Dr. Mehmet Çakmak’ın ardından
“Amca” dediğim Dr. Mehmet Çakmak’ı kaybettik… 2018 yılında kendisiyle ilgili olarak Medya Günlüğü’nde “İlklerin doktoru: Mehmet Çakmak” başlığıyla aşağıdaki yazıyı yazmıştım.
***
Prof. Dr. Mehmet Çakmak, Türkiye’de ilk diz protezini yapan akademisyen doktor.
Çakmak’ın tek “ilk”i bu değil; ilk yeni doğan kalça ultrasonografisini uygulayan, Rusya’da İlizarov yöntemlerini öğrenip Türkiye’ye ilk getiren, ilk omuz ultrasonografisi yaptıran.
Bu liste uzayıp gidiyor… İlklerin doktoru Prof. Dr. Mehmet Çakmak, kiminin hocası, kiminin babası, kimine göre keçinin teki, kimine göre dünya tatlısı matrak biri. O bir kitap kurdu, araştırmacı, azimli, tuttuğunu koparan, dürüst ve çok sevilen bir bilim adamı. O benim Mehmet amcam, kayak arkadaşım, can dostum Mutlu’nun babası.
Henüz ne ona Parkinson ne de babama kanser teşhisi konmuştu birlikte kayağa gittiğimizde. Kızı Mutlu, Mehmet Amca ve ben…Mutlu ile araları biraz limoni idi o tatilde. Kızı babasına naz yapıyordu. Haliyle Mehmet amca bana kalmıştı, hiç de şikayetçi değildim halimden. Ben ona babamı anlatıyordum, o bana kızını. Hem gülüşüyor hem tartışıyorduk baba kız ilişkileri hakkında. O zamanlar sıkı kayakçıydım, Mehmet amca ve Mutlu da öyle. Ne sis tanıyorduk, ne tipi… Sabah pistleri biz açıyor, akşam biz kapatıyorduk…
Mutlu’nun düğününden sonra ilk kez geçen pazar akşamı gördüm onu, kızının düzenlediği emeklilik yemeğinde. Mesai arkadaşları, ailesi, öğrencileri ve kızı Mutlu’nun kontenjanından Zeynep, Nilay, ben ve uzaktan erişimle Hande… Prof. Dr. Mehmet Çakmak, hayat dolu pırıl pırıl gözlerle selamladı misafirlerini. Yapabilseydi gülümser, kucaklardı herkesi, iki espri patlatır, şakalaşır, anılarını tazelerdi. Bize de “Kızım çok şanslı, sizin gibi arkadaşları olduğu için, birbirinize kenetlenen elleriniz hiç ayrılmasın” derdi eminim…
Ne yazık ki artık çok az konuşuyor, o da zor anlaşılıyor. Yardımsız ayağa kalkamıyor, yürüyemiyor… Azminden, inadından eksilen hiçbir şey yok, bilakis daha da zorluyor kendini. İlermiş Parkinson hastalığına rağmen bu geceki sunumunu kendi yazmış tek tük klavyeye basan parmaklarıyla. Kendi seslendiremediği için bir öğrencisi ve torunu sesi oluyor Mehmet Çakmak’ın.
Sunumunu dinlerken sahnedeki kişileri değil, kenarda duran Mutlu’yu izliyorum. Gurur duyuyor babasıyla… Acaba babası mı onunla daha çok gurur duyuyordur böyle bir geceyi düzenlediği ve hık dediğinde yanında olduğu için,yoksa kızı mı? Mutlu’nun gözleri sulu sulu, nasıl olmasın ki? Hepimiz dişimizi sıkıyoruz ağlamamak için…
Yemek bitti eve geldim. Gözümü uyku tutmadı. Dedim ki benim bunu yazmam lazım, herkes bilmeli........
© Medya Günlüğü
visit website