Onurlu barış ve ulusalcı sefalet
“Neden bağışlanmamız gerekiyor? Ne için bağışlanacağız? Sefaleti sessizlik içinde kabullenmediğimiz için mi bağışlanmalıyız? Aşağılanma ve yalnız bırakılmanın tarihsel yükünü alçakgönüllü bir biçimde kabullenmediğimiz için mi bağışlanmalıyız?”
Böyle sesleniyordu Zapatistaların lideri 2. Komutan Marcos. Ve Meksika hükümeti ile yapılan barış görüşmelerinde devam etmişti sözlerine:
“Siz bizi dağlarımızda ölülerimiz ve sırt çantalarımızla bıraktınız, şimdi sormaya geldik, neden bizi ölülerimiz ve sırt çantalarımızla dağlarda bıraktınız?”
Varoluşunda kendi dahlinin olmadığı bir konuda, yani bir yerde doğmak veya bir etnik unsura dahil olmakla övünen, bundan bir ayrıcalık çıkaran ve bunun üzerinden “kendisinden olmayanlardan” nefret edebilen birinden insani, medeni, mantıklı bir davranış modeli beklemek başlı başına bir paradoks aslında. Ancak bu ön kabule rağmen bile bu ülkedeki ulusalcı ırkçılık bir sefalet halidir.
Sefalettir çünkü pozitif bir gündeme yaslanmaz, felsefi ve düşünsel bir üretime dayanmaz, kompleksli ve düşkündür. Güce eğilir ve güçlüye öykünür. Karikatürize edilmiş bir çıkarcılığa bütün ahlaki değerlerini kurban verebilir. Toplumdaki sosyal, siyasal ve etik yetmezlik halidir. İç içe yaşadığı bir halkın varlığını ve kimliğini yok sayıp ama aynı zamanda olmadığını iddia ettiği o kimlikten nefret etme hali, şizofrenik bir durumdur. Toplumsal kişilik bölünmesine yol açar.
Sefalettir çünkü, sosyal, siyasal ve kültürel alanı çoraklaştırır. O toprakta sanat, edebiyat, bilim, felsefe, kısaca insanın tarihsel mirasından süzülen incelikler neşvünema etmez. Aksine ardında yıkımlar ve harabeler bırakır. Örneğin; yüzlerce yıllık Alman........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein
John Nosta
Joshua Schultheis
Rachel Marsden