Selim Kıbrıs’ı gerçekten
şarabı için mi aldı?

Tarihi, bugünkü politik pozisyonlarına argüman yaratmak üzere her gün yeniden yazmak gerektiği düşüncesinde olanlar, Kıbrıs’ın Osmanlılarca fetih nedeni ile şu ünlü, hamamda kumandaria sarhoşu olup, cariye kovalarken düşerek, kafasını kurnaya çarpıp ölen Sarhoş Selim’in, ada şaraplarına olan düşkünlüğü hikayesi arasında bir bağ kurulmasına, içerlerler. Hammer, iddiasının kaynağını, zamanın Venedik büyükelçisinin, Viyana’ya gönderdiği ve imparatorluk arşivinde duran, raporlara dayandırmaktadır ki Venedik arşivinin çok sağlıklı bir arşiv olmadığı, biliniyor. Ne var ki ayni hikâyeyi anlatanlardan de La Martine, yazdığı eseri Abdülmecid’e sununca, kitabı beğenen padişah, kendisine bir çiftlik armağan etmiştir. Ve işin ilginci, her iki eserde de aynı şeylerin anlatılması, verilen rakamların bile, birbirini tutmasıdır.
Elbette, o çapta bir devletin, şarap için savaşa girmesi, düşünülemez ama II. Selim ayarında birinin, bu türden ilişkiler içine girmesi de hiç de beklenmeyecek bir şey, değil. Öte yandan, Sokollu’nun, ada ile uğraşıp Akdeniz’de bir Venedik belası açmak yerine, Asya’ya dönüp, Don – Volga Kanalı’nı açarak, Orta Asya kapısını fethetmeği yeğlediği için, Kıbrıs Seferi’ne karşı olduğu, da yazılmaktadır. Sefer için bastıranlar, adaya kral olmak isteyen Nassi, sonradan bütün ganimete el koydu diye kapıdan- ı derya’lıktan atılan Hırvat dönmesi Piyale ve öteki dönme Hırvat, Lala Mustafa’dır. Şeyhülislam Ebusuut Efendi de bunlara çanak tutmaktadır. Önemli olan, Osmanlı’nın Kanunî döneminden beri, adayı ele geçirme plânları yaptığının da bilinmesidir. Ama sonuçta, Don – Volga Kanalı’nın açılmamasının, Osmanlı’yı ortadan kaldıran sebeplerin başında gelenlerden olduğunu anımsarsak, Sokollu’nun haklılığı ortada…

Kimdir bu Joseph Nassi?

Nassi, bir Portekiz Yahudisi. Kendisi, iş hayatında başarılı olmak üzere, eski dinini inkar ederek Hristiyan olup, Don Miguez adını almış, bir tüccardır. Bu din değiştirme işinden sonra, her nedense, Allah buna “yürü ya kulum” demiş, o da tanrı buyruğunu izleyerek, çok zengin olmuştur. Gel zaman, git zaman bu zengin adam, çok güzel olan, kendi halasının kızına, aşık olur. Halası, dinini değiştirdiği için, kızı buna vermez ve şerrinden kurtulmak için, İstanbul’a kaçar. Sonradan olma Don Miguez’in İstanbul’da ortaya çıkması için, çok zaman geçmesi, gerekmez. Kanuni döneminin sonlarına doğru, hala kızının peşinde, İstanbul kaldırımı çiğnemeye başlar. Bakar ki, Hıristiyan olduğu için kızı almak olası değil, bir kez daha din değiştirip, tekrardan eski dinine Museviliğe döner ve Joseph Nassi adını alır. İşine geldikçe, ilk adını Yusuf olarak da kullandığı, bilinmektedir. Becerikli Yahudi, İstanbul’da da işlerini yoluna koyup, servetine servet katmakta, gecikmez. Sevdiğine kavuşan ve önemli bir zengin olan Nassi’nin, tek bir ihtiyacı kalmıştır, o da saygınlık. Bunu elde etmenin yollarını aramaya başlar.
Tam da o esnada, Kanuni’nin son kalan iki oğlu taht kavgasına tutuşmuşlar, birbirlerini kırmaya uğraşmaktadırlar. Bilindiği gibi, Kanuni önlem olarak önce her ikisine de bazı hafif zorlamalar yapmış, bu meyanda, ödeneklerini azaltmıştır. O dönemde, Kütahya’da olan Selim, parasızlıktan illallah eder. Masrafı fazla olduğundan, şehzadenin iyice bunaldığı bir zamanda, Joseph Nassi Hazretleri, Kütahya’da arzı endam eyleyiverir. Şehzadenin ihtiyacı olan altınları temin etmek bir yana, Selim’in çok sevdiği şarap sofralarının da baş köşesine yerleşen Nassi, hem onun yakın arkadaşı olur ve hem de önüne koyduğu kumandaria şarabına, kendisini alıştırır. Sonunda, bu ikisinin arkadaşlığı o boyutlara ulaşır ki, yerel halk arasında, Selim’in aslında Kanuni’nin oğlu olmayıp, haremde büyütülen bir Yahudi çocuğu olduğuna değgin, bir de söylenti çıkar. Zamanın Venedik Büyükelçisi’nin merkeze gönderdiği raporlarda, Selim’in içip içip, kumandariadan kafayı bulduktan sonra Nassi’nin boynuna sarılarak, eğer padişah olursa, Kıbrıs’ı fethedip, krallığına da Joseph efendiyi getireceğini söylediğinin, tanıkları bulunduğu bildirilmektedir. Uyanık Yahudi de ona, bunun karşılığında onun da sofrasından kumandaria’nın eksik kalmayacağını söylemekteymiş!
Sonunda, Kanuni bilinen biçimde ölür. Sokollu, padişahın ölümünü ordudan saklayıp, o sağmış gibi gündelik emirler yayınlamaya devam ederek, İstanbul’a doğru yola çıkar. Selim yollara düşerek, Belgrad’da orduyu karşılar ve tahta çıkıp kurulur. Daha oturduğu yeri ısıtamadan, Joseph Nassi ” eşgerir”… Yerlere kapanarak, yeni padişahı kutsamaya girişir. Selim, yerinden kalkarak onun yanına gider. Kendisini omuzlarından tutup kaldırarak, onu Naxos ve Scyros Adaları Dükü ilan ettiğini bildirir. Buna karşılık, yılda sadece 40bin duka altını vergi verecektir. Oysa, bu adaların yalnız şarap geliri yıllık yüz elli bin altın olup, üstelik Selim o esnada yeniçerilere culûs bahşişi verecek parayı bulamadığından, ordu isyan etmek üzere idi. Defterdar buna karşı çıkmaya kalkınca, Sarhoş Selim, bunun babasının vasiyeti olduğunu ileri sürer. O döneme ilişkin bir başka Venedik elçi raporunda, Nassi’nin gücünün, üç vezir gücünden çok olduğu yazılıdır.
Nassi, İstanbul’a döner ve evinin üzerine ” Joseph Nassi – Kıbrıs Kralı” yazılı bir tabela ile birlikte, Kıbrıs Kraliyet armalarını astırır.
Ne var ki; Sokollu bu işe karşıdır. Gerekçesi de çok güçlü Venedik donanmasıdır. İddia edilir ki Nassi, buna da bir çare bulur. Lala Mustafa ile bir olup, bir gece (13 -14 Eylül 1569 gecesi) limanda demirli olarak duran Venedik donanması ile birlikte, baruthane, tersane ve cephaneliği, havaya uçurtturuverir. Tam tersi olrak bu sabotajı Sokollu’nun yaptırdığı, Yahudi’nin üstüne konduğuna dair belgeler de vardır! Artık, Akdeniz’de Osmanlı Donanması karşısında, ciddi bir varlık kalmamıştır. Dönemin asıl büyük gücü olan İspanya da bambaşka bir dertle uğraşmaktadır. Endülüs Müslümanlarının, isyanları ile! Bir başka söylenti de Nassi’nin para ile korsan kiralayarak, Hacca giden Osmanlı kervanlarına saldırtıp, sonra da Kıbrıs’a kaçmaları yoluyla, sefere muhalif olan Sokollu’yu zora soktuğu ve Kıbrıs’ın fethini meşru kıldığı doğrultusundadır.
Sonunda, sefer başlar. İstanbul’dan hareket eden donanma, Ege’de Nassi’nin emirlerini dinlemeyen Tine Adası’nı yerle bir ederek, ilerlemeye başlar. Tanıklar birerli kolda ilerleyen kalyonların bir ucu Antalya’da iken, öteki ucunun Rodos’ta olduğunu anlatırlar. Bu büyük güç, adayı kolayca ele geçirir. Ama Nassi, Kıbrıs Kralı olabilir mi? Hayır…
Ada, önce sadrazam hası olarak ayrılır. Yani Sokollu’ya tımar olarak verilir. Bilindiği gibi, sadrazam hem Nassi ve hem de Lala Mustafa’nın, baş düşmanlarıdır. Sonradan, Kıbrıs sadrazamdan da alınıp, Valide Sultan Hası, yani padişahın annesinin mülkü haline getirilir. Marc Antonios’un, Kıbrıs’ı Kleopatra’ya verirken kullandığı, ” Afrodit’in adası, ancak bir kadına hediye olarak verilmeye yaraşır” sözü, bir kez daha, haklı görülmüş olur.
Joseph Nassi’nin sonradan ne olduğu, bu çalışmayı yaparken ulaşabildiğim kaynaklarda yazmıyor. Aklımda yanlış kalmadıysa, saray dönmeleri, bu muhteris Yahudi’yi çok yaşatmazlar ve daha hamisi II. Selim hayatta iken, Nassi öldürülür. Böylece Kıbrıs, Yahudi kralından yoksun kalır.
Kısmet bugüne mi kaldıydı dersiniz?
Demiyorum… Birileri tarih öğrensin, diyorum sadece… Çok fena yere dükkan açmışlar…

QOSHE - Yahudi Nassi’nin Kıbrıs Krallığı - Nazım Beratlı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yahudi Nassi’nin Kıbrıs Krallığı

5 3
20.12.2023

Selim Kıbrıs’ı gerçekten
şarabı için mi aldı?

Tarihi, bugünkü politik pozisyonlarına argüman yaratmak üzere her gün yeniden yazmak gerektiği düşüncesinde olanlar, Kıbrıs’ın Osmanlılarca fetih nedeni ile şu ünlü, hamamda kumandaria sarhoşu olup, cariye kovalarken düşerek, kafasını kurnaya çarpıp ölen Sarhoş Selim’in, ada şaraplarına olan düşkünlüğü hikayesi arasında bir bağ kurulmasına, içerlerler. Hammer, iddiasının kaynağını, zamanın Venedik büyükelçisinin, Viyana’ya gönderdiği ve imparatorluk arşivinde duran, raporlara dayandırmaktadır ki Venedik arşivinin çok sağlıklı bir arşiv olmadığı, biliniyor. Ne var ki ayni hikâyeyi anlatanlardan de La Martine, yazdığı eseri Abdülmecid’e sununca, kitabı beğenen padişah, kendisine bir çiftlik armağan etmiştir. Ve işin ilginci, her iki eserde de aynı şeylerin anlatılması, verilen rakamların bile, birbirini tutmasıdır.
Elbette, o çapta bir devletin, şarap için savaşa girmesi, düşünülemez ama II. Selim ayarında birinin, bu türden ilişkiler içine girmesi de hiç de beklenmeyecek bir şey, değil. Öte yandan, Sokollu’nun, ada ile uğraşıp Akdeniz’de bir Venedik belası açmak yerine, Asya’ya dönüp, Don – Volga Kanalı’nı açarak, Orta Asya kapısını fethetmeği yeğlediği için, Kıbrıs Seferi’ne karşı olduğu, da yazılmaktadır. Sefer için bastıranlar, adaya kral olmak isteyen Nassi, sonradan bütün ganimete el koydu diye kapıdan- ı derya’lıktan atılan Hırvat dönmesi Piyale ve öteki dönme Hırvat, Lala Mustafa’dır. Şeyhülislam Ebusuut Efendi de bunlara çanak tutmaktadır. Önemli olan, Osmanlı’nın Kanunî döneminden beri, adayı ele geçirme plânları yaptığının da bilinmesidir. Ama sonuçta, Don – Volga Kanalı’nın açılmamasının, Osmanlı’yı ortadan kaldıran sebeplerin başında gelenlerden olduğunu anımsarsak, Sokollu’nun haklılığı ortada…

Kimdir bu Joseph Nassi?

Nassi, bir Portekiz Yahudisi. Kendisi, iş hayatında başarılı olmak üzere, eski dinini inkar ederek Hristiyan olup, Don Miguez adını almış, bir tüccardır. Bu din değiştirme işinden sonra, her nedense, Allah buna “yürü ya kulum” demiş, o da tanrı buyruğunu izleyerek, çok zengin olmuştur. Gel zaman, git zaman bu zengin adam, çok güzel olan, kendi halasının kızına, aşık olur. Halası, dinini değiştirdiği için, kızı buna vermez ve şerrinden kurtulmak için, İstanbul’a kaçar. Sonradan olma Don Miguez’in İstanbul’da ortaya çıkması için, çok zaman geçmesi, gerekmez. Kanuni döneminin........

© Kıbrıs Gazetesi


Get it on Google Play