, bazen tutmadı mı tutmuyor.

TRT 1’deki dizinin son birkaç bölümünde Fatih Sultan Mehmet ile Kazıklı Voyvoda III. Vlad Tepeş’in kardeş gibi samimi sahneleri var. Tarihte herkesi kazığa oturtmakla meşhur olduğunu, Fatih’in onunla savaştığını bilenler muhtemelen şaşırmışlardır. Binlerce Osmanlı askerini kazıklara geçirerek yıllarca Rumeli’de terör estiren Kazıklı Voyvoda nasıl olur da Fatih’in yanına kankası gibi girebilir, kardeşiymiş gibi davranabilir? Çoğu kişi sormuştur, soranlar da oldu zaten.

Biz Kazıklı Voyvoda’yı Kara Murat macerasıyla tanımıştık. Yetmişli yıllarda Günaydın gazetesinde yeni başlayan bir çizgi romandı Kara Murat. Tarkan, Karaoğlan gibi kahramanlardan sonra bu yeni kahramanı da takip ediyorduk. Kurucusu olduğu ve Türkiye’nin birinci gazetesi yaptığı Günaydın gazetesinin birinci sayfa tasarımıyla ve manşetleriyle uğraşan Rahmi Turan, nasıl fırsat bulup yazıyorsa Kara Murat maceraları yazıyor, Abdullah Turhan resimliyordu. Kara Murat’ın ilk macerası, ağabeysini kazığa oturtarak öldüren vahşi Kazıklı Voyvoda’ya karşıydı. O yıllarda eve genelde Günaydın gazetesi alırdık, Kara Murat başlayınca macera bitinceye kadar her gün almıştım.

Hâlâ arada internette ve Facebook’ta Teksas Tommiks sayfasına girerek Kara Murat dâhil bütün çizgi romanları okurum.

Ancak yıllar geçtikçe Vlad Tepeş’in sadece Kazıklı Voyvoda değil, aynı zamanda bir vampir olduğunu öğrendim. O yılların Avrupası onun vampir olduğuna inanıyordu. Kazıklı Voyvoda yüzyıllar sonra vampir romanlarına ve filmlerine esin kaynağı oldu.

Bu konuda bilgi sahibi olanların anlattıklarına göre, ilk insanlar mağaralarda yaşarlar, hayvan avlarlar, hayvan derilerinden önlerini örtecek giysi giyerlerdi. İlkel hayatlarına rağmen herkesin belli bir görevi vardı. Bir zaman geldi, kabile bireylerinden birinde ani bir değişme oldu. Yüzü solgun bir renk aldı. Davranışları alışılmışın dışındaydı. Adam inzivaya çekildi, arkadaşlarından kaçar oldu. Güneşin ışıkları onu ürkütüyor, saatlerce karanlık bir mağarada saklanıyordu. Daha sonra içlerinden biri boynunda derin bir ısırık izi ile ölü bulundu. Şahdamarı kesildiği için kan kaybından ölmüştü. Mağaraya saklanan adam garip davranışlar içindeydi. Hayvani bir görünüm almıştı. Gözleri kırmızı, ağzı kanlı ve salyalıydı. Kabilenin başka fertleri de esrarengiz bir şekilde saldırıya uğradılar. Bazıları hemen öldü, bazıları ise kurtuldu. Bir süre sonra onlar da vahşileştiler. Arkadaşlarına saldırdılar ve inzivaya çekildiler.

Bu anlatılanlar vampiri çağrıştırıyor ama aslında bir salgın hastalıktı. Kabilenin sözü dinlenen büyüğü, hastalığın bir büyü olduğundan emindi. Hemen bir av düzenlendi ve saldırganlar gizlendikleri yerlerde bulundu. Vahşice öldürüldüler.

O salgın, kuduz hastalığıydı. Latince “delilik” teriminden gelir kuduz ismi. Dünyamızda bilinen en eski hastalıklardan biridir ve hayvanlardan insanlara bulaşır, ısırma yoluyla yayılır. Yani kuduzlar da başkalarını ısırarak hastalığı yayabilir. Kuduzlarda da su korkusu belirgindir. Yemek borusundaki ağrılı kas kasılmaları, kuduz kurbanlarının yemek yemekten ve içmekten kaçınmalarına ve hatta kendi tükürüklerini yutmamalarına, dolayısıyla “ağızda köpürmeye” neden olur.

Kuduzlar akan suyu geçemezler. Ayrıca, kuduz ışıktan korkmaya, uyku düzeninin değişmesine ve saldırganlığın artmasına neden olabilir ve bunlar da çeşitli halk hikâyelerinde zamanla vampir efsanesine dönüştü.

Tarih boyunca, çeşitli hastalıkların vampirlerle bağlantılı olduğuna dair efsaneler üretildi. Özellikle Kara Veba salgınları, bu efsanelerin yaygınlaşmasına sebep oldu.

1346-1353 yılları arasında Avrupa’da zirveye ulaşan Kara Veba olarak da bilinen Kara Ölüm, Avrupa, Asya ve Kuzey Afrika’da 200 milyon kadar insanın ölümüne yol açtı. Avrupa nüfusunun yüzde 60’ını öldürdüğü söylenir. Yaklaşık 475 milyon olan dünya nüfusunu 350-375 milyona düşürdüğü tahmin edilir. Bu salgınlar 19. yüzyılın başlarına kadar değişen oranlarıyla tekrarlandı.

Vampir, o dönemde birçok şeytani yaratığın işlevine benzer bir işlev görüyordu. Bakteri ve virüs bilgisinin olmadığı bir zamanda, çeşitli sorunlardan, özellikle de hastalıkların sorumlusu olarak görüldüler.

Ancak Kara Veba döneminde hastalık Doğu Avrupa’da yayıldıkça, doğaüstü nedenler sebep olarak gösterildi ve vampir histerisi tüm bölgeye yayıldı. Birçok insan, vampirlerin “ölümsüzler” veya ölü olmayan yani ölümden sonra bir şekilde yaşamaya devam eden insanlar olduğuna ve vampirin cesedine saldırarak durdurulabileceğine inanıyordu. Cesede bir kazık sokmayı, vücudu sarımsakla kaplamayı ve Slav folklorunda yüzyıllardır var olan çeşitli diğer gelenekleri içerebilen “vampir cenaze törenleri” uygulanmaya başlandı.

O yıllarda........

© Medyascope