Politikada “sol” tabiri, bir tanımlama olarak ilk defa 1789 Fransız İhtilali döneminde Fransız Konvansiyon Meclisi’nde duyuldu. Meclis başkanına göre sağ tarafa, kralın atadığı milletvekilleri oturmuşlardı. Sol tarafa da halkın seçtikleri! Sağda oturan, kralın sözcüleri, mevcut düzenin ufak tefek hataları olmakla beraber, aslında ideal olduğunu savunmaktaydılar. Solda oturan halkın seçtiği burjuvalar ise düzenin kendisi değişmeden bir iyileştirmeden söz edilemeyeceğini savunmaktaydılar.
O zamandan beri, mevcut olanı korumaya çalışan politikalara sağ; yenilikten, ilerlemeden yana olan politikalara da sol deniliyor.
Dikkati çekeceği üzere, yukarıda ilk solcuların burjuvazi olduğunu yazdım! O ünlü “Avrupa’nın üzerinde bir heyula geziyor” diye başlayıp, “Zincirlerinizden başka kaybedecek bir şeyiniz yoktur” diye biten metinde, Karl Marx bunu, açık açık anlatır. “Sol” tanımlamasını dünyaya hediye eden, burjuvazidir.
O zaman da bir başka toplumsal güç ortaya çıktı: Proletarya… Piyasa ekonomisi içinde, yaşamak için satacak iş gücünden başka bir şeyi olmayan ama bütün değerleri de üreten bir başka sınıf! Çıkarları toplumsal ilerlemeye bağlı olduğu için, ilerlemenin öncülüğü onun eline geçti. Eski solcu, burjuvazi; artık “sağ” oldu! Çünkü çıkarları var olan düzenin devamından yanaydı…
Derken, Bilimsel teknolojik Devrim bir adım daha attı… İki sistem arasındaki Soğuk Savaş sürerken, ABD micro-chip’i üretti. Bilgi üretimin ana ögesi haline geldi. Her gün yeniden üretilmesi gereken bir düşüce, donmuş bir reçeteye çevrilerek, özü öldürülmüştü çünkü.
Bir dönem, “sağcı komünist olur mu” diye yazdığımı hatırlarım. Çünkü öyle olduydular! Var olanı koruma kaygısı, sağdır… Kimin ağzından dile getirilirse getirilsin…
Tarihte de görüldüğü gibi, sağcılar ile solcular rol değiştirirler zaman zaman! Bunların en ünlüsü Benito Mussolini’dir. Sosyalist Parti gazetesi Avanti’nin başyazarı iken, “sosyalizm’i geliştiriyorum” derken, Faşizm’i üretti ama kendi, kendi kendisini sosyalist zannetmekteydi!
“Blanza mı var?” Var! Değişim için mücadele etmek veya var olana teslim olmak! Blânza budur… Krizden çıkış diye Roma İmparatorluğu’nu yeniden kurmayı ileri sürerseniz, solcu falan değilsinizdir.
Günümüzde, üretici güçlerin ulaştığı boyut, Engels’in “basit emek” dediği, basit kol gücünün üretimdeki rolünü ortadan kaldırdığı için, solun temsilcileri, ilerlemeden yana olan sınıfın içeriği değişmiştir ama halâ, “yaşamak için satacak iş gücünden başka hiçbir şeyi olmayan” lar dır, toplumun motor gücü… Ancak artık artı değer’i üretenler, “basit emek” değil, “bileşik emek” sahipleridir. Bunun da bir takım sonuçları vardır!
Bunun ötesinde…
Ne değişti? Diyalektik yöntem mi? Aristo mantığı mı galebe çaldı? Materyalizm mi? Maddeyi ruhun yarattığı mı kanıtlandı? Artı Değer Teorisi artık geçmiyor mu? Değer Teorisi mi yanlış çıktı? Değeri, içerdiği toplumsal emek miktarı belirlemiyor mu artık? Ücret, Fiat ve Kâr’ın, Marx’ın tarifinden daha iyi bir tarifi mi yapıldı? Sermaye’nin anlamı mı değişti? Yapısı mı? Yoksa tarihi üretim güçlerinin değil de kahraman bireylerin yaptığı iddiası, inkâr edilemeyecek biçimde kanıtlandı mı?
Boyut değişti, o kadar… O boyutu anlamaya çalışacağımıza, solu mu inkâr edeceğiz?
Değişimin, toplumun ilerlemesinin önünü açmak, hâlâ soldur… Var olanın mükemmel olduğunu ileri sürmek de halâ sağ…
Yeni şeyler söylemek, zaten sol olmanın alâmeti farikası olmalıdır. Ama “yeni şeyler”! Ricardo’dan beri, Adam Smith’den beri kapitalizmin sözcülerinin kaç yüzyıldır zaten söyledikleri, yeni değil ki? Her elli yılda bir dünyayı savaşa sürükleyen, dünya nüfusunun üçte ikisini açlıkla boğuşturan, her on yılda bir bölgesel savaş çıkaran, koca bir Afrika kıt’asını kurutan, “bırakınız yapalım” diyerek, en sonunda devlet fonları ile kurtulmayı talep eden, her elli yılda bir de krize düşüp kendi metropolünde bile insanları çorba kuyruklarına dizen bir sistemin merhemi olsaydı, kendi başına sürerdi…
“Acaba mevcut olan mı haklıdır?” diye düşünmek, olasıdır! Ama o andan itibaren sol falan değilsinizdir… Adınız, partiniz, bilmem neyiniz ve hatta tarihiniz de ne olursa olsun!

QOSHE - SOS olarak biraz tarih alır mıydınız? - Nazım Beratlı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

SOS olarak biraz tarih alır mıydınız?

11 5
31.01.2024

Politikada “sol” tabiri, bir tanımlama olarak ilk defa 1789 Fransız İhtilali döneminde Fransız Konvansiyon Meclisi’nde duyuldu. Meclis başkanına göre sağ tarafa, kralın atadığı milletvekilleri oturmuşlardı. Sol tarafa da halkın seçtikleri! Sağda oturan, kralın sözcüleri, mevcut düzenin ufak tefek hataları olmakla beraber, aslında ideal olduğunu savunmaktaydılar. Solda oturan halkın seçtiği burjuvalar ise düzenin kendisi değişmeden bir iyileştirmeden söz edilemeyeceğini savunmaktaydılar.
O zamandan beri, mevcut olanı korumaya çalışan politikalara sağ; yenilikten, ilerlemeden yana olan politikalara da sol deniliyor.
Dikkati çekeceği üzere, yukarıda ilk solcuların burjuvazi olduğunu yazdım! O ünlü “Avrupa’nın üzerinde bir heyula geziyor” diye başlayıp, “Zincirlerinizden başka kaybedecek bir şeyiniz yoktur” diye biten metinde, Karl Marx bunu, açık açık anlatır. “Sol” tanımlamasını dünyaya hediye eden, burjuvazidir.
O zaman da bir başka toplumsal güç ortaya çıktı: Proletarya… Piyasa ekonomisi içinde, yaşamak için satacak iş gücünden başka bir şeyi olmayan ama bütün değerleri de üreten bir başka sınıf! Çıkarları toplumsal ilerlemeye bağlı olduğu için, ilerlemenin öncülüğü onun eline geçti. Eski solcu, burjuvazi; artık “sağ” oldu! Çünkü çıkarları var olan düzenin devamından yanaydı…
Derken, Bilimsel teknolojik Devrim bir adım daha attı… İki sistem arasındaki Soğuk Savaş........

© Kıbrıs Gazetesi


Get it on Google Play