Dip
Dicle Koğacıoğlu için…
Dibi gördüm, sen gözlerini açtın, gördüm, yüzleştim karanlıkla. Her gün gözlerinden gelen ışığın kökleriyle baktım, büyüdüm burada ve ağzımı bu köklere dayadıkça daha iyi göründüm. Gök, yüzüne döndü; yüzün, gök kesildi, kendime seslendim, dedim hey, kimsin sen. Ayaklarım buz içinde kaldı.
Görmek, bir korku biçimidir. Kökler arasında nasıl korkar insan? Bilmiyorum. Ama her kök bir dip veriyor, her kök bir dip. Irmağın sesini duydum sende. Seninle başlayan bir mavilik var yer yüzünde ve senle bu maviliği duydum.
Gerisi anlamsız çizgilerden ibaret, gerisi sadece bir renk alaşımı, çocuklar için bez neyse, gerisi; kendini tüketmek.
İşte kıyadayız. İşte birileri diye kendimizi izliyoruz. Sen bir gölgesin üzerimde. Sana gölge etmez hiç birşey. Uzanır ve saklarsın. Gidişin ve gideceğin yer bensiz bir anlam kazanmaz. Ta ki ben ayaklarımı çimen, başımı gecenin gözleri gibi ışıyan beyaz bir taşa verinceye dek; işte o zaman bir anlam kazanır gölgen. Gölgen taşa değer ve burada ışır karanlık; otlar ve toprak zehirimi temizlemek için elbirliği içindedir:Yağmur. O büyük ayak sesi, uzanır ve en nihayet kalaylanmış bedene kendini bulut diye verir: Bulut. Yer altından sis diye havalanır. Güneşin doğumu, bir çocuğun doğumuna döner. Bütün nesneler ışıkla birlikte ağlar. Kökler o zaman, bir birine değer. Bir kavrulma anıdır bu ve doğa an içinde bir gemiyle zamanın saatini kurar. Suyu almak, toprağı almaktır. Kahraman kaptanlar ve onların hizmet ettiği kralları yazacaktır tarih. İkimiz unutulacağız. Kızıl liflerden ellerimiz, artık birer elektrik telidir. Birbirimiz için var olan kimseler olmaktan çıkacağız.
Çıktık. Parçalara bölünmek ve peşi sıra rüzgarı beklemek olacak işimiz. “Rüzgar bizi sürükleyecek!” Bir araya gelmenin adını tufan koyacaklar. Bize kalan bu tufanda susmak. Çünkü kalabalık bir seyirci demektir halk. İçine girdiğimiz an ezilme başlayacaktır. Ben duvar çatlaklarından ışık çalacağım senin için ve sen sus diyeceksin bana; sus, konuştuğumuz an, bunu çığlık sayacak halk. Birileri nutuk atacak: Halk bir beyindir, burada otlar yeşerir ve kahramanlar otlar.
Böyle zamanlarda ayın insafsızlığına sığınır. Sürüklendikçe ay bizi sürükledi deriz. Işıltılar bir yara gibi açar, yakalamak istediğimiz in bir kartalın ayak izlerini sürmek içindir. Bırak gitsin yoktur. Bırakayım da gitsin vardır. Lobilerin verdiği sağlam güzellikler kaynar sonra bir yerlerden. Buralar küçük kral mezarlıklarından farksızdır. Sözler tavanı delip geçen boyalı birer uçaktır. Kimse bakmaz burada kimsenin daralmış kalbime. Bütün anlam (tatlı sözlerle) evcilleştirilmiştir. Elimin altında omuzdan düşmüş kemiklerim vardır sonra.
Ölümden bir kaç dakika mesafede duran annem içindir her şey. Kafatasım, temiz çarşaflar ve bazı gecelerin bana verdiği kısmi sevgiler. Kime ne lazımsa elinin altındadır. İsteyen istediğini benden koparabilir. Rüya görürüm. rüyamda bıçaklanınca uyanırım. Tanrı ellerimden tutar, sen görünürsün, zaman görünür. Ben ve zaman, kesilmiş bir göz(ler) gibi bakarız sana: Beyaz, bütün karaları yutar. Suda dağılır ayaklarımız, bakışımızı dalgalar toplar. Dip bir doruktur artık. Doruk, ameliyattan çıkmış diptir ve bize düşle hükmeder; bazan bir çengel olur, biz ona asılırız. Asılı kalır içimizde karanlık. Korku, işte o zaman başlar: Bazan tüyleriyle okşar, sevgili olur, bazan dişleriyle konuşur, kan sızar........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Daniel Orenstein
Beth Kuhel