Aydın Selcen yazdı: Tanımlanamayan barış, açıklanamayan süreç
Yeni barış sürecini çevreleyen belirsizliklere vurgu yaptığı “Tanımlanamayan barış, açıklanamayan süreç” başlıklı yazısında Aydın Selcen, tarafların çıkarlarından sürecin zamanlamasına, bölgesel dinamiklerden iç siyasetteki başat aktörlerin pozisyonlarına kadar uzanan muğlaklıkların nedenlerine ışık tutuyor.
İçerik konusunda da zamanlama konusunda da bilgimiz yok. Yani ne konuşulduğunu da, neden şimdi konuşulduğunu da bilmiyoruz. Bu iki, herhalde “temel” demek yanlış olmayacak, konuda ancak -mecazen- oturduğumuz yerlerden akıl yürütüyoruz.
Akıl yürütürken de “efendiliğimizi muhafaza etmeye” özen gösteriyoruz. Zira, işe DEM tarafından girişenler bu yolda canlarını ortaya koymuş, özgürlüklerinden olmuş, en yakınlarını yitirmiş çilekeş, çelebi, namusları mücessem, saygın kişilikler.
Buna karşılık ve örnek olarak, adları üzerlerinde, Barış Akademisyenleri’nin ne düşündüğünü pek duymuyoruz. Kökten bir itiraz olmadığını yineleyerek kendimizce ama temkinli iyimserce, ama şerh düşmek adına, ancak kimi kaygılarımızı mırıldanabiliyoruz.
Böyle yaptığımızda, güleç bir tavırla yanağımız okşanıyor, “seni anlıyorum, kaygılanmana gerek yok” yanıtını alıyoruz. “Neden” diye üsteleyecek olsak, “aklın ermez”, “mevzu derin”, “sabır kardeşim sabır”, “fena mı” yollu ifadelerle teselli ediliyoruz.
Somut verilere dönersek: İlk İmralı görüşmesi üç, geçtiğimiz günlerde yapılan ikincisi dört saat sürdü. İlkinden yedi maddelik bir açıklama çıkmıştı, ikincisinden o da çıkmadı. İlki ile ikincisi arasında üçlü heyet TBMM’de temsil edilen partilerin yöneticileriyle görüştü.
O görüşmelerden de bir bilgi paylaşılmadı. Acaba başta CHP’li ev sahipleri ziyarete gelen İmralı Heyeti’ne somut sorular sormadı mı? Sordular da doyurucu yanıt mı alamadılar? Yoksa öyle şeyler duydular ki, kaşlarını yay gibi kaldırarak, suskun kalmayı mı yeğlediler? Bunları da bilemiyoruz.
Yürütülenin bir süreç olmadığını girişimin sahipleri Erdoğan ve Bahçeli söylüyor. Ötesine geçerek Türkiye’de ne Kürt ne demokrasi sorunu olduğunu da belirtiyorlar. Bahçeli’nin Özel’e dediği gibi “Birbirimizi kırmıyoruz inşallah, bazen siyaseten söylememiz gerekenler oluyor” yollu düşünerek, kulak ardı etmemiz gerekiyor herhalde bu ısrarlı çıkışları. Çünkü işin ucunda barış var malum. Sıkmak gerek dişleri, sıkılıysa yumrukları da gevşetmeli.
Barışın, barış durumunun tanımı yapılamadığı için erişilmek için çabalananın “toplumsal barış” olduğundan söz edilmeye başlandı yakın zamanda. Çünkü susacak silâh, duracak çatışma yok. 1990’ların ortasında değiliz, 2000’lerin ilk çeyreğini arkamızda bıraktık.
Konu Irak değil Suriye ise, orada da SDG fiilen dağıldı. PYD veya YPG köşeye sıkıştı. Sınır boyunda, dümdüz arazide Kobane ile Kamışlı arasındaki dar şeritte tutunuyor. Daha büyük, devletler arası “oyun” bakımındansa, halen Suriye’nin hem tahıl ambarının hem petrol sahalarının denetimini........
© Medyascope
