Ballı Börek Belediyeciliği: İşçiye Sıfır Zam, Yandaşa İmar
Ara sıra Tahtakale’ye uğrarım.
Ama bu Tahtakale, sizin bildiğiniz İstanbul’un Tahtakale’si değil. Bu Tahtakale,
Biga’nın siyasetinl, vicdanın nabzını tutan; sıra sıra çay ocaklarının dizildiği, üç
beş sandalye atılarak kahvehaneler sokağına dönüşmüş, çayın dumanıyla değil,
sessizliğin buharıyla demlenen bir vicdan kıyısı. Herkesin birbirini tanıdığı,
herkesin çok şey bildiği ama kimsenin her şeyi söylemediği yer.
Aslında Tahtakale’nin müdavimlerinden değilim. Yolum düşerse ara sıra uğrarım.
Oralarda gündem değişmez; sadece isimler yer değiştirir. Herkes bir şey bilir;
kimse hiçbir şeyi tam anlatmaz. Ben ise anlatılanı değil, anlatılmayanı dinlerim.
Çok şey duymamak için gitmem. Ama her gittiğimde bir şey duyarım. Orada
konuşulanlar haber değil; kimin neyi nasıl çevirdiğinin kısa özetidir. Bir müdürün
terfisi, bir işçinin sessizliği, bir başkanın hamlesi, bir esnafın sabrı... Hepsi aynı
masada, farklı bardaklarda servis edilir. Lafın tonu değişir; ama içeriği hep aynı
kalır: çevrilmiş işler, örtülmüş hesaplar, duyulmuş ama söylenmemiş cümleler.
Kulaklarımı değil, içimi açarım. Duyduklarımı içimde tartarım. Çünkü duymak,
bilmek sorumluluktur. Bazen de bilmemek, kirlenmemektir. Ve bazen susmak, en
yüksek itirazdır
Bu yüzden konuşulanı değil, konuşulmayanı duymaya çalışırım. Reklam kokan,
birilerini veya kendini temize çıkarmaya çalışanların lakırdısını hiç sevmem. Lafın
gürültüsünden değil, sessizliğin içinden geçerim. Çünkü hakikat, çoğu zaman
sesin değil, sessizliğin içinde saklanır.
Çay biter, laf devam eder; kalkarım. Masada kalanlar manşeti yazmaya devam
eder. Ben ise sessizliğimi bir metne dönüştürürüm. Çünkü bazı cümleler
kahvehanede kurulmaz; vicdanın içinde demlenir. O demli sessizliği yazıya
dökmek için uğrarım oraya. Sadece uğrarım. Fazla oturmam. Neredeyse hiç
konuşmam. Ama her gidişimde biraz daha yazıya yaklaşırım.
O gün oturduğum masanın yanındaki masada belediye işçileri vardı. Hem çay
içiyorlar hem de kendi aralarında tartışıyorlardı:
“Sıfır zam...
DİSK imza...
Olur mu böyle şey?”
Sırt sırta oturduğumuz için dinlemek istemesen de sesler bizim masadan da
duyuluyordu. Arkadaşım kahveciyi çağırdı hem bize hem yan masaya çay söyledi.
Çaylar geldi, arkadaş yan masadakilere takıldı: “Bu çaylar sorularla demlenecek.
İçmeden kalkmak yok. Şimdi söyleyin bakalım, bu sıfır zam mevzuu ne?”
Belediye işçileri rahatsız oldu. Suçüstü yakalanmış gibi ürkek ve korku dolu
gözlerle birbirlerine bakıştılar. “Biz çay ısmarla mı dedik? Ismarlamasaydın. Hem
ayıp değil mi, yaşlı başlı insanlarsınız. Başka masanın muhabbetini dinlemeye
utanmıyor........





















Toi Staff
Gideon Levy
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein