Granada, Elhamra, Fatma
Saatler neredeyse gece yarısını gösteriyordu. Ama hava sanki güneş halen tepemizdeymiş gibi sıcacıktı. Ağustos ayında güneşin 21.30’da battığı Granada’da bu saatteki sıcaklığa şaşırmamak gerekirdi.
“Albayzin” mahallesinin tepesinde, San Nicolas Meydanı’ndaydık. Sadece “o”nu seyredecek, bir iki fotoğraf çekip dönecektik. Ama Albayzin’de olup biten sadece “o”nun manzarasından ibaret değildi.
İki genç duvarın kenarında oturmuş, ellerinde klasik gitar, İspanyol ezgileri çalıyordu. Çevresindeki onlarca insan ellerinde bir kadeh şarap ya da birayla gitara adeta eşlik ediyorlardı.
“O” da tam karşımızdaydı. Karşıdaki tepede zarafetle oturmuş sanki bize bakıyordu. “O”, Granada’nın sultanı yani “Elhamra” Sarayı, gecenin yarısında mücevher gibi pırıl pırıl parlıyordu.
Muhteşem bir manzaraydı. O anın tadını çıkartan herkes, gençler, yaşlılar, pusetteki bebekler, dünya tatlısı köpekler hepsi gitarın ve manzaranın büyüsüne kapılmış gibiler.
Sanki bir Bodrum gecesi yaşıyor gibiydik. Merkezde değil, Bodrum Kalesi’ni uzaktan görebileceğimiz huzurlu bir tepenin üstündeydik. Sıcacık, hafif esintili bir hava, çevrede mutlu insanlar, fonda şahane bir müzik, elinizde birer kadeh, artık içini neyle doldurursanız…
Oysaki Bodrum’dan 4200 km uzaktaydık. Bir zamanların Müslüman İspanya’sı Endülüs bölgesindeki Granada’daydık. Amin Maalouf’un Afrikalı Leo’sunun doğduğu şehir, Washington Irving’in Granada’sındaydık. 1492 yılında İspanyollara teslim edilen son “Müslüman İspanya” topraklarında geziyorduk.
Üzerinde bulunduğumuz “Albayzin” de “Elhamra” gibi dünya miras listesine girmiş, zamanında Çingenelere ev sahipliği yapan bir mahalleydi. Hemen yan tepesinde “Sacramonte”de de bazı Çingeneler kayalara oydukları mağaraları ev, restoran, hatta gösteri merkezi olarak kullanıyorlardı.
Çingeneler İspanyol olunca, işin rengi değişiyordu. Kadınları genelde enselerinde topladıkları simsiyah saçları, sallantılı uzun gösterişli küpeleri, vücutlarının tüm kıvrımlarını ortaya çıkartan eteği fırfırlı geleneksel kıyafetleri, şalları, yelpazeleri, sert ama akan suları durduran bakışları, gülüşleri ve vazgeçemedikleri kırmızı rujlarıyla çok etkileyiciydi. Erkeklerinin de kadınlarından aşağı........
© Medya Günlüğü
visit website