menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

CHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem?

11 0
06.12.2025

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), parti programını geçen hafta açıkladı. “Güçlü yurttaş, güvenli gelecek, kazanan Türkiye” sloganıyla yola çıkan Program, CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke ve uzman ekibi tarafından hazırlandı.

CHP programı, parlamenter sistemin tesis edilmesinden yerel yönetimlere; hukuk devletinin inşasından bireysel hak ve özgürlüklere; Kürt sorununun çözümünden Alevi yurttaşların haklarına; yeni kalkınma stratejilerinden halkçı büyüme hedeflerine, sağlık, eğitim ve sosyal devletin yeniden yapılandırılmasından yaşlılara ve çocuklara mutlu bir hayat vaadine, yani devletten bireye hiçbir açık bırakmadan tek tek bir inşa ve var olan tahribatın onarım sürecini ele alan önemli bir politik belge olarak elimizde duruyor.

Peki bu belge neleri vaat ediyor, vaatler neleri karşılıyor? Hangi ihtiyaçlara hangi politikalar geliştiriliyor?

Kısa Dalga’da bugünden itibaren başlayıp, dört gün sürecek olan yazı dizimizde ana muhalefet partisinin yeni programını analiz edeceğiz…

CHP programının ilk, temel ve en esaslı hedefi “parlamenter sistemi tesis etme” arzusu...

16 Nisan 2017 tarihindeki Anayasa referandumundan bugüne adı tam olarak konulamamış bir sistemle yönetiliyor Türkiye. Hem teorik hem tarihsel hem de uluslararası arenada kendine bir tanım bulamamış, arada kalmış bir yönetim biçimi olarak “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”, 8 yıl boyunca hep tarihinin en derin krizleriyle anıldı. Buna karşılık muhalefet partileri parlamenter sistem ısrarını devam ettirse de bu politik hedef kitlelerde belli bir heyecan yaratamadı. Yaklaşık bir asırlık parlamenter geleneğe sahip olan Türkiye’de, zaten denenmiş olan bir sistemin heyecanla karşılanmaması elbette anlaşılabilir.

CHP programı da “Nasıl bir parlamenter sistem?” sorusuna yanıt vermekle başlıyor:

Parti, parlamenter sistem modelini, “Demokratik meşruiyet, hukukun üstünlüğü ve kurumsal güvene dayanan yeniden bir inşa” süreciyle tanımlıyor. “Güçlü Meclis” ve “kuvvetler ayrılığı” ilkesi bu yeniden inşa sürecinin anahtar kelimeleri.

“Güçlü Meclis” vurgusunun pratikteki karşılığı ise Meclis’in etkinliğinin arttırılması, Meclis’in hükümeti denetleyebileceği güçlü mekanizmaların oluşturulması. Bu nasıl olacak? Programdaki yanıt: “Meclis’in içinden çıkan, Meclis’e karşı sorumlu olan ve Meclis tarafından etkin şekilde denetlenen bir hükümet anlayışının esas alınmasıyla.” Programa göre, Başbakan ve Bakanlar Kurulu, parlamenter sisteme uygun biçimde, yürütme yetkisini etkin, şeffaf ve hesap verebilir bir anlayışla ve ortak sorumlulukla kullanacak.

Programda, en sade haliyle Parlamento’nun esas olduğu ve yürütmeyi etkin bir biçimde denetleyebildiği bir tarif mevcut ama tabii ki yeterli değil. Esasında sihirli bir kavram olarak “demokrasi” içinde birden fazla tuzağı da barındırır: Aynı bugün “çoğunlukçu demokrasi”nin en kaba haliyle algılanması ve hali hazırda uygulanması gibi.

Çoğunlukçu demokrasi anlayışının çoğunluğun tahakkümüne dönüştüğü bu dönemde; programın bu tahakkümü reddederek azınlıkta kalanları da kapsayan “çoğulcu demokrasi” kavramına vurgu yapması ve dahası katılımcılığı ön planda tutması önemli. Parlamento’da temsil de bu kapsamda yeniden şekilleniyor ve barajın yüzde 3’e indirilmesi öneriliyor. Ama bundan daha önemli bir vurgu daha var: Aktif yurttaşlık.

Programa göre, aktif yurttaşlık algısı ile yurttaşlar bütçe harcamaları üzerinde denetim........

© Kısa Dalga