Kıbrıs Adası’nın adının nereden geldiği, tartışılmakla birlikte, kökeninin gidip, bakıra dayandığı görülür. Öte yandan, bakırın adının adanın eski tanrıçasından geldiğine değgin bir söylenti de vardır. Afrodit ya da Venüs’ün en eski adının Kiprum olduğu söylenir. Bu bir Fenike Tanrıçasıdır. Yani, bakır Kıbrıs’a değil; Kıbrıs bakıra isim vermiştir. Afrodit’in Kıbrıs’a Fenikeliler’den geldiği düşünülmektedir. Adonis de Tammuz’un adadaki sinonimidir. Ne var ki bu ifade, Fenikeliler’in kim olduğu bilinmeden, bir anlam taşımaz. Eski Yunanlılar, Anadolu’nun güneybatısından başlayarak, Suriye sahillerine kadar olan bölgede yaşayan herkese, “Kırmızı / Esmer Yüzlü” anlamında, “Pheonican” demişlerdir. Heredot, Milet’li olan Thales’e bile, “Fenikeli” demektedir: Esmer! Bu bakımdan, ada ile Fenikeliler ilişkisi, Suriye sahillerinden gelen işgalciler ile yerli halk ilişkisi olarak anlaşılırsa, bu yaklaşım yanıltıcı olabilir. Belki de, Fenikeliler dendiği zaman anlaşılan, adanın yerli halkıdır. Tabii o halkın ne kadar “yerli” olduğu da ayrı bir tartışma konusu olup, mitolojik bilgilerle yanıtı verilebilecek bir soru değildir.
Bu iki söylenti, adada Afrodit’in Olimposlu Tanrılar çağından önce de bulunduğunu ve bu tanrıçanın eski Yunan’a, Kıbrıs’tan gittiğini gösterir. Bu dönemde, adada ikili bir din olduğu görülür. Baf ve Olimpos Tepesi’ndeki tapınaklarda Afrodit’e; Amathus’takinde ( Limasol yakınında) ise Apollon’a kutsamalar yapılırdı. Henüz anaerkil toplum yapısının sürdüğü çok eski çağlarda, hüküm süren bu anlayışın Afrodit’i, öyle görülüyor ki; sonraki Olimpos Tanrıları dönemi Afrodit’inden farklı özellikler göstermektedir. Özellikle, Olimpos Tepesi’nde bulunan Afrodit Tapınağı’nda yapılan törenlerde, fuhşun kutsandığı bilinmektedir. “Kortezan” diye isimlendirilen üst sınıf rahibe / fahişeler, toplumun en çok saygı gösterdiği sınıfı oluştururdu. Yılın belli zamanında, Olimpos’taki Afrodit Tapınağı’nda yapılan ayinlerde esas olan, Aşk Tanrıçası’nın ruhuna uygun olarak, rahibelerin döllenmesi, yani bir anlamda toplu seks partileridir.
Afrodit, aşk ve güzelliğin olduğu kadar, ışığın da sembolüdür. Bundan dolayı, İran ve Mezopotamya’daki adı, İştar, Astarte, Sitare olup, İngilizce’ye Star olarak geçmiştir. Ve yine bundan dolayı, Latince’deki adı, gecenin en parlak yıldızı ile ortaktır:
Venüs…
Gökten dünyaya ışık salan üç varlık olduğundan, haberdar mıydınız? Güneş, Ay ve Venüs… Güneş, Zeus’tur; Ay, Artemis… Venüs de Afrodit… O Akdeniz’in köpüklerinden, doğdu Baf kıyılarında. Bir istiridye kabuğu açıldı ve içinden inci değil, Güzellik Tanrıçası doğdu; Kıbrıs’ta…
Kendisinin ikili bir kişiliği vardır:
Afrodit Urania, temiz sevgilerin sembolüdür…
Afrodit Pendamos ise fuhuşun ve seksin tanrıçasıdır. Demirciler ve İşçiler Tanrısı, Topal Hepheistos’un karısıdır. Herifi neden Demircilerle işçilere tanrı dikmişler de boynuzlu kocaları gözden kaçırıp tanrısız bırakmışlar, bilinmez… Afrodit Pendamos, kocasını Ares ile aldatır. Adonis’in belalısıdır, v.s. Yani, hiç boş durmaz… Çıplak gezer, zira güzelliği gözlerden saklanamayacak kadar önemlidir. Güvercinler, kumrular ve gül ağacı ona kutsaldır.
Zamanın birinde, Kıbrıs Kralı Kinyras’ın bir kızı olur. Kıza, Miryna adı verilir. Miryna büyüyüp serpildikçe, güzelleşmeye başlar. Sonunda o kadar hoş ve güzel bir genç kız olur ki, görenler seyrine doyamaz. Annesi Kıbrıs Kraliçesi, kızının güzelliğinden o kadar gururludur ki, sağda solda, kızının Afrodit’ten bile güzel olduğunu söyleyip, övünmeye başlar. Sonunda, kraliçenin sözleri, Güzellik ve Aşk Tanrıçası’nın kulağına gider. Afrodit, bu söylentiye çok bozulur ve kızı görmek ister. Miryna’yı gören tanrıça, kızın gerçekten çok güzel olduğunu da fark edince, hırsı kıskançlığa dönüşür. Öyle birşey yapmaya karar verir ki Miryna Kıbrıs’ta yaşamaya devam edemesin ve adanın en güzel kadını sıfatı, kendisinden başkasına lâyık görülemesin.
Miryna’yı, babası Kral Kinyras’a âşık eder. Zavallı Kral Kinyras, olup bitenin farkında değildir ama Miryna, kendi babası için, yanıp tutuşmaktadır. Sonunda, bir gece Mirina nedimesi ile anlaşarak, kralın koynuna girmek için, bir oyun yapar. Nedime, akşam yemeğinde krala o kadar çok şarap içirir ki, sonunda Kinyras, sarhoşluktan ne yaptığını bilemez hale düşer. Şaraptan sızan kral yatağına kaldırıldığında, o ne yaptığını bilemez halde uyurken, Miryna da soyunup silkinerek, yatağa kralın koynuna girer. Kinyras, sarhoş halde kızıyla sevişir ve uyuyakalır.
Sabah uyanıp da yanındaki güzelin yüzünü görmeye davranan Kral Kinyras, yanında çırılçıplak uyuyan ve bir gece önce seviştiği kadının kendi kızı olduğunu görünce, beyninden vurulmuşa dönerek, kılıcına davranır. Bu esnada uyanan Miryna, yataktan fırlayarak çırılçıplak kaçmaya başlar. Ardında da elinde kocaman kılıcı ile, babası Kıbrıs Kralı Kinyras…
Bu kaçma kovalama, kral kızı yakalayıncaya kadar, sürer. Mirina’yı yakalayan Kinyras, onu öldürmek üzere, tam da kılıcını kaldırdığı sırada, kız aniden bir Mersin Ağacı’na döner ve böylece canı kurtulur.
Miryna masumiyetin sembolü olup, Afrodit’in komplosuna kurban gittiği için, onun canını kurtaran Mersin Ağacı, o zamandan sonra, kutsal kabul edilmeye başlanır.
Kız ise artık adada barınamayacağından, buradan ayrılıp, Ege Denizi kıyısında yaşayabileceği bir yer aramaya başlar. Sonunda, bir koyda yerleşmeye karar verir. Burada yerleşir ve etrafına toplananlar, orada bir kent kurulmasına neden olurlar. Kent, önceleri Miryna’nın adıyla anılır. Zaman içinde, “Smirina” ya, Türk ağzında ise İzmir’e döner.
Miryna, İzmir’de babası ile kurduğu ilişkiden hamile kalmış olduğu için, bir oğlan bebek doğurur. Bu bebek, Adonis’tir. Afrodit’in, Miryna’ya duyduğu kıskançlık ve hırs, henüz sona ermiş değildir. Kendinden güzeldir diye, yurdundan ve ailesinden ayırdığı Miryna’nın başına gelenler, Afrodit’in yüreğinin soğumasına yetmiş değildirler. Kötülüğünü sürdüren tanrıça, bu defa da Adonis’i elde edip, onunla sevişmeye başlayarak, Miryna’yı oğlundan da ayırmayı, becerir. Üstelik, Afrodit Adonis ile buluşup yatıp kalkmak için, kendine mekân olarak, Kıbrıs’ı seçer. Her ilkbahar’da Kıbrıs’ta Adonis’in adından dolayı İdalion (bugünkü Dali) kentinde buluşan aşıklar, Temmuz ayına kadar burada kalıp, sevişir, oynaşırlar.
Sonunda, Afrodit ile sevgilisi Adonis buluşmak üzere bir kez daha adaya gelip, İdalion’a gittikleri bir gün, bir yaban domuzu, Adonis’e saldırarak onu kasıklarından yaralar ve ölümüne neden olur. Böylece Afrodit en büyük aşkını, Mirina oğlunu, kraliçe de torununu kaybeder.
Domuzlara daima dikkat edin…

QOSHE - Ertanç Hidayettin’e… En Büyük Kıbrıslı… Bir Büyük Kıbrıslı Daha… - Nazım Beratlı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ertanç Hidayettin’e… En Büyük Kıbrıslı… Bir Büyük Kıbrıslı Daha…

11 9
17.04.2024

Kıbrıs Adası’nın adının nereden geldiği, tartışılmakla birlikte, kökeninin gidip, bakıra dayandığı görülür. Öte yandan, bakırın adının adanın eski tanrıçasından geldiğine değgin bir söylenti de vardır. Afrodit ya da Venüs’ün en eski adının Kiprum olduğu söylenir. Bu bir Fenike Tanrıçasıdır. Yani, bakır Kıbrıs’a değil; Kıbrıs bakıra isim vermiştir. Afrodit’in Kıbrıs’a Fenikeliler’den geldiği düşünülmektedir. Adonis de Tammuz’un adadaki sinonimidir. Ne var ki bu ifade, Fenikeliler’in kim olduğu bilinmeden, bir anlam taşımaz. Eski Yunanlılar, Anadolu’nun güneybatısından başlayarak, Suriye sahillerine kadar olan bölgede yaşayan herkese, “Kırmızı / Esmer Yüzlü” anlamında, “Pheonican” demişlerdir. Heredot, Milet’li olan Thales’e bile, “Fenikeli” demektedir: Esmer! Bu bakımdan, ada ile Fenikeliler ilişkisi, Suriye sahillerinden gelen işgalciler ile yerli halk ilişkisi olarak anlaşılırsa, bu yaklaşım yanıltıcı olabilir. Belki de, Fenikeliler dendiği zaman anlaşılan, adanın yerli halkıdır. Tabii o halkın ne kadar “yerli” olduğu da ayrı bir tartışma konusu olup, mitolojik bilgilerle yanıtı verilebilecek bir soru değildir.
Bu iki söylenti, adada Afrodit’in Olimposlu Tanrılar çağından önce de bulunduğunu ve bu tanrıçanın eski Yunan’a, Kıbrıs’tan gittiğini gösterir. Bu dönemde, adada ikili bir din olduğu görülür. Baf ve Olimpos Tepesi’ndeki tapınaklarda Afrodit’e; Amathus’takinde ( Limasol yakınında) ise Apollon’a kutsamalar yapılırdı. Henüz anaerkil toplum yapısının sürdüğü çok eski çağlarda, hüküm süren bu anlayışın Afrodit’i, öyle görülüyor ki; sonraki Olimpos Tanrıları dönemi Afrodit’inden farklı özellikler göstermektedir. Özellikle, Olimpos Tepesi’nde bulunan Afrodit Tapınağı’nda yapılan törenlerde, fuhşun kutsandığı bilinmektedir. “Kortezan” diye isimlendirilen üst sınıf rahibe / fahişeler, toplumun en çok saygı gösterdiği sınıfı oluştururdu. Yılın belli zamanında, Olimpos’taki Afrodit Tapınağı’nda yapılan ayinlerde esas olan, Aşk Tanrıçası’nın ruhuna uygun olarak, rahibelerin döllenmesi, yani bir anlamda toplu seks partileridir.
Afrodit, aşk ve güzelliğin olduğu kadar, ışığın da sembolüdür. Bundan dolayı, İran ve Mezopotamya’daki adı,........

© Kıbrıs Gazetesi


Get it on Google Play