Siz bu satırları okurken, ben çok uzaklarda olmayacağım ama ben bu satırları yazarken, alayınız uyuyordu.

Geçenlerde yine gazete bitip eve geldiğimde ‘izlenebileceklere’ şöyle bir baktım çünkü işten geldiğimde “Hangi eylem, uyumamamı meşru kılar?” sorusunun yanıtını ararım; ancak ‘o anki moduma uyan’ hiçbir şey bulamadım. Sonra “Bir de belgesellere bakayım” dedim ve listeyi incelemeye koyuldum. Şempanze belgeselini, ‘ortalama bir şempanzeden çok daha fazla şempanze tanıdığımdan’ eledim. Köpek belgeselini de 10 Temmuz 2023’te aramızdan ayrılan köpeğim aklıma gelince izlemedim. Köpek balığı? Hayır! Ne diyordu, ‘İhtiyar Adam ve Deniz’ romanında ‘komünizm propagandası’yaptığı iddia edilen Ernest Hemingway? “Kitaplarımdaki köpek balıkları, gerçek hayattaki köpek balıklarından daha fazla köpek balığı değildir.” Sonra Nikita Kruşçev hakkında bir belgesel gözüme çarptı lakin revizyonizme maruz kalmaya direncim yoktu.

‘Hafızamızdaki Doğu Almanya’ adlı belgeseli görünce, “Belki de buldum” dedim. Süresi de sadece 52 dakikaydı. Yani yaptığım hesaplamalara göre belgeselin bitişi, sevgili eşimin içeriden bağıracağı döneme ‘hemen hemen’ denk geliyordu.

Enternasyonal’in topluca söylendiği ‘birleşme karşıtı’ bir etkinlikle başlayan belgeselde farklı yaş ve meslek gruplarından Mario, Heidi, Franck, Hans ve Martina adlı Doğu Alman yurttaşları, geçmişe özlemlerini, birleşmeden sonraki hayatlarının daha kötü olduğu iddiasıyla dile getiriyor. Hatta bizim jenerasyondan Mario, “Her şeyi çöpe atıyorduk. Sadece Stalin’in fotoğraflarını değil; kıyafetlerimizi bile çöpe atıyor ve Batı’da üretilen şeylere koşuyorduk. Doğu’ya dair her şey kötüydü ama sonradan anladık ki çöpe attıklarımızın geneli, çılgınlar gibi koştuklarımızın çoğundan çok daha değerliymiş” diyor, o günlerden bahsederken. İşin ironik yanıysa, hâlâ Trabant’la dolaşan Mario’nun, hayatını Doğu Almanya’dan kalan mutfak eşyası, hediyelikler ve oyuncak gibi ‘nostaljik’ ürünlerin satışıyla kazanması.

Meşrebinize göre “Utanç duvarı” veya “Kapitalizmden korunma duvarı” diyebileceğiniz ‘meşhur’ Berlin Duvarı’nın üzerinde insanlar, günümüz ‘TikTokyaşlıları’ gibi ‘hareketler’ yaparken ilkokuldaydım. Hikayenin gerisini, yaşı yetenler biliyor. Duvar yıkıldı, sosyalizm çözüldü, Doğu Alman yurttaşları Batı/Federal Almanya’da ‘gönül rahatlığıyla’ muz yerken görüntülenip ‘şempanze belgeseli’ misali ve ‘sanki kapitalist ülkelerde bütün çocuklar muzla doyuyormuşçasına’servis edildi falan. Tabiî aynı Doğu Alman yurttaşlarının uyuşturucu, seks endüstrisi, işsizlik, gelecek kaygısı, eğitim problemleri, barınma sorunu… gibi ‘hiç de alışık olmadıkları’ şeylerle de karşılaşıp kültür şoku yaşadıklarını, günümüzün Neo-Nazi örgütlenmelerinin merkezinin ‘hep’ eski Doğu Almanya olmasının nedeninin, ekonomik farklılıkların birleşmeden sonra ‘daha da derinleştiği’gerçeğinden kaynaklanması gibi kimse dile getirmedi çünkü o dönemde‘hür dünyaya’ yamanma, burjuva fetişlerine tapınma ve işçi sınıfının yüzyılların kan ve emekle örülü mücadelesinin kazanımları üzerinde tepinme çılgınlığı revaçtaydı. Coca-Cola içilecek, McDonald’s yenilecek, kot pantolon giyilecek, emeğe ve emekçiye saygı duyulmayacak, yaşlılar ‘yük’ görülecek, ana-baba-öğretmen üçlüsüne ‘mümkün olduğunca’ saygısız davranılacak, insanlığın ortak değerleriyle dalga geçilecek, değer ‘fiyatla’ ölçülecek ve ‘break’ dansı yapılacaktı. Ağabey ve ablalarımızın, sokaklarda beşinci sınıf Amerikan gençlik filmi karakterleri üniformasıyla‘tornadan çıkmış’ gibi dolaştığı ‘karanlık’ bir dönemden bahsediyoruz.

Gerçi Almanya’daki duvara söven Batı, Türkiye’nin milyonlarca mülteciye kucak açtığı dönemde, savaştan kaçanlar girmesin diye duvarlar örünce, koparılan gürültünün ‘gerçek nedeni’ de zaten anlaşıldı.

Neyse… ‘reel sosyalizm güzellemesi’ yapma niyetinde değilim. “Ama Stasi” diye muhabbete dahil olacak arkadaşlara da duyurulur; DasLeben der Anderen’i ben de seyrettim, ki ne sosyalizm denemelerinin günahlarını göremeyecek kadar körüm ne de yazımızın konusu bu.

Ha yazının amacı… Berlin Duvarı, birbirleriyle ‘uzlaşmaz karşıt’ iki sınıfın iktidarının vücut bulmuş hali, Soğuk Savaş’ın belki de ‘en reel’ sembolü ve ‘aynı ulusu’ ideolojik gerekçelerle ayıran bir yapıydı. Konu Kıbrıs sorunu olduğunda ‘örtüşmediği’ halde Berlin Duvarı örneğini veren yarı aydınlarımız, ellerini ‘kemik çerçeveli gözlüklerine’ koyarak, şu sorunun yanıtını verebilir mi? ‘Hangi’ Almanya ‘bizimki’ oluyor? Franz Beckenbauer’in Almanyası mı, Matthias Sammer’in Almanyası mı, Claudia Schiffer’in Almanyası mı, Katarina Witt’in Almanyası mı, Thomas Mann’ın Almanyası mı, Bertolt Brecht’in Almanyası mı?

Tabiî, Avrupa Birliği’nin en küçük parçalarından olduğu halde yurt dışından gelen herkesi sınıra götürüp, aynı ‘goygoy’ eşliğinde Helmut Kohl gibi pozlar kesen Güney’deki hazretlere de iki kelam edelim:

He dayı he… ‘sen de’ Almanyasın, he…

QOSHE - Uykusuz - Ali Çatal
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Uykusuz

7 1
29.03.2024

Siz bu satırları okurken, ben çok uzaklarda olmayacağım ama ben bu satırları yazarken, alayınız uyuyordu.

Geçenlerde yine gazete bitip eve geldiğimde ‘izlenebileceklere’ şöyle bir baktım çünkü işten geldiğimde “Hangi eylem, uyumamamı meşru kılar?” sorusunun yanıtını ararım; ancak ‘o anki moduma uyan’ hiçbir şey bulamadım. Sonra “Bir de belgesellere bakayım” dedim ve listeyi incelemeye koyuldum. Şempanze belgeselini, ‘ortalama bir şempanzeden çok daha fazla şempanze tanıdığımdan’ eledim. Köpek belgeselini de 10 Temmuz 2023’te aramızdan ayrılan köpeğim aklıma gelince izlemedim. Köpek balığı? Hayır! Ne diyordu, ‘İhtiyar Adam ve Deniz’ romanında ‘komünizm propagandası’yaptığı iddia edilen Ernest Hemingway? “Kitaplarımdaki köpek balıkları, gerçek hayattaki köpek balıklarından daha fazla köpek balığı değildir.” Sonra Nikita Kruşçev hakkında bir belgesel gözüme çarptı lakin revizyonizme maruz kalmaya direncim yoktu.

‘Hafızamızdaki Doğu Almanya’ adlı belgeseli görünce, “Belki de buldum” dedim. Süresi de sadece 52 dakikaydı. Yani yaptığım hesaplamalara göre belgeselin bitişi, sevgili eşimin içeriden bağıracağı döneme ‘hemen hemen’ denk geliyordu.

Enternasyonal’in topluca söylendiği ‘birleşme karşıtı’ bir etkinlikle başlayan belgeselde farklı yaş ve meslek gruplarından Mario, Heidi, Franck, Hans ve Martina adlı Doğu Alman yurttaşları, geçmişe özlemlerini, birleşmeden sonraki hayatlarının daha kötü olduğu iddiasıyla dile getiriyor. Hatta bizim jenerasyondan Mario, “Her şeyi çöpe atıyorduk. Sadece Stalin’in fotoğraflarını değil; kıyafetlerimizi bile çöpe atıyor ve Batı’da üretilen şeylere koşuyorduk. Doğu’ya dair her şey kötüydü........

© Kıbrıs Gazetesi


Get it on Google Play